Sûfi, şeyh ve kisrâ

05 Eylül 2017 Salı

Başlık, İslam tarihinin şifresel bir özeti sayılabilir!..
İslam, Emeviler döneminde saltanat, saray, taht, şaşaa, iktidar ve zenginlikle sarmaş dolaş oldu.
O yüzden Muaviye, “Arap Kisrâsı” addedilir.
Kisrâ, Arapların İran-Sasani krallarına atfen işlerliğe soktukları tabir. Bizans imparatorları için kullanılan “Kayzer”in (Sezar) karşılığı.
“Saray İslamı”, Müslüman kisrâlar üretmiştir.
İslam tarihinde tasavvuf, bu duruma tepki olarak doğdu.
Dinin esas derdinin, insanın anlam krizini çözmek (“maneviyat”) ve bu yolda “yüce”, “mutlak”, “ilahi” sayılan her ne ise ona ulaşmak (“mistisizm”) olduğu inancıyla hareket eden “sûfi”ler, “Bir dost bir post yeter bana” diyerek yola koyuldular.
“Zahit”lik, yani dünyevi zevk, ihtişamdan ve ihtirastan uzak olma işareti olarak “sûf” (yün) giyer oldular.
“Sûfi” de, “tasavvuf” da oradan geliyor.

***

Fakat ne tasavvuf, ne de onun örgütsel yapıları olarak ortaya çıkan tarikatlar, zamanla “Dünya”dan ve dünyaya tamahkârlıktan uzak durabildi.
Geniş kitleleri “manen” arkalarında toplayabilme yetenek ve yetkinliği, maddi, dünyevi (politik-ekonomik) “yetke” için imkân açtı onlara...
Bütün İslâm tarihinin bu bakımdan özetini vermek burada imkânsız. Meraklısı için bir çalışmamızı kaydederek (“Batı’da Bir Nakşi Cemaati”) bugüne gelelim.
Bugünkü durumu da “holdingleşen tekkeler” başlığı altında değerlendirdiğimizi bilen biliyor.
Fakat en son, Nakşibendiliğin Menzil kolu şeyhi Abdülbaki Erol’un torununun nişan/düğün töreninden olduğu iddiasıyla önümüze konan görüntüler, tabloyu daha da “katmerli” hale getirdi.
Şeyhin torunu diye sunulan genç, adeta 1001 Gece Masalları’ndan fırlamışçasına veya bir Bollywood filminden parçayı andırırcasına maytaplar, havai fişekler eşliğinde âlâyıvala ile süslü püslü bir haşmetli tahta oturtuluyor.
“Kisrâ”lar gibi!..

***

Söz konusu görüntüler büyük gürültü kopardı medyada ve sosyal medyada.
Onlara Menzil çevresiyle bağlantılı bazı yalanlamalar geldi ama koparılan gürültü yanında hayli cılız kalan birkaç mesajdan ibaretti bunlar... Görüntülerin 2013 yılına ait, söz konusu gencin Şeyh’in torunu değil torunların kuzeni, üzerinde fırtınalar koparılan tahtın “ucuzişi” ve bazı akraba kadınların hoş görülesi bir “jest”i olduğu kaydedildi.
Sonuçta tarikatla “rabıta” hiç yok denmiyorsa da bunu geçelim.
Ardından bu görüntülerin sızdırılmasının özel olarak Menzil çevresine, genel olarak da tüm tarikat-cemaat oluşumlarına yönelik, onların tasfiyesini hedefleyen bir kumpas olduğu söylemi, yine sosyal medya üzerinden dolaşıma sokuldu.

***

Şimdi bir tarafta, “devletine sadakatle bağlı” tarikat-cemaat çevrelerini tasfiyeye dönük, CIA-ABD bağlantılı bir komplodan dem vurup kitlesel kışkırtıcılığa soyunanlar var.
Diğer tarafta, devlette Gülenciler’den boşalan alanlara yeni cemaat dolguları yapılmaya başlandığını, dolayısıyla yeni “paralel yapı”lara kapı açıldığını ileri süren muhalif kesimler var.
Ama bu arada İslami çerçeve içinden, “Eğer bu cemaatlerin önü alınmazsa Türkiye bu gidişle Afganistan olur” diye kaygıyla uyarıda bulunan ilahiyat dekanları da var.
Nihayet bir de bu yapılanmaları iyi bilen ve onların hiçbir zaman devlet karşısında Gülen cemaati gibi olamayacağını belirten, hatta tam aksi istikamette “Gülenciler’e bunları yapan bize ne yapmaz” korkusunun mevcudiyetine dikkat çeken kaynaklar var.
Bu zaviyeden AKP’nin “işlevsel” olarak başlıbaşına bir, tek ve rakipsiz “tarikat”, liderinin ise “meşihat (şeyhlik) makamı” haline geldiği de söyleniyor tabii...

***

Yazının başında İslamiyet bünyesinde tasavvufi ekollerin “kisrâ”lara tepki olarak doğuş bulduklarını kaydettik.
Şimdi ise kisrâlar tarafından yutulduklarına mı, yoksa onların kisrâlaştıklarına mı şahit oluyoruz, bakalım yakın gelecek ne gösterecek?..
“Kırk katır mı, kırk satır mı” der gibi noktalamış olmayalım!
Ne oluyorsa dinbazlıktan oluyor. Dini, dinbazlıktan arıtmak lâzım!..
Tek “dezenfektan” da laiklik.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları