Zafer Arapkirli

Dördüncü kuvvetin kuvveti

01 Aralık 2021 Çarşamba

Kim bilir kaç yazımda, o olağanüstü anlamlı fotoğraf karesini hatırlatıp önemine vurgu yapmışımdır bugüne kadar. 

Bir gösteri sırasında taşınan bir pankartta şu cümle yazılıydı:

“Önce habercileri alıp götürdüler. Sonrasında, zaten hiçbir şeyden haberimiz olmadı.”

Medyanın, tabii ki özgür medyanın, toplum için, tüm dünya için ne kadar hayati bir önemi olduğunu daha iyi nasıl anlatabilirsin?

Bir ülkede demokrasinin gerçek anlamda var ve gerçek anlamda çalışır durumda olduğunu söyleyebilmenin üç önemli ayağı şunlardır:

1. Adil seçimlerle ve gerçek temsil yeteneğine sahip olarak seçilmiş bir parlamento,

2. Bu parlamentonun yani halkın gerçek temsilcilerinin sıkı biçimde denetleyebildiği bir yürütme organı (hükümet),

3. Bütün bireylerin; sosyal, ekonomik, milli, dini, mezhepsel geri planı, makamı, mevkisi, görevi, konumu ne olursa olsun o ülke vatandaşı statüsünü taşıyan herkesin, önünde eşit olduğu bir yargı.

Demokratik bir toplum, bu üç vazgeçilmezin yanına mutlaka özgür bir medyayı da koymadıkça dördüncü ayak eksik kalır. Topallar, öyle bir rejim. 

Medya, toplumun (yukarıda saydığım üç önemli sacayağı da dahil olmak üzere) her kesimine, en önemlisi de tek tek tüm bireylerine “gerçek gazeteciliğin hassas süzgeçlerinden geçirilmiş” bilgileri, haber, görüntü, fotoğraf, doyurucu ve güvenilir veri paketleri ve adil yorum formunda sunan, “dördüncü kuvvet” işlevini yapabilmelidir. 

Bunun için de hiçbir siyasi gücün, hiçbir çıkar grubunun ve hiçbir finansal güç odağının emrinde olmamalıdır. 

Bugün dünyanın çeşitli yerlerinde ve maalesef ülkemizde, yukarıda saydığım üç önemli gücün ve “dördüncü”sünün çalışmıyor olmasının, işlevlerini yerine getiremiyor olmasının bedelini çok ağır biçimde ödemiyor muyuz? 

Siyasal bağlamda, anayasal düzlemde ve “yeni bir anayasal düzen arayışları” kapsamında ilk üçünü sıkça tartıştığımız için o konuya bu yazıda girmek istemiyorum. Gereklilik ve zorunluluk ortada zaten. 

Ama kendi uğraş alanımızda, medya alanındaki sorunların giderilebilmesi için en büyük görevin bizlere düştüğünü hatırlatmak istiyorum. 

Mevcut rejimin, adeta canını ve ruhunu teslim aldığı bir medya düzeninde, şu anda kendisine gazete, dergi, ajans, internet sitesi, radyo ve TV adını veren kaç yayın organı bağımsız biçimde işlevini yerine getirebilmektedir. Kaçı, “haber alma ve verebilme özgürlüğünü”, kısıtlamalar olmadan kullanabilmektedir? Neredeyse iki elin parmakları kadar bile kalmadı. 

Bir “tayyare-i hümayun”a doldurulup ellerine tutuşturulan metinleri gidip ekranlarda okumaları ve gazete sayfalarına “boca etmeleri” emredilen bir medya utanç verici bir görüntü teşkil etmektedir. Sadece alkış isteyen, eleştiriye tahammülü olmayan, eleştiriden bile geçtim, mevcut sayısal gerçekleri bile hatırlatanı “düşman” gören bir anlayış, medyayı “güdümünde ve dümen suyunda çalıştırmak” için elinden geleni yapmaktadır. 

Rejimin propaganda biriminin bizzat yönlendirdiği, başlarında “kukla” yayın yönetmenlerinin, “makine” işlevli editörlerin, muhabirlerin ve “maşa” nitelikli yazarların toplaştığı bir medya sistemi, yurdum insanının haber alma, bilgilenme ve ona göre fikir sahibi olma hakkını gasp etmiştir. 

İşte tam da bu nedenle;

- Bu ülkede özgür medyanın ayakta kalması,

- Giderek daha da güçlü biçimde gazetecilikten kopmadan, mesleğin gereğini yerine getirebilmesi, 

- Karnını doyurabilecek ve ekonomik olarak bağımsız meslek profesyonellerinin elinde olması, 

- Her türlü güç odağına kulağını tıkayarak yalnızca gazetecilik yaparak, antifaşist ve antiemperyalist bir bilinçle sömürüye karşı durabilmesi,

- En önemlisi de halkın sağlıklı haber almasını kutsal bir görev sayması hayati önem taşımaktadır. 

“Dördüncü kuvvet”in daha da kuvvetlenmesi için mücadeleye devam. 

Bir avuç da kalsak, vazgeçmek yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları