Üstün Dökmen

Dil ve duyarsızlık

29 Eylül 2024 Pazar

Kimi zaman kötü niyet dilin altında saklıdır. Bazı ayrımcı, düşmanca kavramlar, sözler de onları kullandıkça olağanlaşır.

İnsanların dilleri ile yaşam biçimleri arasında karşılıklı ilişki vardır. Dilinizi yaşam biçiminiz oluşturur, aynı zamanda diliniz de yaşamınızı şekillendirir. Sonuçta düşündüğünüz şekilde konuşursunuz, konuşmanız ise hem nasıl düşüneceğinizi hem de nasıl yaşayacağınızı belirler.  

Dünya görüşümüzdeki duyarsızlık, kabalık, fark etmesek de kullandığımız dilde şaka yollu ortaya çıkar. Bu dili kullandıkça duyarsızlığımızı, kabalığımızı kanıksamaya başlarız. Örneğin bazıları kadınlara “Eksik etek” der. Bu ifade aslında çok kabadır ancak alışınca bazılarına doğal gelir. Kimi yörelerimizde ise kadınlara “Kaşık düşmanı” denilir. Mizahi gibi gözükse de kadınlara verilen bu sıfatın arka planında kadını küçümseme, yediği iki lokmadan rahatsızlık duyma vardır. Bence asıl acı olan kadınlara birtakım aşağılayıcı sıfatları layık gören toplumun şaka bile olsa erkeklerle yaygın biçimde dalga geçmemesidir.      

Dile yansıyan duyarsızlığın iki yaygın şekli var. Birincisi cinsiyet ayrımcılığı, ikincisi ise ırk ayrımcılığıdır.  

CİNSİYET AYRIMCILIĞI 

Cinsiyet ayrımcılığı yapmak başlı başına bir duyarsızlık, saygısızlıktır. Kadınları iteleyen, öteleyen, onları eve kapatmaya çalışan erkek egemen düzen aynı zamanda dile yerleşmiş bazı ifadeler yoluyla onları yok sayar. Örneğin “Adam gibi adam, adamakıllı, erkek sözü” günlük dilde yaygın olarak kullanılan kanıksanmış ifadelerdir. Peki doğru mudur? Bence hayır. Genelde erkeklerin uğraşı alanı sayılan siyasette ve ticarette sözünde durmayan, yalan söyleyen, u dönüşü yapan çok erkek vardır. Sözünde durmayan kadın sayısı ise azdır. “Dün dündür, bugün bugündür” sözünü bir erkek siyasetçi söylemiştir. Durum böyleyken “adam gibi adam” türü klişe sözler erkek egemen toplumun kadına yanlı bakışını gösterir.   

Bir de bazı erkekler eşlerine, “Hanım elinin hamuruyla erkek işine karışma” derler. Bu söyleyiş tarzı kadını aşağılamanın, beceriksiz saymanın göstergesidir, hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Eşit eğitim, eşit fırsat verildiğinde dünya ölçeğinde kadınların zekâlarıyla erkeklerin zekâları arasında hiçbir farklılık olmadığı görülür. “Gizli Sayılar” filminde de gerçekçi bir dille anlatıldığı üzere siyahi kadınlar hesaplama işlerinde erkekler kadar başarılıdırlar. 

Erkek egemen düzen bazen de kadınları övüyormuş gibi gözüken bir dil kullanır ancak bu dil dolaylı olarak kadının ezilmesine yol açar. Örneğin “Hayatta başarılı olan her erkeğin arkasında bir kadın vardır” denilir. Bu görüş kadını çamaşıra, mutfağa iter. “Kadınlarda annelik içgüdüsü vardır, kadınların empatik becerileri yüksektir” denilir, çocuk bakımı tamamen kadınlara yüklenir. Çocuğa bakım becerisi veya empatik duyarlılık tek bir cinsiyete özgü değildir, öğrenilir. Hayvanlarda çok içgüdü az öğrenme vardır, insanlarda tam tersidir, çocukları sevmeyi, onlara bakmayı kadınlar kadar erkekler de öğrenebilir. Bunu beceren çok erkek vardır.  

IRK AYRIMCILIĞI

Irk ayrımcılığı, kökleri derinde olan giderilmesi zor bir insanlık ayıbıdır. Açıkça yapılan ırk ayrımının yanı sıra bir de dillere sinsice yerleşmiş, masum görünüşlü ifadeler var. Bu ifadeler bence göze gözükmeyen bezdiri (mobing) kıvamındadır, açıkça yapılan ayırımlar kadar zararlıdır. Birkaç örnek: 

Ten rengi: Yakın zamanlara kadar belli bir renk için “ten rengi” derdik. Ten rengi demek doğaldı, derimiz bu renkteydi ancak yakın zamanlarda duyarlı insanlar bizleri uyardılar, kendi derimizi kastederek ten rengi dediğimiz zaman siyahileri dışlıyorduk. Çünkü siyahilerin  ten renkleri bizimki gibi değildi, koyu idi. Kısacası beyaz adam ten rengi diyerek ben-merkezci davranıyor, siyahileri yok sayıyordu.    

Sarışın İsa: Günümüzde sorgulamacı bir tavırla bazı siyahi Hristiyanlar, aslında bir Ortadoğulu olması gereken Hz. İsa’nın niçin tüm Batılı resimlerde sarışın olarak resmedildiğini sorguluyorlar.   

Bu konuda birincisi çocukluğumdan hatırladığım ikincisi ise geçen ay Cumhuriyet Gazetesi’nde gördüğüm iki karikatür geliyor aklıma. Birincisinde yaşlı bir siyahi, küçük bir siyahi çocuğa büyüdüğü zaman ne olmak istediğini soruyordu, çocuk ise “beyaz adam” diye cevap veriyordu. Burada absürdün acı bir mizahı vardı bence. Kamil Masaracı’nın Cumhuriyet’teki karikatüründe ise kesilmiş bir ağaçtan geriye kalan kütüğün karşısına geçen bir adam kütüğe, “Gölgeni nereye sakladın, konuş” diye bağırıyordu. Kanımca bu karikatürde de feodal ve zorba bir toplumun kendini gülünç hale düşüren hali hicvedilmektedir. (Masaracının her bir karikatürü için sonsuz yorum yapılabilir, ben böyle yorumladım.) 

Bazen iyi ki neandartaller kendiliklerinden yok olmuşlar diyorum. Eğer hâlâ yaşıyor olsalardı kendilerini dünyanın efendisi sanan homo sapiensler onları köle niyetine, bir ihtimal hayvan yerine  kullanırlardı. Etrafta itilip kakılan, insan görünüşlü, hayvan diye tanımlanan bir varlık görmek istemezdim.

Sonuç olarak dilde duyarlılık aslında yaşama duyarlılık demektir. Gelişmenin sonu yok. Çocukluğumuzda keyifle gittiğimiz hayvanat bahçelerine ve sirklere, hayvanlara eziyet edildiği gerekçesiyle artık gitmek istemiyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Dil ve duyarsızlık 29 Eylül 2024
Savaş, çocuk, oyun 15 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları