Adnan Binyazar

Okur-yazar etkileşimi

16 Nisan 2021 Cuma

Gerçek okur, ekranlarda söz cambazlığı yapan, çokbilir görünme heveslisi yazarlara katlanamaz. Onunla yetinmeyip konuyu saptırarak akıl vermeye kalkanları, içtenlikli olacağım diye sulandırıcı üslup oyunlarıyla gerçeğin üstünü örtenleri, sözcükleriyle yandaşlık boruları öttürenleri ise yazardan bile saymaz. 

Sürekli birbirini öven, her yapılanda eksiklik arayan dedikodu aktarıcılarının ömrü de uzun sürmez.      

Gerçek okurla o tür yazarlar arasında etkileşimden söz edilebilir mi? 

Uzmanlığın, kişiliğin bir parçası olduğu çağımızın kültür ortamında, düşünsel etkileşim ancak karşılıklı bilgi akışımıyla sağlanıyor. Onları birbirine bağlayan ise aralarında kurdukları düşünce-duygu-anlayış ortaklığıdır.  

Yazılarıma o duyguyla ışık tutan iki dostumun iletileri yöneltti beni bu konu üzerinde düşünmeye... 

ZULAL BENLİOĞLU

Diş doktoru, heykel sanatçısı Zulal Benlioğlu “Söz uçar yazı kalır” başlıklı yazıma yönelik şu yorumu yapıyor: 

“Sözcükler ve kökenleri hep ilgimi çeke gelmiştir. Ama ‘alfa’ harfinin öküz, ‘beta’nın ev anlamına geldiğini bilmiyordum. Cevat Şakir’in Anadolu’yla ilgili bir kitabında Asya Türklerinde öküzün kutsanıp buradan Oğuz sıfatını türettiklerini öğrenmiştim. İngilizcede ise ‘oks’ sözcüğünde öküz anlamında, gene aynı bağlantının kullanılmış olması beni şaşırtmıştı. Bu büyük ve ulu hayvandan dolayı hükümdara Ogüst denmesi ise ayrı bir güzellik. Zaten belli dönemlerde hakanın hem yönetici hem tanrı özelliği taşıması epeyce sürmüş. Hatta bu yüzden de tolgalarını boynuzlarla donatmışlar. Ağustos ayının da kelime ile akrabalığı zaten ortada. Büyük üniversite Oxford ise ‘öküzün geçtiği yol’ anlamında imiş...”

Yazarla okur arasında doğan bu bilgi aktarımı, “bir konuyu ele alıp bütün ayrıntılarıyla en ince noktalarına değin gözden geçirip irdeleyen” açımlamanın ürünüdür. Örneğin ben, yazıda yalnızca alfa ile beta sözcüklerini örnek verirken, Benlioğlu, onlara, kaynaklarını, anlam alanlarını belirterek başka sözcük türevlerini katıyor.  

ZAFER GENÇAYDIN

Ressam, bilim insanı Prof. Zafer Gençaydın da “Kral Oidipus” başlıklı yazıma yönelik görüşünü bildiriyor: 

“Her yazınızın, uyandırdığı yeni çağrışımlarla beni zenginleştirdiğini özellikle söylemeliyim. Eğer bir resim, yapanına birkaç resim daha yaptırmıyorsa, iyi değildir denir. Bence yazarlar için de aynı şey geçerlidir; bir yazı, okuyanın düşünce ve duygularını değiştirmiyorsa neye yarar? Bu yazınız da tüm insanlığın çağlar boyu oluşturarak kader diye teslim olduğu düşüncelerinin, bana göre alınacak derslerle dolu bir özetiydi ve o nedenle de bende çağrıştırdıklarını kısaca dile getirmeye çalıştım...”            

ÇAĞRIŞIMSAL ETKİLEŞİM 

Sanatsal açılımın terimlerinden biri olan çağrışım, sözlüklerde “bir düşüncenin, görüntünün ya da davranışın kişide yarattığı algı”; etkileşim ise “bir kimsenin başka bir kimseyle bütünleşerek birbirini tamamlaması” diye tanımlanıyor. Bu tanımlarla, sanatsal yapıtların somut verilerle değerlendirildiği de vurgulanıyor. Müzik gibi sessel, resim-heykel gibi görsel, şiir-roman-öykü gibi yazınsal türlerde, önceki sanatçıların izini arayışın özünde çağrışımsal algı yatıyor.              

Gençaydın’ın iletisi, çağrışımın somut verilerini içermesi açısından ayrıca ilginç. Yazıyla resim sanatını bir ana düşünce odağında özdeşleştiren Gençaydın, somut verilerle beslediği düşüncesini şu cümleyle de inandırıcı kılıyor: “Bir yazı, okuyanın düşünce ve duygularını değiştirmiyorsa neye yarar!”

Sanat da değişimsel bir arayış değil midir?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Seçkin eğitimciler! 17 Mayıs 2024
Atatürk Aydınlanması 3 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları