Zülal Kalkandelen
Zülal Kalkandelen zulal.kalkandelen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bir aydınlanma devriminin başlangıcı: 19 Mayıs 1919

19 Mayıs 2020 Salı

Mustafa Kemal, 1919 senesi Mayıs’ının 19. günü Samsun’a çıktı. 

Genel vaziyet ve manzara Nutuk’ta yazdığı şekilde böyleydi:

“Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; aciz, haysiyetsiz, korkak, yalnız Padişah’ın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir vaziyete razı.” 

“İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş; Antalya ve Konya’da İtalyan askeri kıtaları; Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor.”

Ve 15 Mayıs’ta İzmir işgal ediliyor!

İngiliz Muhipleri Cemiyeti kurulmuş.

Saray ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası, İngilizlere sığınma çabası içinde.

Kimi meşruiyetçi çevreler, ABD mandasına bel bağlamış.

İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit Paşa hükümeti görevde...

Savaştan yenik ve bitik bir halde çıkan Osmanlı İmparatorluğu’nun idam fermanı olan Mondros Mütarekesi imzalanmış.

Emperyalistler gözünü Anadolu’ya dikmiş!

İşte böylesine karanlık bir ortamda direnişi Samsun’dan başlattı Mustafa Kemal. 

Vahdettin ise birilerinin iddia ettiği gibi Atatürk’ü, emperyalizme direnmesi için değil, başlayan direnişi bitirmesi için gönderdi.

Nitekim Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları hakkında ölüm fermanı imzalayan, işgalcilerle işbirliği yapan bu zat, Kurtuluş Savaşı’nın başarılı olmasından sonra, ailesi ile birlikte bir İngiliz zırhlısına binerek soluğu Malta’da aldı!

***

Atatürk, 19 Mayıs’ta Samsun’a gidip oradan Anadolu’ya inerek emperyalist devletlere ve onun işbirlikçisi Saray’a karşı mücadeleyi örgütlemeseydi...

Ne Amasya ne Erzurum ne de Sivas kongreleri toplanabilir, ne de yurt çapında işgale karşı direniş güçlenebilirdi.

TBMM hükümeti, 1 Kasım 1922’de hilafet ile saltanatı ayıramaz ve egemenliğini Tanrı’dan alan saltanatı kaldırmak için kanun çıkaramazdı.

1923’te Cumhuriyet ilan edilemezdi.

Hilafet kaldırılamazdı.

Medreseler, tekke ve zaviyeler kapatılamazdı. 

Kadına seçme ve seçilme hakkı o dönemde tanınamazdı.

Medeni Kanun ilan edilemezdi.

Şeriat mahkemeleri kapatılamazdı.

Arap alfabesi yerine Latin alfabesi kullanılamaz, Dil Devrimi yapılamazdı. 

Laiklik anayasaya bir ilke olarak giremezdi.

Takvim sistemi değiştirilemezdi.

Kul ve ümmet yerine yurttaşlık bilinci gelişemezdi.

*** 

1919’da başlayan mücadele, emperyalizmi bu topraklardan def eden ve aynı zamanda egemenliği padişahtan alıp asıl sahibi olan halka veren devrimci bir ruhun eseridir. 

Bu hem bir aydınlanma devrimidir hem de bütünsel kalkınma modelidir.

Sadece emperyalizme karşı değil, aynı anda yerli işbirlikçilere karşı da verilen büyük bir mücadeledir.

Atatürk’ün “Hakimiyet bilâ kayd-u şart Milletindir” (“Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir”) sözü, devrimin tek cümlelik manifestosudur.

1923’te laik Cumhuriyet’i kuran devrimin önderleri ve halk, bu tek cümlelik manifesto için canları pahasına mücadele etti.

İşte bu nedenle egemenlik hakkının tek kişiye devredilmesi...

ya da başka deyişle, postmodern padişahlık hevesleri...

ASLA kabul edilemez!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları