Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Enes’in Türkiyesi Bojo’nun Türkiyesi

18 Ocak 2022 Salı

İki haber de aynı zamanlarda duyulmuştu. Elazığ’da merdiven altı yurt olarak kullanılan mekânla gelen Enes’in ölümü ile Eskişehir’de Mustafa Yetim’in müdürü olduğu Anadolu lisesinin öyküsü.

Biri sevgisizliğin, iletişimsizliğin, insana belirli bir yaşam tarzının zorla dayatıldığı; öbürü de insanlara eğitimde bilgiyle birlikte doğa, hayvan ve dolayısıyla bilumum mahlukat sevgisinin sunulduğu, üretmeyi, paylaşmayı, dayanışmayı üstün tutan Türkiye.

Eğer dayatma egemen olmasaydı da herkesin seçme şansı bulunsaydı, Enes de ölümü seçmek zorunda kalmayacaktı.

***

Enes’in intihar haberi gazete sayfalarında ve TV ekranlarının başköşelerine kurulduğu sırada çıktı Eskişehir Anadolu Lisesi’nin öyküsünün haberi. Bütün olay, bundan üç yıl önce Eskişehir Anadolu Lisesi Müdürü Mustafa Yetim’in öğrencilerin isteği üzerine sevmeleri için köpeklerinden birini okula getirmesiyle başlıyor. Zamanla Müdür Bey’in üç köpeğinin de okula getirilmesiyle ve kedi Müzeyyen’in de onlara katılmasıyla Eskişehir Anadolu Lisesi öğrenci mevcuduna kedilerle köpekler de ekleniyor. Thales Teoremi ile kuvvetler ayrılığı ilkesini miyav miyavlarla hav havlar tarafından  öğrendiklerinden ne kadar şüpheliysem, bunların diğer öğrenci arkadaşlarına, varlıklarıyla sevgiyi öğrettiklerinden o kadar kuşkum yok. Nitekim öğrencilerden biri okullarıyla onur duyduklarını anlatırken bilgi ile sevmeyi birlikte öğrendiklerini söylüyordu.

Son zamanlarda İstanbullular Bojo somutunda, dört ayaklı dostlarımızın insanların yaşamına nasıl yeni ve sevecen boyutlar katabildiğini yaşadılar.

Bojo, güzel bir sokak köpeği. Fotoğraflarından edindiğim izlenim, geçmişinde bakımlı bir ev köpeği döneminin olduğu yönünde... Ne zaman dikkat çektiğini tam olarak bilemediğim Bojo (adının da nereden geldiğini bilemiyorum) bir süredir kamu araçlarına sarmış, tramvaylara ve Şehir Hatları vapurlarına atlayıp alıp başını gidiyor. Bir süre sonra yetkililer Bojo’yu fark etmişler, artık takip altında. Vapurda ve tramvayda fotoğrafları var; nereye gittiği, neleri gördüğü artık sürekli biliniyor. Hep Kabataş’ta inip biniyor otobüse. Kabataş durağına geldiğini nasıl anlıyor? Gidiş geliş istikametlerini nasıl buluyor, aynı işleri isabetle vapurda nasıl gerçekleştiriyor?

Henüz bilinmiyor.

***

Bojo bir süredir hayatımı renklendirdi, ona başka boyut kazandırdı. Arada bilgisayarda, gazetelerde fotoğraflarını görüyorum. Arada, kendimi Bojo ile yan yana otübüste veya vupurda gidiyor düşlüyorum. En çok da İznik’te Çomar ile geceler boyu dertleşen viski kadehini eline alıp uzun uzun sohbetlere dalmış olan Ata Sakmar’ın, onu tanımamış olmasına çok hayıflanıyorum. Ata sağ olmuş olsaydı mutlaka gider, Bojo ile tanışırdı; belki bir gün hep birlikte Ada vapuruna binerdik diye düşünüyorum.

Bojo, Samed Behrengi’nin küçük kara balığına benzeyen bir öncü, hemcinslerinin göze alamayacağı yeni ufukları keşfetmiş bir yiğit. Hemcinslerinin daha ileri zekâ düzeyine ulaşmalarında katkısı olacak bir fani. Sahi henüz evrimini tamamlamış yunuslar, maymunlar, kediler, köpekler de daha ileri düzeylere ulaşabilecekler mi? Bu soruma Celal Şengör’ün şu anlamlı yanıtını hiç unutmuyorum:

- Eğer insanlar izin verirlerse...

Bir süredir, İstanbul’un kamu araçlarına atlayıp atlayıp, ikide bir alıp başını giden Bojo içimi ısıtıyor, günlerimi aydınlatıyor.

Geçen hafta, Enes’in Türkiyesi ile karardı ufkumuz. Oysa aynı zamanda, Eskişehir’de Mustafa Yetim’in müdürü olduğu Anadolu lisesi ve Bojo’nun İstanbulu’nun kamu taşıtlarını da kapsayan Türkiyesi de vardı.

O da Türkiye idi, onlar da...

Ne zaman bir karanlığın Türkiyesi görüntüsü gelse önünüze unutmayın ki karşılığında mutlaka bir de aydınlığın Türkiyesi vardır.

Ben hep onu seçiyorum.        



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları