Ahmet İnsel

İnsan hakları savunucuları hâlâ tutuklu

22 Ağustos 2017 Salı

İşini iyi yapmayan ve liyakatsizliğini milliyetçi taşkınlıkla örtmeye çalışan bir “profesyonel” çevirmenin Adalar polisine yaptığı mesnetsiz ihbar üzerine, 48 gün önce insan hakları savunucusu arkadaşlarımız gözaltına alındı. Halen tutuklular. Aralarında Özlem Dalkıran ve Nalan Erkem gibi şahsen çok yakından tanıdığım, yıllardır Helsinki Yurttaşlar Derneği’nde beraber çalıştığım, birçok insan hakkı savunma mücadelesinde yan yana geldiğim, bu alanda araştırmaları birlikte yürüttüğüm arkadaşlarımın başına gelenler, Kafka’nın Dava romanındaki absürtlüğü aşıyor. O kadar ki, artık bunu yalnız AKP iktidarına açıkça muhalif olanlar söylemiyor. “Bu Büyükada işinde bir tuhaflık var”, “olay kumpas kokuyor” sözleri, iktidar medyasının önde gelen tetikçilerinin bazıları tarafından son günlerde açıkça dile getiriliyor. Soruşturma dosyalarının içinin bomboş olduğunun AKP çevresinde yer alan pek çok kişi farkında.
Muhbirliğin iktidarın tepesinden teşvik edildiği bir ortamda, kendi kusurunu örtmek için muhbirliğe soyunan bir kişiyle, göze girme telaşındaki bir kamu güvenlik görevlisinin yoktan var ettikleri bir vakanın, rejimin işgüzarları tarafından nasıl hemen devletin varlık-yokluk mücadelesine dönüştürüldüğünü gösteren, anlamlı bir örnek “Büyükada olayı”. Tutuklamalar o kadar keyfi ki, yargı hangi örgüt olduğunu belirtemeden örgüt üyeliği şüphesiyle tutukluyor. Cezaevi idaresi de, olsa olsa yönetimiyle hareket edip, buna FETÖ etiketi koyuyor. Böylece kendi başına cezalandırma aracı olarak kullanılan tutukluluk, bu vesileyle getirilen kısıtlamalarla daha ağır bir cezaya dönüşüyor. İstibdat rejimleri her seviyede zorbalığı teşvik eden rejimlerdir.
Ne var ki, bugün dikkat çekici gelişme, bu zorbalığın katmerleşmesi kadar, “Büyükada işinde”, AKP’yi destekleyenlerin de ikiye bölünmesidir. Bu tutuklamaların somut hiçbir kanıta dayanmadığını, hayal mahsulü varsayımlarla insanların tutuklandıklarını iktidar medyasında söyleyenler artıyor. Bu kişileri gözden düşürüp, iktidar yamacında yeni mevkiler kazanmak isteyenler de, ajanlık, casusluk, darbecilik temalarını daha fazla köpürtüp, onlara saldırıyorlar. AKP içinde bu tutuklamalardan gerçekten rahatsız olan, yabana atılmayacak bir kesim var ama onlar da istibdat rejimi keyfiliğinin mağduru olmaktan korktukları için susuyor.
Sevgili arkadaşlarım Özlem ve Nalan hatırlayacaklardır, 2012’den beri birlikte yürüttüğümüz Balkanlar ve Türkiye’de İnsani Güvenlik araştırmasında, bölgedeki birçok ülkede ve bilhassa son yıllarda Türkiye’de karşımıza çıkan en önemli sorun, güvenlik devletinin yarattığı büyük güvensizlik olgusuydu. Şimdi maalesef güvenlik devletinin bile değil, yargıyı “racon kesme” aracı olarak kullanmayı meşru addeden bir kaba gücün elinde tuttuğu, hapishanelerin dolup taştığı, genelleşmiş güvensizlik devletinin ortasındayız. İnsan hakları savunucuları, zorbalık rejiminin, belki bir rastlantı sonucu aldığı, ama şimdi bunu başka pazarlıkların, başka hesaplaşmaların aracına dönüştürdüğü rehinler olarak bir buçuk aydır tutuklular.
Not: Başkabir insan hakkı savunucusu, gazeteci dostum Murat Çelikkan, ifade özgürlüğünü savunmak için kabul ettiği bir günlük Özgür Gündem fahri yayın yönetmenliği “suçu” nedeniyle verilen ve tecil edilmeyen cezayı çekmek için Kırklareli Cezaevi’ne girdi. İstibdat yönetimi soluk almadan çalışıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları