Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Vurgun Düzeni Kırımı..

21 Şubat 2015 Cumartesi

Böyle olur vurgun düzeni kırımı... Hak-hukuk ayaklar altına alınıp üretmeden, insanı, doğayı kollama kaygıları olmadan, haksızlıklar, yağma, vurgun üzerinden kurulan kuralsız kirli çıkar düzenlerinde kırım noktasına geliş kaçınılmazdır... “Sistemin krizi”nin yaşanmasının kaçınılmaz olduğu günlerde yaşanacaklar; toplumsal çatışmaların, şiddet üreten boyutları, derinliği, vahşetin dozu, toplumun birbirine düşman edilmiş, cepheleştirilmiş tarafları arasında haksızlıklar, yağma, vurgun düzenlerinde yaratılmış uçurumun derinliği ile doğru orantılıdır...
Düzenden paylarını alanlar, ne hak edip etmediklerini ne de değirmenin suyunun nerelerden geldiğini sorgularlar. Dahası paylaşımındaki haksızlıkları, uçurumu bile çok fazla sorgulamazlar... Onlar için kıyamet, kaynakların kendileri için de kuruması, tükenmesi noktasında patlar... Umursamadıkları, ötekileştirdiklerinin en doğal hak aramalarına kendilerinden düşebilecek haksız payların kaygısı ile duydukları tepki, kendilerinin kaybetmeye başlamaları ile, haksızlık ve suçluluktan da beslenen bilinçaltı öfkeyle düşmanlığa, şiddete çok hızlı, acımasız dönüşüverir.
Şiddet görmüşün şiddet uygularken daha acımasız olabilmesi, iktidar gücünü yakalamış vurgun, yağma düzeni sahiplerinin diktatoryal şiddet eğilimleri, kaybetme ile korkunun bileşkesinde insanlık dışı, sınır tanımaz boyutlara geçişleri ürettiği içindir ki ülkemiz ve dünyadaki şiddetin tırmanışına akıl sır erdiremiyoruz...

***

Suçu düzgün gazetecilik yapmaya çabalamak olan Nuh Köklü, yıllarca işsiz kalmasına karşın onurlu dik duruşu, yaşam sevinci, insani değerlerini, toplumsal sorumluluklarını yitirmeme çabası ile aykırı örnek, ötekilerdendi... Arkadaşları ile kartopu oynamanın bedeli bıçaklanmış, yerde acı içinde cankurtaran gelmesini beklerken son sözleri “Ne olur bu bir rüya olsun” olmuş... Dönemin Başbakanı’nın, Gezi eylemlerinde yaşanmış palalı esnaf örneği yetmezmiş gibi, arkasında durmalarından övündüğü esnafa “askerdir, alperendir, şehittir, gazidir, kahramandır, asayiş polisidir, adaleti sağlayan hâkimdir..” bilinçaltı kodlamalarının anlamını sadece anımsatmakla yetinelim. İçeri girip alıp geldiği ve Nuh’u bıçakladığı eyleminden sonra, bıçağını elinde sallayarak, gülerek yaptığı gözlemlenmiş telefon konuşmasından sonra “Bana bir şey olmaz... Deli raporum var...” sözlerinin anlamı üzerinde biraz duralım...
Meclis’te 5 yaralı ile noktalanan kavganın toplumsal okuması, topluma şiddet saçması üzerinde ise daha ciddi durmaya çabalayalım... Her türden yumruk-tekme, yetmez topuz fırlatma görüntüleri, en ayıplısı çoğunluk iktidar partisi milletvekillerinin itiraflarından ortaya çıkan sonuç tabloda.. Gerçek demokrasinin geçerli olduğu hiçbir ülkenin parlamentosunda görülmeyen kavganın, şiddet uygulama odağının iktidarları milletvekillerinin oldukları gerçeğinin anlamı üzerinde kara kara düşünelim... Egemen güç dayatması ile açıklamak yeter mi? Aday listesine yeniden girebilme yolunun Meclis’te iyi adam dövmeden geçtiğini söylemek olsa olsa kara mizah olmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Saray’dan yaptığı çağrılarla, Cumhurbaşkanlığı görev ve sorumluluklarına ilişkin tüm anayasal, yasal hükümleri sürekli ayaklar altına alarak, başkanlığa geçiş için en az 400 milletvekili kazanılması talimatını, bir daha, bir daha, AKP’ye, seçmenine dayatması... Ne menem bir cepheleştirme, öfke, şiddet üretme kaynağıdır? Uzmanları açık açık anlatabilseler ya...

***

İktidarlarının 10 yıllık sürecinde 2009-2013 arasındaki istatiksel şiddet suçlarına ilişkin veriler de öğretici... Yargıda mahkûmiyetle sonuçlanmış rakamlar üzerinden şiddet artışı 10 yılda 2 kat artmış. Cinsel suçlarda patlama yaşanmış, aynı dönemlerdeki mahkûmiyet kararı sayılarındaki artışın 8 kat olması herhalde dünya rekorlarını da katlamış. Öldürme suçları mahkûmiyetlerinde aynı yıllarda artış 4 kat, yaralamalarda da 4 kat yaşanmış. Kadın cinayetleri patlaması yüzde 1400 artışla dudak uçuklatıyor...
Vurgun düzeni kırımının toplumsal okumasını yapmaktan ne kadar uzak olduğumuzun medyatik bir örneği üzerinde de düşünmemizde yarar olabilir... Bizi oyalarlarken haklı olarak Yunanistan’ın AB’de kayırılmasını azıcık kıskanırız ya... Düş kırıklığına uğratmalarının travmasında, kaynak destek aktarımlarını da çok doğal kıskanıyorduk. Arkasından Yunanistan’ın borç ödeme krizi, toplumsal krizi, sokak eylemlerinin yaşandığı sıcak günlerde bizim ekonomi otoriteleri alaycı Yunanlıları çalışmadan yazı geçiren sonra aç kalan ağustosböceklerine benzetirlerdi... Hakları gaspedildiği için sokaklara çıkan, direnen emekçiler sosyal devlet kazanımlarının borç uğruna el konulması, ücretlerinin aşağı çekilmesine karşı çıkıyorlardı...
Üretmeden tüketmede o tarihlerde bizde yaşananlar çok daha vahimdi... Başarılı büyüme övgüleri düzülen iktidarın icraatları, 90 yıllık Cumhuriyet birikimlerinin yağmalanması, özelleştirmelerle kamu kaynakları satışları, ihalelerde haksız kayırmalar, ranttan yaratılan vurgunlar, piyasalara sıcak kirli para girişleri sorgulanmadı.. Şimdi vurgun düzeni kırımı günlerindeyiz... İktidar odaklı baskı, şiddet üretiminin okuması olabilir mi?
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları