Öl de ölelim dengesi

21 Şubat 2021 Pazar

Bir lider, kendisi için canını feda edeceklerin sayısı kadar güçlüdür.

Ve manyak falan değilse o ölüm de ancak vatanı için istenir.

Çanakkale’de cephanesi kalmayan Mehmetçiğe, süngü taktırıp “Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!” diyen Mustafa Kemal gibi.

Çok şükür Reyiz’in böyle bir talebi yok ve inşallah olmaz da.

Kendisini, “ümmetin önderi”, “dünya lideri”, “asrın lideri” diye kutsayanları mahcup etmemek için böyle bir şey isteme hakkı vardı.

Ama istemedi.

Zaten yetki ve sorumluluğunu arkadaşlarıyla paylaşacak kadar demokrat bir başkomutan olduğunu da geçen hafta kanıtladı.

Öl de ölelim!” diye ortalığa dökülen ve kefen giyen meczuplara da metelik vermedi.

Bir defasında havaalanında bu böylesi azgın kefenli bir kitlenin ortasında kaldım.

İtiş kakıştan ezilip ölme tehlikesi atlattım. Üstelik kefensizdim.

Sonra da oturup bir yazı yazdım:

Bir ibadet ve siyaset şekli olarak ölüm” (25.8.2015)

İBADET İLE SİYASET!

Bu başlık kafiye olsun diyeydi.

BBC’de izlediğim, bir belgeselden etkilenmiştim.

Ölüm ibadet şekli olabilir mi” sorusuna yanıt aranıyordu.

Hindular arasında “Caynizm” inancını benimseyenler, ölümü ibadet sayıyormuş.

Bir rahibe de huşu içinde anlatıyordu:

Ölüm çok heyecanlı bir şey. Hayattan bezdiğiniz için değil, fakat yeni bir şey edinmek için ölüme yürürsünüz. Bu yepyeni bir ülkeyi ziyaret etmek kadar heyecanlıdır!

Dediğine göre “kendi eliyle ölüme gitmek” hayattaki en yüce, en ulvi heyecanmış.

*

O günlerde Soma faciası gündemdeydi. 301 madencimiz, “kendi ayakları” ile ölüme gitmişti.

Yıldızı çoktan söndüğü için adı gereksiz Enerji Bakanı ise “şehadet güzellemesi” yapıyordu.

İşveren ihmaliyle “ölüme giden” 301 madencimizin davası hâlâ muallakta ve “siyaset biçimi olarak ölüm” de hâlâ güncel..

Covid-19 gölgesindeki lebaleb AKP il kongreleri gibi.

Ama “Öl de ölelim” diyenler ve demeyenler, kefen yerine burun ve çene altına maske takarak, takmayarak salonlardan dolup taştılar.

Oysa Türkiye Barolar Birliği (TBB) genel kurulu, tüm illerin baro seçimleri, tüm sivil toplum ile kuruluşlarının kongreleri İçişleri Bakanlığı genelgesi ve pandemi gerekçesiyle hâlâ yasak!

Süleyman Soylu’nun barolara gösterdiği bu “pandemik” hassasiyeti AKP Reyiz’i neden kendi parti teşkilatlarından esirgedi.

Acaba onları samimiyet testine mi tabi tuttu?

Öyle ya partinin ve liderliğinin 20. yılı. Parti yara bere aldı.

İçinden iki ayrı parti çıktı.

Öl de ölelim!” diyenlerin sadakatini ve cesaretini ölçmek gerek.

Pandemi” ise çok iyi bir fırsat.

Teşkilatların leb demeden leblebiyi anlayacak, kapalı salonları lebaleb dolduracak yetkinliğe ve ferasete eriştiği belli oldu.

Herkes Osmanlıca öğrensin” talimatı uyarınca, partililer “leb”in dudak; “lebaleb”in “dudak dudağa” anlamına geldiğini ve lanet virüsün de ağızdan geçtiğini biliyorlardı. Tınmadılar.

Reyiz’in salonların tıklım tıklım, dudak dudağa dolmasından duyduğu mutluluğu ilan edip durması bundandı.

Parti demek vatan demek. Vatana da can feda.

Ama pandemiye yakalananıp da (Allah saklasın) ölen olursa şehit, Covid olanlar da gazi sayılmayacak.

Ve kefen ve şahadet siyaseti sürüp gidecek..

Devlet Bahçeli, Soma faciası günlerinde Reyiz’i devletin ve İslamiyetin çivisini çıkarmakla suçlamıştı:

Kefenle siyaset yapanlar bizi anlayamaz. Şahadet istismarına başvuran zalimler milli duruşun yanından bile geçemezler.

(19.5.2015)

Sadece bir iki yıl geçti. İkisinin de birbirinden geçemediği ortaya çıktı.

Bu çeşit kıdemli siyasetçiler için İngilizlerin sözünü doğrulayıp duruyorlar:

Akrobat gibidirler! Ancak söylediklerinin tam tersini yaparak dengede durabiliyorlar!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

10 Kasım ve Kehf Suresi 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları