Utku Çakırözer
Utku Çakırözer ucakirozer@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

İş dünyası riski sevmez

10 Ekim 2011 Pazartesi

İş Bankası Yönetim Kurulu Başkanı Ersin Özince, ekonomik istikrarda “göreceli” olarak ciddi bir gelişme olduğunu, ancak bu başarının uzun vadede yeterli olmadığını belirterek “Bunu cari açıkta görüyoruz. İzlenen politikalar iyi, ama yeterli değil. Sarmısaktan soğana tarım ürünlerini ithal etmemizden, kendi yatırımcılarımızın bir bölümünün yurtdışında yatırım yapmasından görüyoruz” dedi.

Atatürk’ün somut bir hedef koyduğunu kaydeden Özince, “Benim mirasım bilim ve akıldır, diyor. Atatürkçülük bilim ve akla sahip çıkmaktır. Bunun geri vitesi olmaz. Cumhuriyetin çağdaş değerleri sorgulanıyor görüntüsü yaratmak abesle iştigaldir” diye konuştu. İç ve dış politikadaki gelişmelerin ekonomiyi de etkileyeceğini kaydeden Özince, “Bakın yöneticilerimiz savaş sözü ediyor. Sermaye yavru ceylan gibidir, kaçar” görüşünü dile getirdi. Gazetemizin Ankara bürosunu ziyaret eden Özince, gündeme ilişkin sorularımıza şu yanıtları verdi:

‘Göreceli başarı’

- Türk ekonomisinin artıları ve eksileri nelerdir?

-Ülkemizde ‘göreceli’ olarak ekonomik istikrarda ciddi gelişme olduğunu düşünüyorum. Bunda, kamu maliyesindeki bozuklukların düzelmesi, hatalı yürütülen finans ve bankacılık işlevinin yeniden yapılandırma sonrası sağlıklı hale gelmesi ve önceki dönemlere göre siyasi istikrarın görece olumlu yönde gelişmesi gibi hususlar ifade edilebilir. Ekonomi yönetimini başarılı buluyorum. Bunun küçümsenmemesi gerekir. Ancak uluslararası lige bakıldığında bu başarı yeterli değil. 24 Ocak 1980 kararlarını uygulamaya koyduğumuzda, ne Brezilya ne de o dönem sosyalist blok içinde yer alan şimdinin gelişen ülkelerinin hiçbiri döviz tasarruflarında serbestliğe gitmemişti. Özelleştirmeden bahsettiğimiz 80’lerin sonlarında Latin Amerika ülkelerinde borsaya açılma, sermaye piyasasını geliştirme adımları söz konusu bile değildi. Şimdi bunlar bizi sollayıp geçtiler. Hatta onlara şimdi Çin ve Hindistan eklendi. Daha rekabetçi ve zor bir dünyada konvansiyonel rekabet yöntemlerimizle kaldık.

‘Soğan sarmısak ithal ediyoruz’

- Uzun vadede bir risk görüyor musunuz?

 - Şu andaki başarı, toplumumuza uzun vadede yeterli değildir. Bunu cari açıkta görüyoruz. Sarmısaktan soğana tarım ürünlerini ithal etmemizden görüyoruz. Kendi yatırımcılarımızın bir bölümünün yurtdışında yatırım yapmasından görüyoruz.

‘Rekabet edemiyoruz’

- Mevcut yapıdaki eksik nedir, nasıl giderilebilir?

- Başarı, sürdürülebilir olduğunda kıymetlidir. Sürdürülebilirlik için ülkemizi uluslararası rekabette öne çıkaracak üstünlükler geliştirmeliyiz. Özellikle bilim ve teknolojide, yaratıcılıktaki noksanlığımız nedeniyle rekabet edemiyoruz. İnsanımıza ciddi yatırım yapmamız lazım. Reformları sürdürmemiz lazım. En önemlisi, eğitim reformu. Özelllikle ortaöğretimin uluslararası rekabetimizi yükseltecek şekilde yenilenmesi gerekli. İlk ve ortaöğretimden başlayarak çocuklarımızı müspet ilimlere daha fazla yönlendirmeliyiz.

‘Avrupa’nın kurtuluşu Türkiye’ye yarar’

- Avrupa’daki kriz Türkiye’yi etkileme potansiyeline sahip mi?


 - Henüz pek değil. Avrupa Türkiye’nin en büyük ticari partneridir. Avrupa’daki durumun düzeltilmesinin Türkiye’yi olumsuz değil, tam tersi, olumlu etkilemesi söz konusu olacaktır. Avrupa’da yaşananlar nedeniyle Türkiye’deki kredi piyasasının ne arz ne de fiyat açısından bir sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum. Ama tedbiri de elden bırakmamak lazım. Her işi yaparken belli miktar özkaynak şart.

‘Arap sermayesi hâlâ Türkiye’ye gelmiyor’

- AKP döneminde Arap dünyasıyla yakınlaşmanın ekonomiye nasıl etkisi oldu?


- Önceki dönemlere göre Arap dünyasına karşı daha sempatik bir Türkiye göründüğü söylense de aslında Türkiye işlerini Batı âlemiyle yürütmeye devam ediyor. Türkiye’deki para, sermaye, sosyal ilişki gibi konulara bakın. Ülkemizde elle tutulur sosyal ve ekonomik boyutta ciddi bir Arap sermayesi görmüyorum. Ben gelmesini isterim. Bizde rahat da eder. Çok da güzel para kazanırlar. Ama ne yazık ki son dönemde bu kadar istikrarsızlığa rağmen hâlâ ABD ve Avrupa’ya hatta Türkiye’ye gelmeden Çin ve Latin Amerika’ya gidiyorlar.

Biz ‘savaş’ dersek, yatırımcı kaçar


- İş dünyası Türkiye’nin iç ve dış politikasındaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyor?

- Türkiye’de ekonomi yönetimi başarılıdır. “Sandalı nerelerden sallıyoruz?” derseniz birincisi, iç ve dış siyasetle ilgili sıkıntılarımız var. Türkiye’nin hem kendi sınırları içinde hem de Doğu Akdeniz çanağında ilgilendiği bazı meseleler var. Bunlar dışarıyı korkutmak için yeterli neden. Bakın yöneticilerimiz ‘savaş’ sözü ediyor. İş hayatını etkiler. Sermaye yavru ceylan gibidir. Kaçar yani. Paramızı en garantili yerde tutmak isteriz. Bizim açımızdan ne kadar makul olsa da iç ve dış politikamızla ilgili hususların istikrarımızı etkilemesini, dışımızdaki gözler bize göre daha dikkatle izleyecektir.

‘Çıpaları attık reform yapmıyoruz’


İkincisi ise biz çıpalarımızı attık. Bir AB çıpası vardı. Bir de IMF çıpası. Biz demeliyiz ki AB doğrultusunda reformları kararlı sürdüreceğiz. Mesela adalet reformu. Hukuk sistemimizin mutlaka çok daha fonksiyonel çalışması lazım. İstanbul Finans Merkezi olacak diyoruz. Getirecekler, paralarını koyacaklar. Bir şey olunca haklarını nasıl arayacaklar? O zaman istinaf mahkemesi, uluslararası tahkim gibi müesseseleri iyileştirmemiz lazım. Arap Baharı sırasında teminat mektuplarında dahi müteahhit sektörümüzün ne sıkıntılar yaşadığını hep birlikte gördük.

‘Yargı reformuna acil ihtiyaç var’

- Ekonomiyle ilgili kurumların bağımsızlığı, özerkliği tartışmasına nasıl bakıyorsunuz?

 - Günümüz iletişim toplumunda, devletin şeffaflığı ve verimliliği çok önemli. Yakın tarihimizde bağımlılıkları nedeniyle Merkez Bankası’nda, Hazine’de bütçe disiplini dahi sağlanamazdı. Şeffaflık çok büyük bir problemdi. Sonradan gördük ki bağımsızlık iyi bir şeymiş. Şeffaflığa kurumlar bağımsızlaştıkça ulaştık. Ekonomi yönetiminde merkez bankalarının, para ve sermaye piyasalarıyla ilgili yönetimlerin bilhassa siyasete biraz daha mesafeli olmaları gerekiyor. Körü körüne ve fonksiyonsuz bir bağımsızlık değil, mutlaka devlet yapısı içinde iyi koordine edilen bir bağımsızlık olmalı. Bugüne kadarki uygulamalara bakıldığında endişe sahibi değilim.

- Dışarıya güven açısından önemli değil mi bu?


- Türkiye’nin güven sorunu orada değil. Sorun eksik olan reformlarda. Örneğin yargı reformuna acil ihtiyaç var. Bir ülkede yatırım yapılacaksa en başta yasaların işlerliğine bakıyorlar.

- Merkez Bankası yönetimini nasıl değerlendiriyorsunuz?

 - Merkez Bankası Başkanı’nı Washington’da dinledim, gurur duydum.

‘Atatürkçülüğün geri vitesi olmaz’

- Atatürk’ün kurduğu bir kuruluşun başında olan isim olarak Cumhuriyetin geleceği açısından kaygılarınız var mı?

 - Atatürk somut bir biçimde hedef koymuş. Benim mirasım bilim ve akıldır, diyor. Atatürkçülük bilim ve akla sahip çıkmaktır. Bunun geri vitesi olmaz. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin de birinci taahhüdü bu olmalı. Cumhuriyetin çağdaş değerleri sorgulanıyor görüntüsü yaratmak abesle iştigaldir. Böyle yapanlara da Türkiye Cumhuriyeti gibi genç bir toplum zaten gereken yanıtı verir. Türkiye insanının artık yenilikçilikten vazgeçebileceğini düşünemiyorum. İş Bankası olarak Milli Eğitim Bakanlığı ile satranç projesini destekliyoruz. 2 milyonu aştı satranç öğrenen öğrenci sayısı. Tavla ve kâğıt oynayan bizlerin çocukları satranç oynuyor. Dünyada satrancın en hızlı geliştiği ülke Türkiye şu anda. Siz bu ülkeyi vasata mahkûm ederseniz olmaz. Bugün ilk ve ortaöğrenimimizin kalitesinin uluslararası rekabete ayak uydurmaya yetmediği herkes tarafından görülmektedir. Bir sürü üniversite açıldı. Ama ortaokul ve lisemize vasıflı öğretmen bulamadıkça, akademisyen ve bilim adamlarımıza değer vermedikçe bunun bir anlamı yok.

‘İsrail barışa katkı yapmalı’

- İsrail ile yaşanan gerginliğin ekonomiye etkisi olur mu?


- Türkiye bu konuyu abartmazsa yani bugüne kadar götürdüğümüzden daha ileri götürmeden mantık çerçevesinde götürmeye devam edersek bir sıkıntı yaratmayacağı düşüncesindeyim. Türkiye kendi dinamaklerinin gereğini yapmak durumunda. İsrail de bu bölgede barışa katkı yapmak durumundadır. İsrail’in gücü, Filistin gibi sosyal ve insani bir yarayı görmemizi engelleyemez. Dünyanın bu yöresi yanardağ gibi kaynamaya devam etmemelidir. Kıbrıs sorunu da aynı şekilde yörede bir sorun odağı olmaktan çıkmalıdır.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Büyü Bozuluyor 26 Ocak 2015

Günün Köşe Yazıları