Üstün Dökmen

Çocuk itlafı

13 Ekim 2024 Pazar

Geçen ağustos ayında bir Narin daha öldürüldü. Savaşta çocuklar öldürülür, barışta çocuklar öldürülür, bazı ülkelerde ve ülkemizde özellikle kız çocukları öldürülür. Uzaklardan bugüne doğru gelelim.

SOKAK ÇOCUKLARININ İTLAFI

İlk bakışta bu ara başlığın yanlış olduğunu düşünebilir, “Sokak çocuklarının itlafı olmaz, sokak köpekleri itlaf edilir” diyebilirsiniz. Maalesef olur, bu dünya ilginç bir yerdir, bazen çocukları da itlaf ederler.

Değerli gazetecilerimiz daha gerçekçi bilgi verebilirler, seksenli yılların sonlarındaydı sanırım bir Güney Amerika ülkesindeki sokak çocuklarının sayısı çok artmıştı. 10, 17 yaş arasındaki bu çocuklar kendi aralarında çeteler oluşturuyor, hırsızlık yapıyor, uyuşturucu kullanıyor, gasp suçu işliyor, dükkânları yağmalıyorlardı. Küçük esnaf bu çetelerden yaka silkiyordu. Güvenlik kuvvetlerinin, sosyal hizmet kurumlarının yetersiz kalması karşısında esnaflar kendi içlerinde bir çözüm ürettiler. Kiralık katiller tuttular.

Esnafın para karşılığında anlaştığı katiller sokak çocuklarını resmen itlaf etmeye başladılar. Özellikle uyudukları zaman öldürüyorlardı onları.

Katillerin ve azmettirenlerin her zaman kendilerince haklı nedenleri olur. Söz konusu esnaf, “Güvenlik güçleri bir şey yapamıyor, sosyal hizmetler başa çıkamıyor, biz de mecburen malımızı ve canımızı korumak için kiralık katil tuttuk” dedi. Bu örnekte de açıkça görüldüğü üzere adaletin işlemediği, toplumsal düzenin bozulduğu toplumlarda anarşi çıkar ortaya.

Bu çocuklar en başka niçin sokağa düşmüştü? Arada mızıkçılık etseler de çocuklar düzenli aile ortamlarını terk etmezler. Çocukların evlerinden kaçıp sokağa sığınmalarının iki temel nedeni vardır. Birincisi sürekli dayak yemeleri, ikincisi ise enseste maruz kalmalarıdır. Bunları tetikleyen, yaygınlaşmasına yol açan şey ise insanların sosyoekonomik açıdan sıkıntı içinde olmalarıdır.   

Bir ülkede devlet, halkını refah içinde yaşatırsa, insanlarını eğitirse, aile içinde terörün ortaya çıkmasını engelleyebilirse dayak da ensest de azalır. Dolayısıyla da toplum sokak çetelerinin saldırısına maruz kalmaz. 

NARİNLERİN İTLAFI

Bir zamanlar bir Güney Amerika ülkesinde çocuk itlafı varmış. Tıpatıp benzeri bir durum ülkemizde yok, köpek itlafı var çocuk itlafı yok. Ancak ülkemizde dolaylı bir şekilde bir tür çocuk itlafı olduğunu düşünebiliriz. Çok eskiden beri kaybolan, tecavüze uğrayan, öldürülen çocuklar vardı fakat bunların sayısı arttı. Özellikle kaybolan veya öldürülen kız çocuklarının sayısı ve oranı arttı. Ülkemizde 2008-2016 arasında 104 bin 531 çocuk kayboldu, Türkiye kayıp çocuklar ülkesi oldu. 2016’dan beri kayıp sayısı resmen verilmiyor, kayıpların ne kadarının bulunduğu da bilinmiyor. Bunca kayıp niçin?

Bu durumun pek çok nedeni olabilir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmamız neden oldu diyebilirsiniz, ağır enflasyon neden oluyor, toplumdaki adalet anlayışının zedelenmesi, “Yapanın yanına kâr kalıyor” algısının yerleşmesi neden oluyor diyebilirsiniz. Siyasilerin bu tür faciaları önleme konusunda tarafsız ve kararlı davranmadıklarını söyleyebilirsiniz. Nitekim Narin olayında o ilin bir milletvekili ilk önce, “Bildiğimiz şeyler var ama aileyi üzmek istemiyoruz” dedi, az sonra böyle söylemediğini belirtti.

Bence bütün bunlara ek olarak bazı anne babaların çocuklarına karşı yeterince duyarlı olmamaları da felaketleri körüklemektedir. Bir süre önce İstanbul’da bir sucu, dükkânına ses geçirmez oda yaparak kendi yakınları dahil çocuklara aylarca çok kötü davranmıştı. Böyle bir duruma maruz kalan çocukların yüzleri, gözleri kayar, davranışları değişir. Anne babaların bu durumu fark etmemeleri çocuklarıyla yeterince ilgilenmedikleri, onların yüzlerine bakmadıkları, baksalar bile bir şey anlamadıkları anlamına gelir.

Batı’da bu türden olaylar olduğunda hemen “Biz toplumca nereye gidiyoruz” sorusunu soruyorlar ve sosyal bilimciler araştırmalara başlıyorlar. Biz ise bunun yerine topluca televizyonun ve internetin başına oturup “Katil kim” sorusuna cevap aramaya çalıştık. Eğer bugün okul müfredatından dışladığımız pozitif bilim anlayışına sahip olsaydık ve özellikle bir zamanlar Köy Enstitülerini kapatmasaydık hem bu kadar çok Narin ortaya çıkmazdı hem de ortaya çıksa bile tavrımız farklı olurdu.

LÖSEV’in kurucusu Üstün Ezer ısrarla bir çocuk bakanlığı kurulmasını istiyor. Onun bu görüşünü desteklemenin yanı sıra şunu eklemek isterim, bugün ülkemizin en önemli ve en iğrenç sorunu ensesttir. Enseste maruz kalan bir kız çocuğu bu durumu dillendirirse kazara balkondan düşüveriyor.(!)

Batıda da bu türden iğrençlikler var ama onlar milletçe dedektifçilik oynamıyorlar, sorunu bilimsel olarak anlamaya ve önlem almaya çalışıyorlar. Bizler öncelikle okullarımızdaki müfredatı çağdaş hale getirerek işe başlamalıyız. Mevcut müfredatın ahlaklı ve çağdaş insanlar yetiştirmeyeceği konusunda güçlü görüşler var. (Burada sözü edilen ahlak ezberletilmiş ahlâk değil psikolojideki moral gelişim anlamındaki ahlaktır.)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Evrimi reddetme acizliği 15 Aralık 2024
Yalan toplumu ve annem 1 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları