Ne emperyalizme boyun eğeriz ne de gericiliğe!

25 Eylül 2022 Pazar

İran’da Mahsa Amini’nin ahlak polisi olarak da bilinen İrşad Devriyesi tarafından gözaltında şiddet uygulanarak öldürülmesi karşısında herkesin bir olup haykırmasını beklersiniz değil mi? 

Öyle olmadı. Türkiye’de yine keskin ayrımlara dayanan kamplar oluştu.

Şeriatçıların bir kadını katletmesine tepki gösterip İranlı kadınların mücadelesine destek verince, birileri “Emperyalistlerden yana mısın!” diyerek öfkeleniyor...

Diyorlar ki “İran’da 43 yıldır şeriat rejimi var; birçok insan şiddete maruz kaldı. İsyan niye şimdi ülkenin her yerine yayıldı? İran’da rejimin devrilmesi kime yarar? Bu işin arkasında Amerika var. İsyancılara destek vermeyin!”

Bir grup ise “Her şey İran’da varlığını sürdüren baskıcı rejimden iyidir; emperyalizmin çıkarı var bahanesiyle isyana karşı durmayın” diyerek onlara karşı çıkıyor.

Baştan söyleyeyim: İki kampa da ait değilim; ne Amerikancıyım ne de gerici molla rejimine destek veririm!

Ben İran halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesinden yanayım; emperyalizmin ve şeriat faşizminin ise her zaman karşısındayım.

Daha önceki yazılarımda da vurguladığım gibi...

Hukukdışı uygulamalara, şiddete ve otokrasiye yönelen...

Gericiliği körükleyip insan haklarını çiğneyen...

Kamu kaynaklarını çetelere peşkeş çekerek ekonomiyi batıran...

Çevresindeki ufak bir azınlığı zenginleştirmek için halkı yoksullaştıran...

Toplumu yolsuzluk ve yasaklara boğan her baskıcı yönetim, ülkesini emperyalizmin müdahalesine açık hale getiriyor. 

BAĞIMSIZLIK İÇİN LAİKLİK

İran yönetimi, kadın haklarını yok saymasa, kadınların toplumsal yaşama eşit şekilde katılımını sağlasa, laik bir hukuk devleti olsa bugünkü kaos ortamı olur muydu? 

İran’da onlarca insanın öldüğü geniş çaplı protestolar gösteriyor ki bu defa eylem dalgası öncekilerden farklı. İlk kez ekonomik bir nedenle başlamayan isyanı kadınlar yönetiyor. Önceki yıllarda akaryakıt fiyatları yüzünden yapılan protestolar daha sınırlı kalmıştı, bu kez ülkenin geneline yayıldı.

İranlı bir tanıdığım, bu olayda direnen gençlerin çok cesur göründüğünü; doğrudan şeriat rejimini hedeflediklerini söyledi. İnternette izlediğim bir videoda, başörtüsünü çıkaran bir protestocuya ahlak polisi saldırma girişiminde bulununca, ona haddini erkekler bildiriyordu.

Bir yandan despotik rejime destek vermek için sokağa çıkanlar da var ama İran toplumunun önemli bir kesimi içine sokulduğu cendereyi bunca yıl sonra artık dayanılmaz buluyor. 

TEHLİKENİN FARKINDA MISINIZ?

Mutlaka altı çizilmesi gereken husus ise şu: İran halkının özgürlük mücadelesi, gericiliğe ve emperyalizmin sömürüsüne karşı aynı anda verilecek mücadele ile başarıya ulaşabilir.

Emperyalizme geçit vermemenin yolu, ülkenin bağımsızlığının sağlam temellere oturtulmasıdır. Tam bu noktada Osmanlı Devleti’nin yıkılışından sonra yeni bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu, aydınlatıcı bir örnek teşkil ediyor. 

Türkiye’nin laik bir cumhuriyet olmasının nedeni, Mustafa Kemal Atatürk’ün bağımsızlık ve çağdaşlık ülküsünün gereğiydi. Çünkü o, emperyalizme karşı verilen çok zorlu bir savaşın önderi olarak, bağımsızlığın tek yolunun dinci gericiliği ezmek ve saltanat sömürüsünü sonlandırmak olduğunu yüzyıl önce görmüştü.

İran’daki olayların ışığında siyasal İslamın Türkiye’yi sürüklediği batağı iyi değerlendirmek ve dersler almak gerekir. 

Bu gazete 2006’da “Tehlikenin farkında mısınız?” manşetini attığında “laikçi komplo” diyen sol liberaller ve laiklik düşmanları vardı. Aynı yıl Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Orhan Pamuk ise Avrupa ve ABD medyasına röportajlar vererek AKP’yi övüyor; “Türkiye’deki ılımlı İslamcıların, demokrasiye laiklerden daha saygılı olduğunu” söylüyordu.

Bugünlerde yeni kitabı için yine röportaj vermeye başlamış; 16 yıl sonra bu defa “Herkese hapis ve eziyet var, korkuyorum, korka korka konuşuyorum” diyor. ABD-AB destekli siyasal İslamcıları övmek kolaydı ama eleştirmek zor mu Sayın Pamuk...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları