Yazgülü Aldoğan

Gazetecinin kırılan onuru!

23 Aralık 2021 Perşembe

Sosyal medyaya düşen bir görüntü, bütün toplumu ayağa kaldırdı. Saygın bir gazeteci bildiğimiz Muharrem Sarıkaya, Gaziantep’te, Belediye Başkanı Fatma Şahin’le canlı yayında röportaj yaparken ses kablosunu düzeltmek isteyen İHA muhabiri Ahmet Demir’e bir Osmanlı tokadı patlatıyor ve sinirli hareketlerle başkalarına kabloyu yenilemeleri için işaret edip duruyordu. Karşısında oturan Fatma Şahin’in ise gördüklerinden kılı kıpırdamamıştı, tıpkı bir süre önce Müge Anlı’ya bağlanan kadına şiddet sanığı koca gibi ezberlediklerini söylüyordu: “Gaziantep’in renkleri baklavanın sarısı, fıstığın yeşili!” Gerçekten bir tokattan sonra söylenecek son söz bunlar olmalıydı, kestane diyarı Zonguldak’tan... 

Genç muhabir, o kadar utanmış ki yaşadığı mobbingden, ilk iki gün, bir şey yapılmasını istememiş. “Hasta annem var, etkilenir” demiş. Ama İHA Bölge Müdürü’nün iknası sonucu, kameramanın geniş açıyla çektiği görüntüler önce İHA merkeze, sonra sosyal medyaya düşünce kıyamet koptu.

GAZETECİYSE VUR BELİNE

Oysa bu ülkede gazetecinin onuru ilk kez kırılmıyor! Tabii sadece onur da değil. Gazetecinin kafası kırılıyor, burnu kırılıyor, beli kırılıyor, yediği sopa, tekme, tokat güvenlik görevlilerinden ise takip de edilmiyor. Yakın zamana kadar gazetecinin gazeteciliğini de Ankara’da CİMER tasdik ediyordu! Sürekli basın kartı sahibi gazetecilere, sen gazeteci değilsin diye; bu, genellikle “Benim hoşuma gitmiyorsun” demek; pembe mavi kartlardan vermeyebiliyordu ki mahkeme, buna yetkileri olmadığına hükmetti. 

GAZETECİ ATILIR, SATILIR

Bu memlekette gazetecinin başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Şimdi sağlıkçılar diyecek ki bize de saldırıyorlar. Kastettiğim sadece şiddet değil, mobbing. Atılmak, satılmak, kovulmak, sürülmek. 70’li yıllarda gazeteci Murat Çelikkan’ın TRT’de programcı olan annesi Esin Talu, Hakkâri’ye mi nereye radyo müdürü olarak sürülmüştü! Ben kaç kez kovulduğumu hatırlamıyorum, iki kez bulunduğum gazete ve dergi kapandı. Bir kez satıldı. İki kez istifa ettim. Mobbinge de uğradım; buyur gel dedikleri yerde masa göstermediler. Telefonum bile yoktu, devir de cep telefonu devri değil! Ama ne oldu, burnum düşse almam. Öyle dik dururum. Parayla pulla satın alınmam. 

SON DURAK DEMİŞTİM

Geçende yazdığım gibi, kırılacak bir kalemim kaldı. Cumhuriyet son durak olsun demiştim. Şimdi Boğaz vapuru gibi, her iskeleye uğradığında birileri iner ya, gazeteden her gün birileri gidiyor. İstifa etmişler, gözleri yaşlı vedaya geliyorlar, sarılıyoruz, gidiyorlar bilinmezliğe doğru.

KALMAK MI ZOR, GİTMEK Mİ?

Böyle durumlarda kalmak gitmekten daha zordur. Az da olsa, bir kısmı içinden bile olsa hain diye düşünür senin için. Ben başından beri söyledim. Bu gazete değerliydi. 

Biz bu mesleği sadece para kazanıp hayatımızı sürdürmek için yapmadık, yapmıyoruz. Direnmek bu meslekte bir yaşam biçimidir. Onuruna dokunmadıkları sürece yazarak, çalışarak direnmelisin.

Geldiğimiz noktada kimseyi de işten çıkarmamış, hatta çıkardıklarını geri almış ama belki içlerinden gitmesini istedikleri istifa ederek gitmiş bir yönetim ve sevdikleri kurumu gözü yaşlı terk edip giden, onuru kırılmış duygusal gazeteciler var. Sendikal mücadele tarihine geçecek bir fiyasko.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları