Adnan Binyazar

19 Mayıs coşkusu

24 Mayıs 2024 Cuma

Her gün ülkemizle ilgili gelişmeleri kaçırmayayım diye bilgisayarın başına oturup gerçeği yansıtan Cumhuriyet’in sayfalarını çeviriyorum. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun şu açıklamasını okuyunca önemli değişimlerin olacağına inancım arttı: 

“21. yüzyılda Atatürk’ü anmak, 19 Mayıs’ta Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlamak, bize farklı sorumlulukları da yüklüyor. Türkiye’mizin eğitimden sağlığa, spordan kültür sanata, sanayiden bilime, teknolojiye, adalete, özgürlüğe, fikir özgürlüklerine, demokrasiye, bütün bu noktalarda en üst seviyeye ulaşması konusunda büyük bir sorumluluk.” 

BAYRAMLAR

Kutlama deyince akla ilk Şeker Bayramı ile Kurban Bayramı gelirdi. Devleti yönetme sorumluluğu taşıyanlar, umarım devrim bayramlarında da bu duyarlığı gösterirler. 

19 Mayıs günü yedisinden yetmişine sokaklara, alanlara dökülüp adaletsiz olaylara, baskılara karşı direnen kalabalıklar onlara uyarıcı bir ders olmalıdır. 

Bu coşku, kutlamayı giderek daha da genişletiyor. Eğitimde çocuk yazınını üniversite düzeyinde kurumsallaştıran Prof. Dr. Sedat Sever’in kutlamasında gönderdiği Atatürk resmini görünce içim ışıdı. Onu 66 yıl önce öğretmeni olduğum Oktay Gökten ayrı bir portreyle izledi. Handan Atılgan da Mustafa Kemal’in 21 Şubat 1927 yılında Time dergisinin kapağındaki fotoğrafıyla kutladı 19 Mayıs Bayramı’mı. 

MUSTAFA KEMAL IŞIĞI

Aradan yüzyıl geçti. Yeni dillenen çocukların, gençlerin, yaşını başını almış yetişkinlerin 19 Mayıs günü sokaklara döküldüğünü görünce Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’da başından geçen bir olayı anımsadım: 

Beni öldürmeye yönelik şu olayı ne zaman anımsasam gözlerim yaşarır. 

22 Mayıs 1919. Mıntıka Palas Oteli’nde oturmuş, arkadaşlarla kahvelerimizi içiyoruz. Belediyenin önünde bulup silahlandırdığım asker kapıda nöbet tutuyor. Kapıda bağırdığını duydum. 

“Yasak dedik ulan sana!” 

Sürekli yinelenen sesi duyan yaverim Cevat Abbas tabancasını çekip dışarıya fırladı. Kapının önünde orta yaşlı, iri yarı, kapkara gözlü, pala bıyıklı bir adam duruyordu. 

“Ne arıyorsun burada?” diye sordum. 

“Mustafa Kemal Paşa’yı göreceğim.” 

“Niye görmek istiyorsun onu?” 

“Ona söyleyeceğim önemli şeyler var.” 

“Gel bakalım evlat, bir derdin mi var!” 

“Var paşam, doğrudan size söyleyeceklerim var!” 

“Hadi çekinme, söyle öyleyse.” 

Adam bir süre duraksadıktan sonra, “Paşam, bana sizi vurmak görevi verdiler!” 

“Öyleyse vur beni, görevini yerine getir, ne duruyorsun?” 

“Aman paşam, sen vurulacak adam değilsin, baş tacı edilmeye layıksın!” 

Sonra ceketinin cebinden yepyeni bir tabanca çıkarıp oturduğum masanın üstüne bıraktı. 

“İşte paşam, bana verdikleri tabanca! ‘Git o vatan ve millet haini, padişahımızın düşmanı paşayı vur’ dediler. Ben de sizi gerçekten öyle sanarak öldürmeye karar verdim.” 

Gelecek hafta, o günlerle ilgili bir başka olayı aktaracağım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kitap dünyası 8 Kasım 2024
Öğretmenden mektup 1 Kasım 2024
Okumaya geçiş 25 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları