Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kim kimi affetsin?

28 Eylül 2018 Cuma

1982 yılıydı. Biz Barış Derneği tutukluları, bulunduğumuz Maltepe Zırhlı Tugay’daki askeri hapishaneden, bir zamanlar Ortadoğu ve Balkanlar’ın en büyüğü olması hasebiyle ülkemizin me-darı iftiharı olan Sağmalcılar Sivil Cezaevine nak edilmiştik. Grubun dağıtılması da söz konusuyken, sonunda hep birlikte C-16 kaçakçılar koğuşuna konmamızla iş “tatlıya bağlandı”. Ama içimizden prostat kanseri yüzünden Kasımpaşa Askeri Hastanesi’nde yatmakta olan emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem’den de başka eski İstanbul Baro Başkanı Orhan Apaydın’ın da sağlık durumu hapislik koşullarına elvermeyecek kadar kırılgan olduğundan cezaevinin hastanesinde yatırılmasına karar verilmişti.
Koğuşa sevk edilmeden konuşuyoruz. Orhan Apaydın’a gittim.
“Orhan Abi bak dedim. Sen çok ünlü bir avukatsın, şimdi herkes sana özellikle affı soracak. Af çok netameli bir konudur. Sakın olumsuz yanıt verip, yok falan deme, bu konuda hep iyimser konuş, ‘af çıkacak ama yeni suçları kapsamayacak, onun için burada yeni bir disiplin suçu falan işlemeyin’ diyerek, sakin durmalarını sağla.” Sonra biz koğuşumuza gittik. Orhan Apaydın da revire...
Bir süre sonra mahkeme salonunda yine bir araya geldik. Sordum:
-Nasıl gidiyor, af konusunda söyledik
lerimi unutmuyorsun değil mi? Orhan Apaydın, anlatmaya başladı:
-Bu cahil heriflerin ağzından af düşmüyor ki, geçen gün de tartışırken bana sordular, ben de af maf yok dedim, biri ‘neden olmuyormuş ki, biz senin gibi devletin temeline dinamit mi koyduk ki, affedilmiyoruz!’ diye üzerime yürüdü.
Dayanamayıp, kahkahayı patlattım.
-İlahi Orhan Abi, biz sana ne dedik, sen ne yapmışsın!

***

Af hapishanelerin baş konusudur, hep konuşulur, konuşulurken de sinirler gerilir.
Hiçbir gelişmiş ülkenin gündemine bu kadar sık düşmez af konusu. İktidarın payandası MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dayatmasıyla toplumumuz yine bir af tartışmasına dalıverdi.
Hemen belirteyim ki, kuvvetler ayrılığının olmadığı, bağımsız ve adil yargının söz konusu edilemeyeceği ülkelerde bu konuyu sağlıklı biçimde ele almak imkânsızdır.
Tutuklu veya yargı mağduru hükümlü olarak içerde yaşayan insanların uğradıkları zulüm yürekleri dağlarken, “af olmasın!” demek kolay değil.
Af tartışmasının en can alıcı noktası devlete karşı işlenen suçlar (gerçekte her suç toplumsal düzeni bozduğu için devlete karşı işlenmiş kabul edilir) ile şahıslara karşı işlenmiş suçlardaki durumdur.
Suçun mağduru vatandaş devlete karşı haklı olarak haykırır:
-Sen beni mağdur eden suçu nasıl affediyorsun? Git kendine karşı işlenmiş suça bak!
Bu defa da devletin böyle bir çıkışta bulunan vatandaşa verecek cevabı olmayacak. Çünkü hukuki kılıf ne olursa ol-sun, siyasi suçların çok büyük bir bölümü af dışı kalacak. Şöyle ki, siyasi davaların hemen hemen hepsi şu ya da bu şekilde, şu ya da bu “terör örgütü”ne bağlanmaktadır. Örgüt ile bağlantı kurulamayanlar için bile terör örgütüne üye olmamakla birlikte onun amaçlarına hizmet eden fiili dolayısıyla “örgütünün amacına hizmet” savıyla, terör ile irtibatlandırılmakta, böylelikle, bu alanda terör ile irtibatsız suç kalmamaktadır.
Terör suçlarının af dışı kalması konusunda ise öneriyi getiren MHP bile kararlıdır.
Oysa, yargının bağımsız olmayıp yürütmenin güdümünde olduğu konusundaki yaygın kanının vicdanları kanattığı Türkiye’de, haklı cezalar dahi şaibeli duruma düştüğünden devlete karşı işlenen suçlar daha da önem kazandığı için esas girişim bunları kapsamalıdır.
Şimdiye dek, tutukluk kurumunun kötüye kullanılması dolayısıyla birçok kişi tutukluluk yoluyla infaz edilirken, birçok kişi de kumpas davalar sonunda nahak yere mahkûm edilmiş olduklarından burada da kimin kimi affedeceği de ayrı bir tartışma konusudur.
Gerçekte kendilerinden af dilenmesi gerekli konumda olanları kapsam dışında bırakırken, asıl kendileri affedilemek durumunda olanları kimin affedeceğini ise ancak Allah bilir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları