Makul şehvetin davası olmaz!

28 Temmuz 2015 Salı

İlber Ortaylı, “Eyleme geçmiş cehaletin” tehlikesine dikkat çektiği sıralarda Ankara Adliyesi’ndeydim.
İnsan kuş misali. Önceki gün Ege’de sakin bir sahil ararken, şimdide elde “celpnamesi” adliye koridorlarında savcılık makamı arıyorum.
Sn. Cumhurbaşkanı, Allah için çok faal.
Her zamanki gibi, “sürprizci” ve “bir taşla birkaç kuş sevdasılısı”.
AKP- CHP koalisyonu beklerken o, koalisyonu ABD ile kurdu ve “BOP Eşbaşkanlığı” şapkasını giydi bile.
Düşük profilli Genelkurmayımız sayesinde ise 7/24 “Başkomutanlık”.
Bu hengâmede Cumhuriyet’le uğraşmaya vakit ayırmasına ise selam çakmak gerek!
Sanılanın aksine, para - pulda da gözü yok; tazminat falan istemiyor.
Sadece, TCK md: 299’a göre “1 yıldan 4 yıla dek” hapislik talebiyle yetiniyor.
Seçim ertesi (09.07.2015) bu köşede çıkan yazıma çok kızmış. Herhalde bu işleri tekelinde sayıyor!
“Kendisini toplumun kin ve nefret duygularına maruz bıraktığım” ve “suç isnadı ile hakarette bulunduğum” için kamu davası açılmasını talep ediyor.
“İsteyenin bir yüzü...” sözüne güveniyor belli ki.

***

Seçimi AKP değil, aslında Erdoğan kaybetti! Yazının başlığı “Obezite ve Şehvet” idi.
Oburluğun tıptaki adı “obezite”.
Şehvetin sözlükteki karşılığı ise “aşırı arzu”!
Kendisi Bilal ile birlikte, çok şükür bir oturuşta 50 lahmacun yiyecek kadar obur değli.
Ama bir emirde 1.150 odalı saray yaptıracak kadar doyumsuz. (Obez ve aç gözlü değil yani!)
“Şehvet”i cinsel anlamı ile anlıyorsa o da kabul ve makbulumuz. Zira her birimiz az çok belli bir şehvetin mahsulüyuz. (Ana babalarımıza selam; ölmüş iseler gani gani rahmet!)

***

Başbakanlıktan sonra “terfi istemesi” siyaseten malum bir şehvet.
Nitekim tek başına iktidar olan tüm liderlerimiz bu şehvetin kurbanı oldular:
İnönü, Bayar, Özal, Demirel cumhurbaşkanı oldular. Ama hiçbirisi “Başkan” olma şehvetine kapılmadı. Ama o şehvetini dizginleyemedi.

***

“Şehvet kurbanı Şevket” demiştik.
O mu yoksa avukatları mı, “şehvet”i ayıp saydıklarından, davayı “şefhet” diye açmaya çalışıyorlar. Şehvet fıtraten az çok herkeste bulunur. Ama kiminde sehven kiminde fazlaca bulunur.
Kurban ise mübarektir. “Kefen giyip yola çıktık” diye kendisini her fırsatta “kutsamak” istemesi herhalde bundan.
Şevket’e gelince..
Bir “Başkomutan”a Yıldırım Orduları Komutanı Mahmut Şevket Paşa’dan daha ziyade ne yakışır ki?

***

Gazetemizin güçlü yazar, muhabir, yönetici kadrosu gibi ona denk yetkin ve ehil bir hukukçu kadrosu var. (Av. Tora Pekin’in verdiği bir destek notuyla huzura tek başına, avukatsız çıktım. “İsterseniz hakkınız var, Barodan avukat sağlayalım” diye hatırlattılar.)
Savcılık haklı. Boru değil. “Adli Hasmım” Allah sağlık selamet versin, koskoca Cumhurbaşkanı.
Avukata gerke yok, dedim. En büyük güvencem iki meslektaş!
Biri Nagehan Alçı Hanım.
Öteki Mehmet Metiner. Öteden beri Erdoğan’a karşı beni yoldan çıkartan hep Nagehan Alçı oldu.
Onu okuyup okuyup gaza geldim. O yazılarının etkisinden kurtulamadığım için Erdoğan muhalifi oldum, kalakaldım!
Şöyle yazmıştı:“(Erdoğan’ı) dinlerken kendimizi avam hissediyoruz. İçten içe onun adına utanıyoruz. Seçtiği bayağı kelimeler yüzümü kızartıyor. Beni utandırıyor. Bu ülkeye aidiyet hissimi zayıflatıyor. (11 Nisan 2009, Akşam)”
Öteki güvencem AKP milletvetkili Metin Metiner. O da şehvetli demeçler verip duruyor:
“Ak Partili vekil ve bakanlar şehvetlerine yenik düştü.” (17 Temmuz 2015, Hürriyet)

***

İlk duruşmada beni kötü yola Emine Hanım’ın yakın arakadaşı Nagehan Hanım sürükledi diyeceğim, ama yine de Erdoğan yüzünden bu ülkeye aidiyet hissimin azalmadığını söyleyeceğim.
AKP’li Metiner’in ise Şehvet Davası’na müdahil olmasının sağlanmasını rica edeceğim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

10 Kasım ve Kehf Suresi 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları