Yiğit Güralp
Yiğit Güralp yigit.guralp@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İyi şeyler birdenbire olur

09 Nisan 2024 Salı

Sosyal medyada bütünden koparılmış edebiyat ve sinema alıntılarının çoğaldığı bir dönem yaşıyoruz. Bu alıntılar bütünden kopunca bağlamdan da kopuyor ve onlara yanlış anlamlar yüklüyoruz.  Bazen yazarın, yarattığı bir karakterin dilinden yazdığı, yani aslında karakterin zihin dünyasını anlattığı bir film repliği ya da kitap cümlesini, yazarının da kendi fikriymiş gibi algılıyoruz. Ya da daha da faciası, tamamında çok farklı şeyler anlatan koskoca kitapların, söyleşilerin içinden ayıklanan cümlelerin tek başına çok farklı yerlere çekildiğinden habersiz sözüm ona edebiyat ya da sanat sever, birer insan görünümüne bürünüyoruz. Hatta hiç amaçlanmayan bir düşünceyi, yazarını zan altında bırakırcasına yanlış anlamlarla yayarak, düşünce insanlarının demokratik haklarını da zedeliyoruz.  

Bunlardan biri de Oğuz Atay’a ait bir alıntı:  “İyi şeyler birdenbire olur”. 

Bu cümleyi alıyor, her yerde paylaşıyor, onu umuda dair söylenmiş, pırıl pırıl iyimser bir söz zannediyoruz.  Oysa yazar, “Korkuyu Beklerken” adlı eserinde tam olarak şöyle diyor:

“İyi şeyler birdenbire olur, bu kadar bekletmez insanı! Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar. Ya da hiçbir şey çıkmaz!”

Sadece ilk cümlesinin yarısıyla meşgul olduğumuz bu paragraf işte bu kadar da karamsar, böylesine katı bir söylem aslında. Her gün yeni bir “Korkuyu Beklerken”; çaresizlik ve endişelerden ihtimallere; ihtimallerden umutsuzluk ve boş vermelere savrulduğumuz bir devirde, üstadın yorgunluğunu iyi anlamak gerekiyor.  

Bir başka yazar ve yönetmen Yavuz Turgul ise, “Av Mevsimi” filminde; umutlarını yitiren karakterlerine “bakış açılarını değiştirmelerini” öneriyor. Turgul’a göre hiçbir çıkış yolu görünmediğinde, gözümüzü kırpmadan baktığımız kör noktayı terk edip yeni bir aralıktan bakmak her şeyi ansızın çözebilir. Bir diğer deyişle; çok beklemiş çözülmeler birdenbire gerçekleşebilir.   

O halde her şeyin kördüğüm olmuşken bir yerel seçimle birdenbire ve kimilerinin bir sürpriz olarak nitelendirdiği bir şekilde çözümlenmeye başladığı bu günlerde, Oğuz Atay’ın karamsar cümlesini yeniden irdeleyelim ama bu kez Yavuz Turgul’un önerdiği gibi bakış açımızı değiştirelim. 

“İyi şeyler hep birdenbire olur” çünkü kötülüğün gölgesinde çok uzun süre beklerler. Bekledikçe irileşir, irileştikçe durdurulamaz olurlar. 

Kötülük azıp, kudurup çoğalırken kaçınılmaz bir şey olur. Eş zamanlı olarak iyiliğe olan hasret de aynı ölçüde artar. Bir hasret önünde durulamayacak ölçüde arttığında, vuslatı da kafaya koyar ve ona kavuşmak için geri dönüşü olmayan uzun bir yola çıkar. Yapılan her kötülük, bu yola yeni yol arkadaşları katar.  

Adaletsizlik, namussuzluk, omurgasızlık üst üste gelirken, doğruluğa olan ihtiyaç da tıpkı işleme alınmayı bekleyen evraklar gibi üst üste yığılarak birikir.  Biriken şeylerin önünde hiçbir engel, hiçbir kuvvet duramaz.  Aniden taşar, çünkü çok beklemiştir, birdenbire patlayıp, coşup boşalır, çünkü artık dolmuştur. Bilim de bu tezi destekler. Çünkü fizik kanunları da böyledir. Her etki bir tepki yaratır. Tıpkı faylarda biriken enerji açığa çıkmak istediğinde, depremlerin de ansızın olduğu gibi.

Bu yüzden iyi şeyler biden bire olur, çünkü çok çoğalmış, pek beklemiş, Oğuz Atay’ın da yakındığı gibi hayli bekletmiştir. 

Bu bekleyiş sürerken kötüler kadar onlara hizmet edenlere de düşen bir görev vardır. Size yolunda gitmeyen her şeyin aslında çok normal olduğu yalanını söylerler. Yani umutsuzluğu, karamsarlığı yayar ve perçinlerler. Anormali normalleştirerek kanunsuzluğun zeminini meşru ve olağan kılarlar. Bazılarımız da gerçekçilik adı altında bu propagandaya kapılır, bu normalleşmenin defterimizi dürdüğünü, artık kötüye alıştığımızı, dönüşümün tamamlandığını, her şey için çok geç olduğunu söyleriz. 

Tam da bu yüzden; gelmekte iyi günler çoktan yola çıkmışken, onu olgunlukla beklemeyi bilmek de iyiliğin geri dönüşünün önünü açan en güçlü davranıştır. Bu noktada korumanız gereken en büyük cevherleriniz, sakinlik ve soğukkanlılık kadar kötünün iyisine razı olmamak, avama, yanlışa alışmamaktır. 

Bülent Ortaçgil “Normal” adlı şarkısında, tam da bu noktaya; yani kötü, adi, yalan ya da yanlış olan her şeyin normalleşmesine dikkati çeker. Şarkı; abuk sabuk giden her şey hakkında “sizce bu normal mi yani şimdi?” diye sorar ve ehven-i şere alışan insanların verdiği “valla gayet normal” cevabı, sinir bozucu biçimde tekrarlanıp durur.

Bu mesele Ortaçgil’in öylesine kanına dokunmuş olmalı ki, konuyu güzel bir şarkı olarak yazıp bestelemekle kalmamış, “Normal”i albümün şarkı sıralamasında en başa koyup birinci şarkı yaparak herkesin gözüne sokabilmeyi ummuştur. Fakat normalin anormalleşmesine dikkat çekmek de artık normalleştiğinden, çoğunluk; “Light” adlı bu albümden; “Sensiz Olmaz”, “Aşk Var” gibi dillere düşen nice klasiği hatırlar ama “Normal” adlı bu güzel şarkı pek bilinmez.  

İşte anormalin normalleştiği dönemlerde Ortaçgil gibi; “Biri anlatsın bana nedir bu normal, canım sıkıldı artık ben miyim anormal?” diye çıkıp cesaretle soran insanlar tahmininizden daha büyük bir güce sahiptir. 

Çizgi romanlardaki kimi süper kahramanlar radyoaktif bir maddeye maruz kalarak süper güçlere kavuşurlar. Gerçek hayatta ise nükleer bir atığa maruz kalmanıza gerek yoktur, bir süper kahramana dönüşmek için yeterince kötülüğe maruz kalmanız yeterli olur. 

Iskalanan büyük hakikat şu ki; “kötü” olağanlaşmadan “iyi” olağanüstü konuma erişmez.

Süper güçler, normal üstüdür, olağan dışıdır. İyi ve doğru olan normal olsaydı gücü bu kadar büyük olmazdı. Dünya iyiliğin anormalleştiği, yani süper güç olduğu en kuvvetli dönemlerden birini yaşıyor ve iyiler olarak bu gücümüzü kötüler kendi elleriyle yarattılar. 

İkide bir söylendiği üzere “her güzel şeyin bir sonu” olduğu gibi nedense pek söylenmez ama “her kötülüğün de bir sonu” vardır. Artık kaçınılmaz olarak her şey çok güzel olacaktır.

Özetle iyi şeyler hep ansızın oluyor ama öncesinde güçlenip, olgunlaşana kadar bir miktar zaman gerekiyor. Biz karamsarlığa kapılıp, ümidimizi yitirip, hiçbir şey iyiye gitmeyecek zannederken aslında “gün çoktan dönmüş oluyor buralarda” ama biz simsiyah görünen bir gecenin koynunda yapayalnız hissederek bekliyoruz.

Oysa uzaklarda bir yerlerde güneşler doğuyordur…

Kupkuru bir ağacın dalı gibi hissederiz… Yapayalnız!

Oysa uzaklarda bir yerlerde bir şeyler kök salıyordur.

Duyuyoruz, görüyoruz, bekliyoruz

Bir gün gelecekti ve artık geldi dönence

Biliyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları