Yiğit Güralp
Yiğit Güralp yigit.guralp@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Artık ömürler uzadı şekerim

04 Haziran 2024 Salı

Ricky Gervais, Cem Yılmaz gibi komedyenlerin yaptığı işin aslında modern felsefe üretmek olduğunu düşünenlerdenim. Son yıllarda Yılmaz’ın çok sevdiğim hoş bir esprisi var. 30’lu yaşlarda insanların kamuoyuna “genç müzisyen, genç komedyen” olarak sunulmasına vurgu yapıyor. “Kenan Doğulu ilk albümünü yaptığında 19 yaşındaydı, ben sahneye çıktığımda 20 yaşımdaydım, Mozart 35 yaşında öldü” diyerek hayata başlama işini 30’lu yaşlara çekenlere zekice bir sorgulama yöneltiyor. Aslında mizah yoluyla, değişen insan ömrü algısı ile ilgili yerinde bir ironiyi ortaya koyuyor.

Bu hiç acelesi olmayan ruh halinin en önemli nedenlerinden birisi de insan ömrünün git gide uzaması. Çok normal, artık çağ değişti diyenlerinizi duyar gibiyim. Bu doğru. Ortalama ömrümüzün tarih boyunca en uzun olduğu çağı yaşıyoruz. Çok değil geçen yüzyılın başında bırakın 50 yaşını görebilmeyi; savaşlar, hastalıklar ve vahşi doğaya yenilmenin sonucunda 35 yaşını bile görebilmek çok güçtü. Birinci ve İkinci dünya savaşları geride kalırken, bulunan aşıların da katkısıyla Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Yaş 35, yolun yarısı eder” dediği döneme girildi. 

Sonra Cem Yılmaz ile aynı jenerasyonun mensubu Feridun Düzağaç bir soğuk savaş dönemi mensubu olarak 35 yaşında aşkı anlattığı “F.D.” isimli şarkısında “Şair çok iyimsermiş yolun yarısına mı geldik, e radyasyon neslindeniz biraz erken tükendik” dedi. Ve tüm bu süreçlerin sonunda tıp daha da, daha da ilerledi. Bugün 70 yaşındaki insanlara bile yaşlı denilmeyen, orta yaşın 50 yaş civarında seyrettiği bir döneme girdik.

Önümüzdeki on yıl içinde organları üç boyutlu yazıcılarda üretmek de mümkün olacağından hem ilerleyen yaşına rağmen daima genç görünebilmenin hem de ömürlerin 100 yaşın üzerinde sürebilmesinin gayet mümkün olacağına dair açıklamalar birbiri ardına geliyor.

Fakat hal böyleyken ergenlik denilen ve 20 yaşına girdiğimizde çoktan geride kalması gereken bedensel gelişim yine tam zamanında gerçekleştiği halde, zihinsel olgunluk ise sürekli erteleniyor ve mental ergenlik 30’lu hatta toplumda görüyoruz ki hayli ileri yaşlara dek uzanıyor.

Çalışmaya, üretmeye geç başlanan, ergen psikolojiden geç çıkılan, hayata da çok daha geç veda edilen bu yeni çağda; 100 yaşına kadar yaşayan insanların karınları hangi kaynakla ve nasıl doyacak sorusunun cevabını ise pek düşünen yok.

Çocukluğumuzda babam bize bakar ve “siz hayatın hep böyle sürüp gideceğini zannediyorsunuz” derdi. O günlerde ne dediğini pek anlamadığım ama “daha çocuğuz, niye tadımızı kaçırıyor ki şimdi bu adam” diye üzerime alındığım bu lafı babam bence şu anki iktidar ve onu destekleyen insanlar için söylemiş olabilir.

Çünkü ömürler git gide uzarken emekli aylıklarını bile açlık sınırının altında tutan bir iktidara sahibiz. Problemler bir çığ gibi büyürken, bizi bekleyen daha da uzun bir yaşam için hazırlanmayan yöneticiler, yarınını planlamayan ergenler gibi hareket ediyor. Oysa gelecek çok farklı şekilleniyor ve insanımızın geleceğinin artık çok farklı bir bakış açısıyla ele alınıp planlanması gerektiği gerçeği günü kurtarma tartışmaları içinde kendine yer bulamıyor.

Bilim ilerlerken, ömürler uzarken ekonomi geri gidiyor. Nüfus artarken istihdam ve kaynaklar git gide azalıyor. Mülteci kriziyle enflasyon fırlarken uygun fiyata ev bulmak, barınma hakkımıza dahi kavuşmak giderek zorlaşıyor. Gençler ise sorumluluk bilincini geç kazanırken, çok geç başladıkları hayatın içinde insanca yaşayabilecek iş bulamadığı için ya depresyona ya da bambaşka ülkelere savruluyor. Üstelik yapay zeka devriminin, pek çok meslek grubunda insanın yerini alacağına artık kesin gözle bakılıyor.

Kirada oturan emekliler artık kira ödeyecek güçleri olmadığı için son aylarda çareyi devletin huzur evlerine yerleşmekte buldular. Ancak bunca yaşlı nüfusu barındıracak yatak sayısına da sahip değiliz.

Yaşlanan nüfus ile birlikte alzheimer ve demans vakaları git gide ilerlerken, yaşlılarımızla gün içinde tıpkı çocuklarımızı bırakabildiğimiz kreşler misali özenle ilgilenecek yaşlı bakım merkezlerine ihtiyaç var. Bazen bir anne baba üç dört çocuğunu birden yetiştiriyor ama üç dört çocuk bir anne baba ile ilgilenecek zamanı ve imkanı bulamıyor. Yaşlanan nüfusla birlikte hemen her evde vicdanları sızlatan aile dramları yaşanıyor.

Bir yanda ömürler uzadı denip 70 yaş geç bulunurken, öte yanda yirmili yaşlardaki gençler sosyal medyada otuz yaş ve üstünü yaşlı olarak görüp onların nefes almasına dahi tahammül edemiyor. Kaynaklar tükenirken gençler; kendinden ileri yaşta olan herkesin, onların yaşam kaynağından çalan birer asalak olduğu vahşi bilincine henüz çocuk denecek yaşta kavuşuyor. Böylelikle biz insanlık aleminin daha da medenileşmesini beklerken, yirmili yaşlar psikolojisi; insanın hayatta kalmasının çok güç olduğu ilkel yıllardaki saldırgan psikolojiyle benzerlik göstermeye başlıyor. Bu öyle ilkel, mantıksız bir bakış açısı ki “kendi iktidarını 1O yılla sınırlandırıyor” ve en çok 10 yıl içinde kendilerinin de 30 yaşında olacaklarını hiç akıllarına getirmiyor.

Artan nüfusla dünyada hepimize yer kalmadığını anlamak için uzaya çıkıp yeryüzüne kuş bakışı bakmamıza da gerek yok. Bir metrobüste gençlerin yaşlılara yer vermek istemeyişini ve kendilerinin de çok yorgun olduğunu gözlemlemek nüfus yükünün yakın gelecekte nerelere varacağının yine çok açık bir göstergesi.

O yüzden çok moda bir söylem olan “Ömürler artık uzadı şekerim” sözü bende bir ferahlık yaratmanın aksine acı bir gülümsemeye yol açıyor.

Bunları size çalışmaya 14 yaşında başlamış ve şu an 32 yıllık iş hayatını geride bırakmış, artık yorulduğumu hissettiğimde ise “dur bakalım daha çok gençsin” sözünü sıkça işiten biri olarak yazıyorum.

Önümüzdeki günlerde okullar kapanıyor ve yaz başlıyor. Gençlerimiz yaz tatili için de olsa üretime katılmanın bir yolunu bulursa giderek uzayan ömür denen bu zorlu maratonda avantajlı duruma geçeceklerini onlara hatırlatmak gerek Üniversite bitmeden değil üniversite sürerken hem okuyup hem çalışmanın yollarını araştırırlarsa üniversite bittiğinde çok daha rahat edecekleri bilincine kavuşmaları akıllıca olur. 

En azından karşılarına dikilip “ömürler uzadı artık şekerim” diyen bir şuursuz fert görürlerse, “farkındayım, ömrüm uzayınca benden önce yaşayan milyarlarca insandan daha uzun bir çalışma hayatına sahip olacağım, bizi yönetenler ve onları destekleyenler ne kadar farkında bilmiyorum ama ben farkındayım ve bunun için antrenmanlarımı yapıyorum” deme imkanı bulurlar.

Kısacası evet, ömürler uzayacak, yani kaynakların azaldığı ve nüfusun arttığı bir dünyada hayat daha uzun ama daha çetin olacak. Kesin bilgi, yayabilirsiniz.

Sağlıkla.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları