Veysel Ulusoy

Döviz bulduk, tamam işler yoluna girdi

11 Eylül 2022 Pazar

Son dönemde yine döviz geliyor, Merkez Bankası rezervleri rahatlıyor türünden iyimser ekonomik haberlerin pompalandığı bir dönem yaşıyoruz. Aslına bakarsanız 128 milyar doların kaybolduğu dönemden bu yana bu haberler gündemden hiç eksik olmadı ve daha seçime kadar da olmayacak.

Bunun nedeni çok açık...

Eritilen rezervlere ek olarak uygulanan cimri faiz yaklaşımı ile enflasyon, küresel faktörlerin de etkisiyle inanılmaz bir oranı yakalamış, bu ise tüm mali ve reel üretim planlamasını altüst etmiştir. Bu süreç daha uzun bir süre toplumsal acıyı artırıcı bir etkiye sahip olacaktır. 

Sanıldığı gibi işgücü piyasasında olumlu olarak değerlendirilebilecek bir yapısal gelişme olmamış, ürünlerimize Covid-19 sonrası gelen ek ithal talebinin yarattığı düşük ücrete tabi bir istihdam artışı olmuştur. Diğer bir ifadeyle, pandeminin olumsuz etkisinin reel piyasalarda sonlanmasıyla ek ithal talebinin başka ülkelere kaymasıyla yine başımızı ağrıtacak olan işsizlik verileriyle karşı karşıya kalacağımız açıktır.

Reel alım gücünün yükselmediği ekonomilerde aslında işgücü piyasalarındaki gelişmeleri de sentezlemek kolay değildir. Yüksek enflasyonla boğuşan ülkemizde bu durum daha da değişik bir hal almaktadır. Ortalama ücretin yine yanıltıcı enflasyon verilerine dayalı bir ayarlama ile asgari ücrete yapıştığı günümüzde, istihdamı kişi sayısı olarak düşünmek de yapılacak en büyük hatalardan birisi olur. 

İŞGÜCÜ PİYASASI BAŞKA TELDEN ÇALIYOR

30 milyonun üzerinde çalışanın olduğu işgücü piyasamızda ücret gelirlerinin toplam üretimden aldığı payın yüzde 20’lerin biraz üstünde gerçekleşmesi çalışan sayısından çok onun yarattığı katma değerin önemini ortaya koymaktadır. Yaratılan katma değerle eşleşmeyen ücretlerin bağ ağrıtıcı olacağı sanırım vurgulanması gereken önemli bir noktadır.

Biraz açalım isterseniz bu konuyu...

Ulusal gelirin, gelir yanında paralel bir ölçümü de harcamalarla yapılmaktadır. Bunlar hane halkı tüketim harcamaları, devlet harcamaları, özel sektör yatırım harcamaları ile ihracat ve ithalat harcamalarıdır. Bu anlayışla, kazanılan gelirin payının azaldığı bir ekonomide hane halkı tüketici harcamalarının da azalması beklenir doğal olarak. Özel tüketim harcamalarının ulusal gelirden aldığı payın yüzde 60-65’lerde gerçekleştiği gerçeğiyle ve az kazanının az harcayacağı yaklaşımıyla, yaşanan krizden çıkış yolunun da kapanacağı da açıktır.

Tüm bunlar bizi doğrudan üretim gücümüz ve ekonomik büyümenin en önemli göstergesi olan gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) verilerine yönlendirir. Her çeyrekte iştahlı büyümeyi topluma empoze eden karar vericilerin verilerin sağlığı konusunda epey bir kafa yorması gerekmektedir.

Nedeni ise ortada...

Sürekli bir devalüasyon oyununun içinde kıt bir döviz rezervine sahip ülkemizde, asgari ücrete yakınsayan ortalama ücret ve onun GSYH içinde aldığı pay göz önünde bulundurulduğunda, rafları boşaltamayan tüketicim harcamaları ekonomik büyümeyi sağlayamaz.

Diğer bir söylemle, ekonomik büyüme verilerinde tartışılması gereken çok nokta var.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çaput 17 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları