Veysel Ulusoy

Körüğe gerek yok

11 Ağustos 2024 Pazar

Devletin asli görevi halkın refahını her yönüyle yükseltmektir. Bunu yaparken de refahın tanımı kapsamında uygulamaları bir bütün olarak ele alması gerekir.

Refah seviyesi sanıldığı gibi sadece ekonomik anlamda gelirinin artması ve ona bağlı olarak yaşam kalitesinde iyileşme değil, onun yanında bu kalitenin ekonomik ve siyasal özgürlükle bezenmiş birlikteliği ifade eder. 

Bu iki olgunun buluşması bir gerekliliktir.

Yeterlilik ölçütü ise başka aşamanın konusudur.

Peki ülkemizde gereklilik ilkesi nasıl işliyor?

Herkesin gördüğü ve hissettiği gibi özgürlükleri kapsamı içine alan akıldışı uygulamalar oldukça yoğunlaştı son zamanlarda.

Kapatılan sosyal medya mecraları bunun sadece görünen yanı, halka, halkın tercihlerine bağlı, ona doğrudan dokunan özelliği ile belki de en etkin olanı.

Binlerce, milyonlarca kişinin faydalandığı bu alanlarda bir düğmeye basarak iletişimi kesmek, sadece o kanalla yapılan tanıtımları, ticareti, anlaşmaları ve benzeri maddi sonuç doğuracak aksiyonları ortadan kaldırmıyor, oradan elde edilen ve halkın mutluluk seviyesini yukarılara taşıyan, maddi olmayan faktörleri de yok ediyor.

Bu nokta çok can alıcı çünkü düşünülenin aksine ekonomik faaliyetler her zaman parasal olgular üzerine kurulmamıştır. Özellikle tüketici davranışları üzerinde yapılan akademik araştırmalar halkın refahının satın alma özgürlüğü, alınan ürünün verdiği haz, tüketim kalıbının zamanla değişmesi ve teknolojinin yarattığı alışveriş kolaylığı gibi faktörlere bağlı olarak arttığını göstermektedir.

Bir ülkenin kişi başına ulusal gelir sıralamasının dünya basın özgürlüğü sıralaması ile farklılaşması bu faktörlerden birisidir. İlkinde yıllardan beri 80’inci sırada sürünürken basın özgürlüğünde onun iki katı sıralamaya düşmemiz sanırım refah seviyemizin de nereye gittiğini gösteren bir örnektir.

PEKİ YA EKONOMİK FAKTÖRLER?

Ekonomik dengelerin iyi kurulduğu, kişi başına düşen reel milli gelirin artış gösterdiği bir toplumda maddi olmayan faktörlerdeki bozulmalar belki bir süre göz ardı edilebilir niteliktedir. 

Bu süreçte ikinci plana atılan maddi olmayan etkenler ekonomi bozulmaya başladığında göze batmaya ve toplumsal huzursuzlukları ortaya çıkarmaya başlar. 

Alım gücünü ifade eden ulusal gelirdeki büyümenin düşmesi, sanayide günümüzde olduğu gibi yıllık yüzde 5’e varan küçülme, fiyatların sürekli bir şekilde artması başta akla gelen göstergelerdir.

Tüm bunların ortak noktası olan reel ücretlerin seyri ise en önemli veri olarak görülmektedir. Ulusal gelirin yüzde 60-70’lik kısmını oluşturan tüketim harcamalarına yön veren reel ücretlerdeki bozulma baskılanan özgürlüklerle buluşmuş ve halkın refahında düşüşü daha da hızlandırmışsa sorun sanıldığından daha büyük demektir. 

Toplumsal yapının bu şekli çöküsün bir sonucudur esasında. Enflasyonu tüketici yani hane halkı üzerine yüklenen maliyet ve kısıtlamalarla kontrol altına alma girişimleri bu çöküşü daha da hızlandırmaktadır. Milli gelirin neredeyse dörtte üçünü yaratan ücret ve harcama kalemlerindeki bu baskının yanına bir de sosyal hayattaki kısıtlamaların eklenmesi yangının büyümesi için körüğe ihtiyaç duydurmuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çaput 17 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları