Kocatepe’yi saran ruh

26 Aralık 2022 Pazartesi

Geçen perşembe günü zor, acılı, duygu dolu ve hüzünlü bir gündü. 

Benim gibi birçok insan yoğun duygularla yola çıkmıştı. Buluşma noktası Kocatepe Camisi idi. Bir şehit uğurlanacaktı. Yüz yıl önce Kocatepe’de olanların bilincinde olan insanlardık. Tek farkımız üstümüzde üniforma olmamasıydı. Yüz yıl öncesinin kavuran sıcağı değil, tam tersine Sakarya Savaşı öncesindeki Ankara’nın soğuk ve kasvetli havası kaplamıştı Kocatepe’nin avlusunu...

Merdivenleri tırmandığımızda birkaç çelenk vardı orta yerde. Birkaç namuslu insanın ve bazı grupların çelenkleriydi onlar... Kocatepe’nin koca komutanlarının makamlarını dolduranların hiçbirinin adı sanı yoktu. Çok şükür dedim, oldukları gibi görünmüşler nihayet... Birkaç da tanımadığımız yüz vardı; insanın hası takımından... Şule Nazlıoğlu Erol ve Müyesser Yıldız her zamanki gibi hazır ve nazırlardı... 

Ağır ağır çıktık merdivenleri. Sanki bir ihtiram atışının ihtişamına teslim olmuştu ruhlarımız ve sanki Çiğiltepe’den ölüm haberi almış gibiydik! Başlangıçta bir manga kadardık ama bir ordu gibi hissediyorduk kendimizi! Gelen kucaklaşıyordu üzüntü ve coşku sarmalıyla... 

Bir şehit yatıyordu musalla taşında... Önce selamladık bu asil rütbesiz komutanı huşuyla... İki yüce gönüllü adam geçti nöbet için her iki başa: Ahmet Tatar ve Mustafa Önsel... Onları değiştirdik sevgili Atilla Kezek ile ki bir satır açmam gerekirse kendisine, vefa timsaliydi tanıdığım amiraller arasında... Eşi Çiğdem ile birlikte koşturdu hemen herkese... Yerlerimizi devrettik iki has adama: Alican Türk’le Fikret Bayır albaylara... Sonra emekli generaller Ergin Celasin, Abidin Ünal, Salih Güloğlu, Abdullah Kılıçarslan ve Celalettin Bacanlı’yı gördüm nöbetleri esnasında... Barış Terkoğlu ve Haluk Hepkon vardı nöbet tutarken gördüklerim arasında. Hurşit Tolon ve Hayri Güner paşalar nöbet için kalabalığı yarma derdindeydi karşılaştığımızda... Sırayla tuttu herkes nöbetini ama kalabalıktan ve dostlarla selamlaşmaktan göremedim diğerlerini...

Gözlerim aramadı hiçbir resmi elbiseliyi! Gelenlerin hepsi benliklerinde taşıyordu rütbelerini... Birçok general ve amiral vardı aralarında. Kadınıyla erkeğiyle hiç tanımadığım ve her biriyle selamlaştığım yürekli vatansever insanlar... Çok sayıda subay vardı tenlerini onurlarıyla kaplatmış... Varlıkları Kocatepe’den Afyon Ovası’na akan kahramanları anımsatıyordu etraflarını kolaçan ederken...

Fahrettin Altay’ı, İzzettin Çalışlar’ı, Kemalettin Sami’yi görür gibiydim. Yüz yıl öncesinin şehitleri Yüzbaşı Şekip, Yüzbaşı Raif Ali, Üsteğmen Agâh, Teğmen Yıldırım Kemal’in ruhları aramızda dolaşıyordu Türk bayrağı ile sarılı son şehidimizi okşayarak...  

Ve sanki musalla taşı boşaldı bir süre sonra... Kalabalık arttıkça Avar Paşa dolaşmaya başladı aramızda... Afyon’daki Kocatepe boşaldıkça Ankara’daki dolmakta; şehitlerin ruhu birbirine karışmaktaydı...

Namaz için saf tuttu cemaat. Dualar şehitler içindi. Onları beddualar takip etti... İlki bütün şehitlere ve toprak olmuş gazilerimize giderken ikincisi bu davanın arkasında duran herkeseydi: Sahte belgeleri üreten müştekilerine, savcılarına, hukuksuzluğu hukuk kılan yargıçlarına, davayı meşrulaştırmak için yıllarca çırpınan medyadaki algı operatörlerine, doktorlara, kumpasçılar ve ortakları başta olmak üzere cinayete ortak olan ilgili herkeseydi...

Ardından alçaktan uçuş yapan bir savaş uçağının gümbürtüsü gibiydi haykırış: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” 

Artık Kocatepe’yi aşmıştık... Afyon geride kalmıştı, Dumlupınar’a bir adım vardı. Karşıyaka’ya henüz uzaktık...

Avar’ın kendisi omuzlarda, ruhu onu almaya gelen tayyaresiyle birlikte gökyüzünde mavilikler arasındaydı. Sanki her birimiz bir Avar’dık; bizi de yanına alıp uçurmaktaydı. Hizmeti boyunca 4000 saatten fazla yaptığı işe son seferinde bizleri de ortak ediyordu...

Tuna Avar da içindeki fırtınayı yenerek izin verdi bütün dinginliğiyle birlikte yolculuğumuza... 

Sanki Vural Avar’ın ruhu ile Kubilay’ınki sarmaş dolaş olmuştu...

İktidarın yıllarca öldürüp toprağın altına gömmeye çalıştığı subay ruhu da Kocatepe’de yeniden doğmuştu... Kalabalık Afyon’da Mustafa Kemal’i dinliyor gibiydi. O diyordu ki “Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler. İşte subayların yüce olan vazifesi budur”. Keşke yeni subaylar, bu sahneyi görüp silah arkadaşlığının anlamını kestirmeden kavrayabilselerdi...

Kurtuluş’un hamuru ve kuruluşun harcı olan bu ruh; yeniden maddeye dönüşmenin sabırsız bekleyişi içinde Mustafa Kemal’ini, İnönü’sünü, Çakmak’ını bekliyor gibiydi... Vahdettin ve benzerlerini değil...

Dönerken İstanbul’a, “İktidarda kalmak değil itibarda kalmak önemlidir” diyen İnönü meşgul etti zihnimi... 1973 yılında yine bir aralık günü, o yüce Meclis’in çatısı altında bir katafalk üzerinde yatıyordu, ben de Harbiyeli olarak başında nöbetteydim. O gün ve bugün iki itibarlı generalin huzurunda olmanın gönül rahatlığıydı içimi dolduran...

Not: AYM yeni cinayetlere fırsat vermemek için 28 Şubat davasını bir an önce görüşmeli; Adalet Bakanlığı da infaz yasasında süratle düzenleme yaparak benzer durumdaki herkes için önlem almalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sakarya’dan Afyon’a 28 Ağustos 2023
Stratejik körlük 14 Ağustos 2023

Günün Köşe Yazıları