Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
KIRIM 3: Kahraman kent Sivastopol
Pavel Laşuk, çantasından “tarih kalıntıları” çıkartıyor: bilye gibi kurşunlar, parçalanmış gülleler, asker üniformalarından kopan kemer tokaları, silah temizleme aletleri, saat çalıştırma anahtarları, paslanmış paralar…
Hepsi 19. yüzyılın ortasında Kırım Savaşı’nda çarpışan Osmanlı askerlerine ait…
Sanki dün yaşanmış gibi…
Elinizde maden tarayan “metal dedektörle”dolaştığınızda yerin altından hâlâ bunlar fışkırıyor.
“Burada iyi ki bugün karşılaştık” diyor Pavel Laşuk: “Şimdi bunları müzeye götürüp teslim etmek üzereydim!”
Pavel Laşuk, tarihçi.
Bahsettiği müze de bulunduğumuz coğrafyada 159 yıl önce cereyan eden Kırım Savaşı’nı dev bir “canlandırmayla” anlatan “Panorama” müzesi... Tıpkı İstanbul’daki “Panaroma-1453 Tarih Müzesi” gibi Sivastopol’un “Panorama”sı da Kırım Savaşı’nı betimliyor.
Geçen defa geldiğimde de gitmiştim.
Kırım Savaşı muhaberelerinin cereyan ettiği Malakov Tepesi’nde yapılmış neoklasik, yuvarlak bir binayı 360 derecelik bir büyük sahne ile çepeçevre dönen gerçek yaşam boyutlarındaki canlandırma ve dev bir tablo; Sivastopol kuşatmasında Rusların sergilediği “kahramanlıkları” sergiliyor.
Panaroma müzesinin tarihçisi Laşuk ile Yalta-Sivastopol karayolu üzerindeki Türk şehitliğinde konuşuyoruz.
Laşuk, Rus tarih kitaplarında hala “Savaşın Türkler tarafından çıkartıldığı; Britanya’nın Rusya ile savaştığı, Fransa’nın (19. yüzyıl başında yaşadığı) Napolyon hezimetinin intikamını aldığı anlatılıyor” diyor...
Osmanlı ‘Panorama’da yok
Rus tarafı, tarihi özetle tersyüz etmiş.
1 milyon insanın öldüğü savaşı, Rusya’ya göre durup dururken “Türkler” çıkarmış! Ama çatışma, Türklerin esamesinin okunmadığı “büyük güçler” kapışmasına dönüşmüş.
“Panorama” müzesinde de bu perspektif sergileniyor.
“Kırım Savaşı’nı” anlatan müze, Osmanlı’dan hiç bahis etmiyor.
Sovyetler’in dağılmasıyla bugün Ukrayna topraklarında kalan müze, Osmanlı’yı savaşta küçük bir “dipnot” olarak dahi düşmüyor.
“Rus Çarı I. Nikolay, bu savaşta tarihte birbiriyle hiçbir zaman dost olmayan Fransa ve İngiltere’yi aynı safa çekerek büyük hata yaptı” diyerek anlatmaya devam ediyortarihçi Laşuk: “Onlar birleştiği anda zaten Rusya kaybetmiş oldu!”
Türk şehitliğine çiçek koyduk
Çamların arasında, sade rüzgârın sesinin duyulduğu bir yerdeyiz.
Bundan 40 yıl önce bu çamları dikmek için bu topraklar sürüldüğünde topraktan kabirler fışkırmış. Rus haritalarında Türk mezarları… bulunduğumuz yola yakın gösterildiğinden ziyaret ettiğimiz şehitliğin bu noktaya yapılması kararlaştırılmış. Ancak politik nedenlerle bu kararın alınması kolay olmamış.
Silivri’de yirmi yıla mahkûm olan Özden Örnek’in 2004 yılında katıldığı bir törenle açılan şehitliğin inşasını, o dönemde Ukrayna Büyükelçisi olarak görev yapan Bilge Cankorel şöyle anlatıyor:
“Ukrayna’ya tayinim çıktığında dosyalara göz atarken bu şehitlik problemini gördüm. Okudukça gözlerime inanamıyordum. Ukrayna’da ben üçüncü büyükelçiyim. Benden önceki on senede iki arkadaş hizmet etti. Şehitlik, onların döneminde yapılmaya çalışılmış. Şehitlik yapılıyor ancak ertesi sabah da yıkılıyor. Büyükelçilik, bunu konu edince resmi yetkililer ‘Halk galeyana geldi. Halka mani olamıyoruz!’ diyorlar. Kırım yerel yönetimini ‘savaşın bittiğine’ ve ‘150 yıl önceki yapılan barışı kabul etmenin zamanı geldiğine’ ikna etmemiz gerekti. Sürekli ‘Çanakkale Anıtı’nı örnek veriyordum. (O yıllardaki Ukrayna cumhurbaşkanı olan) Leonid Kuçma, bana yardımcı oldu. Onun aşağısında bu işi halletmenin imkânı yoktu. Açılış için sonra Kırım Savaşı’nın 150. yıldönümünü öne sürdük. (Osmanlı yanında savaşan) İngilizleri ve Fransızları da törenlere dahil ettik. Dört ülkeden temsilciler geldi. Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek, bahriye tören kıtamız ve Ukrayna tören kıtasıyla bir arada, karma bir törenle şehitlik açıldı.”
‘Sivastopol Rus şehri!’
Sivastopol’un Kırım içinde farklı bir konumu var. Özerk Kırım Cumhuriyeti’nin parçası olmakla beraber şehir, idari açıdan “özel statüye” sahip.
Ruslar, buna karşın kenti her türlü yöntemle kendilerine bağımlı kılmak için ellerinden geleni yapıyor.
Rusya’nın emellerini, bir ziyaretinde, dönemin Moskova Belediye Başkanı Luzhkov; “Sivastapol, bir Rus şehridir. Yeniden Rus şehri olmalıdır!” diye birkaç yıl önce açıkça ilan ettiğinde epey bir patırtı kopmuştu. Ama bu tipik “Rus bakışında” o gün bugün fazla değişiklik olmadı.
Sovyet döneminde donanmayı burada tutan Moskova, belli aralıklarla yenilenen özel bir anlaşmayla Karadeniz filosunu hâlâ bu sularda bulunduruyor. Sivastopol hala çünkü“büyük güçler arası güvenlik dengesinin anahtarı”görülüyor. Ve Avrupa’nın hâlâ “Doğu kapısı” sayılıyor... Tarih, Sivastopol’da böyle hiç bitmiyor ve hiç geçmiyor.
“Bölünmüş deniz üssü” Sivastopol limanındaki Karadeniz donanmasının bu sebeple yüzde 80’i Rusların, yüzde 20’si de Ukraynalıların…
Bu bölüşüm planının 2042’ye dek bu şekilde devam etmesi gerekiyor.
Medvedev dönemi anlaşmalarına göre Rusya, yüzyıl ortasına dek Sivastopol’daki varlığını Ukrayna’ya yaptığı doğalgaz şantajıyla garantiye almış durumda. Sonrasında kim öle, kim kala... Eşi olmayan bu ilginç uygulamayla Sivastopol, çift donanmaya ev sahipliği eden dünyadaki tek kent kalmaya mahkûm görünüyor.
Gerçekötesi atmosfer
Kırım Özerk Bölgesi’nde Rus nüfus hâkim. 2 milyonluk Kırım halkının yüzde 60’ından fazlası Rus. Ukraynalıların payı yüzde 20. Kırım Tatarları, nüfusun yüzde 12’sini oluşturuyor.
Kimi soğuk, kimi açlık, kimi hastalıktan kırılan 40 bin civarındaki Türk askerinin anısına büyük bir çam ormanının sessizliği içinde saygı duruşunda bulunduktan ve kırmızı-beyaz karanfillerden özel hazırlanmış bir çelengi şehitlerin anısına bıraktıktan sonra Sivastopol’a doğru yola koyuluyoruz.
Sivastopol, hemen hemen hepsi aynı boyda alçak beyaz binaları ve geçtiğimiz diğer Rus kentlerinin tümünde gördüğümüz gibi büyük kestane ağaçlarının çevrelediği bol yeşillikli caddeleri ile insanın içini açıyor. Ama şehrin üzerinden atamadığı tarih müzesi yükü ile sahil boyunda şortları, bikinileriyle yürüyen turistler arasında garip bir tezat hissediliyor.
Bu garip tezat, şehre gerçeküstü bir görünüm veriyor.
Turizm burada aslında çok yeni.
1997 yılına dek “askeri üs” sayılan şehre girmek Sovyet döneminde yasakmış. Sivastopol halkı, yalnız “donanma üssü” ve askeri tesislerde çalışanlardan ibaretmiş. Onların yakınları da kente ancak özel izinle alınabilirmiş.
Askeri geçmişi nedeniyle “kahraman kent” diye anılan Sivastopol girişinde bizi en önce Nahimov’un heykeli karşılıyor. Nahimov, Sinop’ta Osmanlı donanmasını batırıp, Kırım Savaşı’nı tetikleyen amiral…
En görkemli meydanda, en görkemli yer ona ayrılmış.
Kırım Savaşı hakkında okuduğum en sürükleyici kitaplardan biri olan “Kırım Son Haçlı Seferi” isimli eserinde Orlando Figes, savaşta aldığı yarayla yaşamını yitiren Nahimov’un cenazesinin nasıl büyük bir olay olduğunu şöyle hikâye ediyor:
“Cenaze, bütün şehir halkının katıldığı ve şehir surlarının yanından geçen korteji görebilmek için bombardımana ara veren müttefik birliklerinin izlediği görkemli bir törenle kaldırıldı. Sivastopol’daki bir bakıcı rahibe, ‘Derin hüznü anlatacak sözleri bulamıyorum’ diye yazdı ailesine. Düşman, cenaze alayını görebilecek ve üzerine doğrudan ateş açabilecek durumdaydı ama onların topları bile saygıyla sustu ve tören boyunca tek bir mermi atılmadı…”
Nahimov heykeli önünde bugün küçük Rus çocukları hatıra fotoğrafı çektirmek için hâlâ poz veriyor. Heykelin bayrak kısmına da taze karanfil bırakıyorlar. Savaş anıları, bu topraklarda dün yaşanmış gibi hâlâ çok canlı yaşıyor ve yaşatılıyor.
James Bond filmlerinin denizaltı mağarası
Tatarların “Akyar” dediği Sivastopol’dan Osmanlı askerlerinin çarpışmış olduğu Balaklava Körfezi’ni görmeden ayrılmıyoruz.
Balaklava, Sivastopol’dan 15 kilometre ötede bulunan “çift S” şeklinde korunaklı bir liman.
“Panorama” müzesinde izlediğimiz yemyeşil tepeler ve meşe, çam, kayın ağaçlarıyla çevrili yolumuz tek şerit halinde ilerliyor.
Yol boyu trafik ve reklamlar, çok az. Yörenin doğasına burası bir açık hava savaş müzesi olduğu için, hemen hiç dokunulmamış...
‘Sinop’un karşı kıyısı’
Sivastopol’a, İstanbul’dan üç kat yakın olduğu söylenen Sinop’un karşısına isabet ediyor Balaklava...
Rehberimiz Sinop’un tam karşı kıyıda, bulunduğumuz noktadan 360 kilometre ötede olduğunu söylüyor.
On beş-yirmi dakika içinde Balaklava’nın ünlü bir balık lokantası önünde duruyoruz.
Restoran sahibi, mezelerle donatılan masanın yanı başında bizi bekliyor ve; “Edinburg dükü ve eşinin az önce burada yemek yediğini” söylüyor.
Yemekler, gerçekten hafif ve lezzetli. Balık konsomesiyle yapılmış hamsi çorbasıyla başlayan menü, mükemmel bir kalkan ızgarayla bitiyor.
Parlaklığını henüz kaybetmeyen eylül güneşiyle ışıldayan koy sularında, Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in devlet yatını görüyoruz.
Mihmandarımız, bu yatın bir örneğinin Putin’de de olduğunu ve yatın “Kafkas” adıyla Soçi’de demirli bulunduğunu anlatıyor.
Koyun karşı kıyısında James Bond filmleriyle özdeşleşen derin denizaltı mağaraları göze çarpıyor...
Bir zamanlar Sovyetler Birliği’nin en büyük silah deposu olarak kullanılan en gizli askeri sırların saklandığı 850 metre uzunluğunda ve 62 metre genişliğindeki mağaralara gereğinde yedi denizaltı sığıyormuş. Tam Bond filmlerinde gördüğümüz gibi, denizaltılar mağaranın bir yanından girip diğer yanından çıkabiliyormuş. Aynı zamanda atom bombası sığınağı işlevi de gören, denizaltıların bakım ve tamiratı için kullanılan bu mekân artık yalnızca bir soğuk savaş müzesi.
İnsanın bakarken bile tüylerini ürperten sığınak denizaltı mağaralarının önünde turistler yüzüyor. Vaktiyle çevresi yalnızca askeri kışlalarla çevrili koyun ucunda son dönemde çok katlı bir otel yapılmış. Az ileride Çarlık dönemi aristokratlarından Prens Yusupov’un bir malikânesi dikkat çekiyor…
Sinop’un karşı kıyısı böyle çok karışık bir dünya...
Bir parça turizm, bir parça savaş müzesi, biraz askeri üs, biraz eski asalet ve biraz yeni mafya ile... her daim heyecan sunan James Bond öyküleri böyle iç içe geçiyor…
SÜRECEK
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı