Yazgülü Aldoğan

Gazeteciyim, casus değil!

11 Haziran 2020 Perşembe

Gerçekten zor bir durum: Haberi yazarsan “terörist” suçlamasıyla tutuklanıyorsun, haber yazmak amacıyla istihbarat toplayıp da aman neme lazım deyip yazmazsan “casus” suçlamasıyla tutuklanıyorsun! OdaTV’den üçüncü kurban bu. Mimli bir haber kanalı. Özellikle FETÖ’nün hedefinde. Zira daha önce de kumpas davaları sırasında buradan Müyesser Yıldız, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Soner Yalçın, Doğan Yurdakul da uzun süre tutuklu yargılanmış, büyük haksızlıklara uğramışlardı. O sıralar hangi gazeteciler yargılanmamıştı ki: Ahmet Şık, Nedim Şener, Mustafa Balbay ilk aklıma gelenler. Sonra tam bunların FETÖ kumpası olduğu kabul edildi, serbest kaldılar. Bu kez Berberoğlu ve Cumhuriyet gazetesi yazar ve o dönemin yöneticilerine “MİT TIRları” davasıyla casusluk suçlaması yakıştırıldı. Berberoğlu’na milletvekili seçilip dokunulmazlık kazanmış olmasına rağmen, milletvekilliği düşürülmesi için oylama bile yapılmadan tekrar yakalayıp hapse atmaları da bu davadan. Ayrıca herkesin pandemi telaşı yaşadığı günlerde bir cenaze haberini Facebook’tan alıp haber yaptıkları için OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, haber portalının genel yayın yönetmeni Barış Pehlivan ve muhabir Hülya Kılınçistihbarat faaliyetleri ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek” suçundan tutuklandı. OdaTV’nin internet sitesine de erişim engeli getirildi. Ayrıca Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel ile Yeni Yaşam Gazetesi Yazıişleri Müdürü Aydın Keser ve Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ferhat Çelik de ölen MİT mensubunun kimlik bilgilerini ifşa edilmesine yönelik soruşturma kapsamında tutuklandılar. Yani bir tür casusluk suçu yeniden! Ve son iki kurban OdaTV Haber Müdürü Müyesser Yıldız yeniden ve TELE 1 Ankara temsilcisi İsmail Dükel.

Gazeteciysen casussun demek aynı zamanda! Hem de gizli bilgileri kimden alıyorsun? Bir astsubaydan! Nasıl bir ordu ki bu Libya ile ilgili casusluğa yarayacak gizli bilgiler ordunun en alt kademesinde (astsubaylardan özür dileyerek) dolaşıyor? Müyesser gözaltına alınırken evdeki herkesin bilgisayar ve elektronik aletlerine el konuyor! Avukatları arama tutanaklarına ulaşamıyor! Kadına su bile verilmiyor! Bunları biz FETÖ’nün kumpas davalarında bile yaşamamışken şimdi ne oluyor? Sertleşiyoruz, daha da sertleşeceğiz demek bunlar. Bu uygulamaların hiçbiri hukuk kurallarının işlediği demokratik bir ülkede yaşanacak durumlar değil. Bunlar hep gözdağı, henüz alınmamış olanlara!

İşsizlik konuşulacağına...

Asıl neden başka: Biz bu ülkeyi yönetemedik. Hazine’deki parayı har vurup harman savurduk. Saray yaptık, betona gömdük, yandaş müteahhit besledik. Üstüne de korona krizi çıktı, doktorlar sağ olsun, hastalar yaşıyor ama ekonomi durdu. Cepte yok, cepkende yok. Millet işsiz, parasız, homurdanıyor, 15 Temmuz gazileri bile ayaklandı, bizim için toplanan yardım paraları nerede diye? Hangi yardım paralarını dağıtmışsak sanki şimdiye kadar? Bunları yazanı içeri atıp susturmak lazım. Çenesi durmayan vatandaşı da oyalacak konu gerek. Ayasofya dedik ama yemediler. Casusluk masalı her zaman ilgi çeker. Buradan yürüyelim diyorlar! Polisin yetkisine bekçinin yetkisini de çoğaltıp eklersek, sokağa çıkanın Amerika’daki gibi basarsın ümüğüne, nefes mi almak istiyor, verirsin sopayı! Gör bak nasıl nefes alınıyor.

Trump’la konuştum, ooo dedi. Putin’e de Ruslar bizi, biz Rusları özledik, yollayın turistleri de cebimiz para görsün dedim. Boris’e de söyledim, hani baban Türktü, İngilizleri niye yollamıyorsun dedim. Merkel direniyor. Onu da ikna ederiz. İki hastaneyi boşuna mı yaptık, oraya da Libya’dan, Afrika’dan koronalı hasta getirip tedavi edersek yaz tatilinde kaybettiğimiz turisti sağlık turizminden bulur, biraz toparlarız.

Basın Konseyi’nin 2019 Basın Özgürlüğü Raporu yayımlandı. Koskoca bir rapor. Ülkemizde basının ne kadar sorunlu olduğu raporun kalınlığından belli. Başkan Pınar Türenç, umarım seneye daha ince bir rapor olur diye dertleniyor! Zaten her toplantıda ana konu şikâyetlerden çok özgürlüklerin nasıl kısıtlandığı. Cumhuriyet gazetesi, Fahrettin Altun’un evinin arkasındaki araziye kaçak pergola yaptığını yazdı diye 35 gün resmi ilan kısıtlama cezası, birinci sayfadan tekzip üstüne tekzip yayımlatma, dava açmalar. Ne pergolaymış ama.

Gazetecilik mi yapıyoruz, korku filmi mi izliyoruz belli değil. Zaten virüs belası, bunalımlı bir dönem yaşıyoruz. 65 yaş üstüne getirilen kısıtlamalar bizleri de vuruyor, bir başka tür insan hakları ihlali. Kısıtlamalar güya gevşetildi. Akşam saat sekizde evde olunacakmış! Bunu bana en son söylediklerinde 12 yaşlarındaydım, ne demek bu? Arkadaşlarımla akşam yemeğine çıkamaz mıyım Cumhur Baba? Hayır! Zaten yemek de saat 22.00’ye kadar! Denetleyemeyeceğiniz yasakları koymayın. Maske takmak zorunlu. Herkesin boynunda. 65 yaş üstü akşam eve girecek. Sokakta herkesi çevirip kimlik kontrolü mü yapacaksınız? Epeydir ortalıkta ne polis görüyorum, ne kolluk. Herkes karısını, sevgilisini doğramakla meşgul, ona bile dur diyen yok. Bir uğraştıkları gazeteciler! Demokrat Parti döneminin son yılında da böyle olmuştu. Paşa Kapısı Cezaevi’nin adı Hilton’a çıkmıştı. İktidarlar, baskıyla, kandırmayla uzun süre kalsa bile, bir gün yandaş gazeteci müsveddeleriyle giderler. Gerçek gazeteciler ise orada ya da burada, yazmaya, haber yapmaya devam eder!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları