Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tek başına cinsiyet bir siyasetçiyi tanımlamaz

05 Nisan 2024 Cuma

Kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve aday olma hakkını veren 3 Nisan 1930 tarihli Belediye Kanunu’nun yıldönümü bu yıl daha coşkulu bir şekilde kutlandı.

Cumhuriyet Devrimi sayesinde önü açılan kadınlar, 1930 belediye seçimlerinde ilk kez kullandıkları bu hakkın 94. yıldönümünde, belirgin bir atak yaptı. 31 Mart yerel seçimlerinde 11 il ile 61 ilçede kadın adaylar belediye başkanı seçildi. Bu elbette iyi bir gelişme ancak siyasi değerlendirmeleri yalnızca cinsiyet üzerine oturtarak yapmak yanıltıcı sonuçlar veriyor.

Seçimden sonra medyada göze çarpan bazı haberlerde seçilen kadın başkanları bir arada gösteren görseller kullanıldı. Kimisi kadın haklarında büyük bir gerilemeye yol açan iktidarın bir üyesi kimisi Cumhuriyet Devrimi’ni ağzına bile almayan bir partinin temsilcisi olsa da hepsi sadece kadın oldukları için aynı tarafta gibi algılandı. Bir zamanlar Tansu Çiller başbakan oldu diye, Meral Akşener içişleri bakanı oldu diye sevinenler geldi aklıma.

TÜRKİYE'NİN KADIN BAŞKANLARI

Faşist bir iktidara destek veren bir siyasetçinin kadın olması, onun bir seçimde desteklenmesini gerektirir mi?

Laik Cumhuriyetin kazanımlarıyla kavgalı, Said Nursi’yi ya da Şeyh Sait’i önder olarak gören gerici ya da etnikçi bir siyasi görüşün savunucusu bir kadın adayın kazanması olumlu mudur?

Benim yanıtım her iki soru için de hayır.

Kadınların siyasi haklarını kazanması kuşkusuz bir devrimdi ve siyasette kadınların olması toplumsal eşitlik açısından çok önemli. Ancak sırtını tarikatlara dayamış, rant peşinde koşan, yönettiği belediyede hayvanlara zulmeden bir kadın siyasetçinin kazanmasına da sadece cinsiyeti nedeniyle sevinemem, bunu olumlamam.

“Türkiye’nin kadın başkanları” başlığıyla hazırlanan haberlerde ne yazık ki tek odak noktasının cinsiyet olması yüzünden bu durum ortaya çıktı.

SINIF MÜCADELESİNİ GÖLGELEYEN KİMLİK SİYASETİ

Küreselleşme ve neoliberalizm rüzgârlarının yakıp yıktığı dünyada, yıllardır kimlik siyaseti planlı bir şekilde, sınıf mücadelesini geriletmek amacıyla köpürtülüyor.

Bir tarafta emekçilerin temsilcisi bir partinin erkek adayı varken karşısında sermaye kesiminin temsilcisi bir partinin kadın adayı yarışıyorsa seçmenler cinsiyete göre mi karar vermeli? Elbette ki hayır.

Bir siyasi parti içinde aynı görüşü savunanlar arasında kadınların yolunun açılması ayrı; farklı siyasi görüşleri temsil eden partiler arasındaki mücadele için yapılacak değerlendirme ayrı.

Bu noktanın önemini kavrayamadığınız sürece bir de bakarsınız kendinizi TİP milletvekili Sera Kadıgil gibi icabında Ülkücü icabında gerici olan Meral Akşener’i savunurken bulur ve şu sözleri söylersiniz:

“Ataerkilin iliklerine kadar işlediği Ülkücü camiada bir kadın lider olarak sivrilmesi ve kadın konularında hiç geri basmaması bence kıymetli. Benim için bir kız kardeşlik mefhumu vardır. Çok darda kalmadıkça AKP’li kadın milletvekillerine bile ağzımı açıp cümle kurmam.”

Oysa yapılacak doğru değerlendirmenin odak noktası “kız kardeşliği” değil, sınıf kardeşliğidir. O nedenle de karşınızda faşist, gerici, dinci, emek karşıtı, laik Cumhuriyetle kavgalı kadınlar olduğunda da ağzınızı açmanız gerekir.

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları