Adnan Binyazar

Özgüven duygusu

09 Aralık 2022 Cuma

Özgüven, sözlüklerde “kişinin kendine güveni” diye tanımlanıyor. Bunun, insanı düşüncesi, algılaması, yaratıcılığı, ruhsal yapısıyla seçkin kılmak gibi özellikleri belirleyen özgüven kavramını çağrıştırmadığı anlaşılıyor. Ayrıca her gün, özgüvenin kabadayılara, kavgacılara, vurup kırcılara, atıp tutanlara yakıştırıldığının örnekleriyle karşılaştığımız da toplumsal bir yara!   

Donuk kafaların, ancak özgüven duygusuyla yaratılacak “Beni bende demen (demeyin) bende değilim/ Bir ben vardır bende benden içeri” dizelerinin, bizim aramızdan çıkan Yunus Emre’nin bir deyişinden aktarıldığını bilmeyişleri bir yana, aklından bile geçmez.   

ÖZGÜVEN TANIMLARI 

Özgüveni mutlu, yaşamın tadını bilenlerde arayanlar, “kişinin kendine duyduğu özsaygı” diye tanımlayanlar da var. Oysa özgüven, ancak “herkeste olmayan yaratıcı bir duygu” diye algılansa, belki onun anlam alanına biraz daha yaklaşılmış olur...   

Özgüven konusunda kitabı da olan Gael Lindenfield özgüveni kendine özgü bir davranış diye tanımlayarak iç güven-dış güven diye ayırıyor. İnsanın sevmesini, başkalarında güven uyandırmasını, özverili olmasını ekleyerek, karakter yapısıyla örtüştürünce özgüven kavramını daha da anlaşılmaz kılıyor. 

BİR YORUM  

Özgüven, herkese özgü içsel bir duygudur. Ne başkasından öğrenilir ne başkasına öğretilebilir. Yine de elbette öğrenmenin, öğretmenin bir yolu bulunacaktır. Bakarsın, bir gün, insanın, içinde yarattığı duyumsal öğretmen, çevresini bilgiyle donatan kitapların içeriği, yaratıcılığı öne çıkaran güzel sanatlardaki duyumsamaları düşünce potasında kaynaştırarak özgüven duygusunu kişiliğimizin bir parçası kılmayı başaracaktır. 

Bu kanıya, yaşlanıp ellerini kullanamayınca resim yapamayan Fransız ressamı Renoir’ın, fırçayı parmaklarına iplerle bağlatıp, kadın güzelliğini çizimiyle, renk seçimiyle sanatsal kılan özgüvenle gerçekleştirdiğini, ona yönelik bir filmi ilgiyle izledikten sonra vardım. Böylece en başta kadınlar olmak üzere, içinde özgüven duygusunun depreştiğini duyumsamayan insan olmadığı kanısı da pekişmiş oldu. Ne var ki insanı erdemli kılan bu duygu, sıradan insanda özenme olarak kalıyor, ancak şairde, çağını etkileyen düşünür kafalarda bulunuyor.  

ÖZGÜVENLİLERDEN YANSIMALAR

Don Quoijote’nin girişinde “Unutma, kendi çatısı camdansa eğer, delidir taş toplayan, komşuya atmak için” diyen Cervantes; Sone’sinin birinde, “İnsanların çoğu kaybetmekten korktuğu için, sevmekten korkuyor./ Sevilmekten korkuyor, kendisini sevilmeye layık görmediği için./ Düşünmekten korkuyor, sorumluluk getireceği için./ Konuşmaktan korkuyor, eleştirilmekten korktuğu için./ Duygularını ifade etmekten korkuyor, reddedilmekten korktuğu için./ Yaşlanmaktan korkuyor, gençliğinin kıymetini bilmediği için./ Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir şey veremediği için./ Ve ölmekten korkuyor, aslında yaşamayı bilmediği için” diyen, bir başka sone’sinde “Dostluk süt mü ki bir gecede ekşisin!” diye soran Shakespeare; 80 yaşlarında yazdığı “Boaz Uykuda” şiirinde “İnsan genç olunca yeniden başlayan her gün zaferle doludur” diyen Victor Hugo; 1784 yılında yazdığı bir denemesinde “Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanmasıdır... ‘Sapere aude!’ (Aklını kendin kullanma cesaretini göster!) sözü, şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır” diyen Kant, bu görüşleri özgüven duygusuyla yaratmamış olsaydı, en duyarlı kişiler bile gündüzün ortasında karanlığı yaşayacaktı...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sözün gücü 15 Kasım 2024
Kitap dünyası 8 Kasım 2024
Öğretmenden mektup 1 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları