Veysel Ulusoy

Sürdürülebilir kalkınma, sürünen halk

24 Eylül 2023 Pazar

Ülkedeki mülteci/misafir sayısını bile bil(e)meyen kurumlarımız Birleşmiş Milletler bünyesinde fikir birliğine varılan Sürdürülebilir Kalkınma için 2030 Gündemi stratejisini sayfasında yayımlamış.

Hangi kurumlar mı?

Tabii ki başta TÜİK.

Neler yok ki bu strateji, bu planın içinde!

On yıllardan beri ağzımızda sakız gibi çiğnediğimiz hemen her şey var.

Yoksulluğa son, açlığa son, sağlık ve kaliteli yaşam, nitelikli eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliği, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, eşitsizliklerin azaltılması, sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, iklim eylemi, barış, adalet ve güçlü kurumlar...

Saymakla bitmiyor.

Yüzünüzdeki o acı gülümsemeyi görür, kafanızdaki soruları da duyar gibiyim.

Şu saydığımız ve renkli infografik ile TÜİK sayfasında detaylı bir açıklaması yapılmış bir tek faktörün ülkemizde olumlu hale dönüştürüldüğünü gören varsa bir adım öne çıksın dediğimizde hangi TÜİK yetkilisini göreceğimi merak ediyorum. 

Büyüme mi, sürdürülebilir şehirler mi?

Toplumsal cinsiyet eşitliği mi?

Ya da “İnsana yakışır...” diye başlayan faktör mü?

Ülkenin biriktirdiği tüm değerlerin yok edilmesi mi yoksa?

Tüm bu soruların yanıtlarını esasında aynı TÜİK sayfalarında biraz detaya indiğinizde görebilirsiniz.

Buyurun onu yapalım.

BÜYÜME VERİLERİ VE YAŞAM KALİTESİ

Fazla uzaklara gitmeye gerek yok. Büyüme verilerine karşılaştırmalı bakmak sanırım tüm fotoğrafı ortaya koyar. 

Bildiğimiz üzere ekonomik büyümenin en temel kaynağı çalışan başına sermaye miktarındaki değişimdir. Diğer bir ifadeyle fiziksel sermaye birikimi ile onun yıllık değişimi en gözde göstergedir. 

Bu sentezi ayrıntılı incelersek çarpıklığı, insana yakışır bir iş ekonomik büyümenin ne demek olduğunu açıkça görebiliriz.

Temmuz ayında ülkemiz geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7.4 büyürken (nasıl olduysa!) sanayi üretimi aylık bazda yüzde 0.4 azalmış. Grafikte de görüldüğü gibi zikzaklarla geçen son yıllardaki sanayi üretiminin içler acısı halini daha ayrıntılı tartışmak lazım.

Ortalama eğilime baktığımızda sıfır büyümenin etrafında dalgalanan, hiç büyüme kaydı olmayan sanayi sektörünün ekonomik büyümeye katkısını da tartışmak gerçekten çok zor bir durum.

Daha acısı, sanayi üretiminin son 12 aylık ortalama büyüme hızının yüzde 1 bile olmaması… Yılbaşından bu zamana kadar ise yüzde yarımlık bir büyüme ile yolumuza devam etmeye çalışıyoruz.

Aylık değişimde de durum neredeyse aynı. 

Revizyonlarla yukarı gidiyor hissi verilen üretim gücünün en son görünümü rasyonel verilerle tam da bu. Diğer bir ifadeyle, görünen köyde işlerin daha da olumsuz olmasına karşın verileri pozitif alanda tutma gayreti ortada sırıtıyor. 

Fakirliğin açlığa dönüştüğü ve barınma sorunu ile yüksek enflasyon oranlarının artık kalıcı olduğu bir ortamda, büyümemenin ne demek olduğunu saklamak sahte siyasetin bir yöntemidir. 

Belkemiğimiz olan imalat sanayisinin üretimde aldığı pay düşerken ve tarım sektörü daralırken, Birleşmiş Milletler stratejilerini ballandırarak anlatmak fakirliği çözmüyor. Aksine lezzetli yemek afişlerine bakarak karın doyurmayı anımsatıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları