Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Suç, çoğunlukla, güçle aklanamaz

25 Ekim 2016 Salı

Dünya ölçeğinde insan hakları, hukuk devleti düzenleri, demokrasilerin travmatik sorunlar yaşadığı, diktatörlükler, otoriter rejimler, savaş hukukunun bile ayaklar altında olduğu, iç savaş bataklıkları kaosunun milyarlarla dünyalıyı vurduğu bir düzende... Devlet Bahçeli’nin kendi liderliğini kurtarmada destek aldığı AKP, Erdoğan liderliğine armağan etmeye kalkıştığı Türkiye tipi başkanlık rejimini, hangi hukuksal kıyas yöntemini kullanırsanız kullanın, otoriterliğin, diktatörlüğün, hukuksal geçerliliği olabilecek bir rejim modeli imiş gibi pazarlanması, yenilecek, yutulacak bir atak değil...
“Ortada fiili bir gerçeklik varmış, var olan anayasal, hukuk devleti düzenine aykırılık çok boyutlu tartışılamayacak bir hal almış. Cumhurbaşkanlığı makamının, var olan anayasal düzenlemede bu türden suçlar, hukuk ihlalleri için hesap vermesi düzenlemesi yer almadığından, var olan hukuksuzluktan kurtulmanın iki yolu varmış... Başkanlık rejimine geçişte AKP adına yapılmak istenen düzenlemelerin önü açılmalı, halk oylamasına gidilmeliymiş. Meclis’te verilecek evet oyları, sonuçta demokratik düzene, hukuka uygun düşmeyecek bir başkanlık rejimine onay anlamına gelmezmiş. Seçmen AKP’nin tek başına savunacağı anlaşılan, dünya başkanlık rejimlerine de uymayan, otoriter diktatoryal bir düzeni öngörse de halkın iradesini temsil ederse yapılacak bir şey yokmuş...”
İnsan aklı, algısı, hukuk devleti düzenleri, demokrasilerin olmazları ile alay edercesine, laf cambazlığı ile aslında kimse kimseyi kandıramıyor... Kamu güçlerinin tümü, en etkilileri asker-polis silahlı güçleri, yargı, eğitim başta, insan beyninde algının oluşmasında belirleyici, silahlı güçten daha etkin medya gücü yıllardır ele geçirilmiş olarak... Zaten eğitimi, kültürü, bireysel, toplumsal algı gücü geriye püskürtülmüş, çoğunluk yoksul, yoksun, çaresiz, kör inanç, biyat etmeye, kaba güce, şiddete boyun eğmeye koşullanmış kitlelere, en ucuzundan siyaset yapmak ne kadar kolaylaşıyorsa, siyasi vicdansızlıkların kitlelere ödetmekte olduğu bedeller de bir o kadar ağırlaşıyor... Ülkemizin geleceğini giderek daha ağır boyutlarda karartacak, Ortadoğu bataklıklarında halklara yaşatılanların, ödetilenlerin izdüşümlerinin örnekleri ülkemizde de katlandıkça katlanıyor...

***

Hafta sonu yaşanmış gelişmelerden çarpıcı birkaç örneği bile bu köşeye sığdırmanın olanağı yok gibi... Bana en batan son çıkış, iktidarlarının kendilerine siyaseten, hele de mezhepsel yakınlıklarıyla fazlası ile yandaş gördükleri, bal gibi de örgütlenme, eylem kültüründe evrensel standartlarda teröristler safında olan Hizbullah’tan geleni; “bize bağımsızlık, evrensel hukuk ilkeleri anımsatma içerikli olması” nedeniyle idi... Ne de olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylem diliyle Irak ve Suriye geleceğine yönelik çıkışları, bölge halklarının, ırkçı, mezhepçi refleksleri, damarlarını ajite edebilecek, fren tutmaz pervasızlığın incitici vurgulamalarıyla dopdoluydu... Zaten AKP’nin sorumlu hükümet kadroları, sözcüleri, yandaşları her zaman yaptıkları gibi yumuşatıcı savunmalara hemen sarılmışlar, kastın Irak-Suriye topraklarına göz dikme anlamına asla gelmediğinin altını çizip durmuşlardı...
Bizim medya tam seferber liderliğin çıkışlarıyla belirlenen hükümet politikalarının haklılığı, başarıya ulaşmakta olduğunu kanıtlama seferberliğine koşulmuşken baştan çelişkili haberlerin en son anlamlılarını da bu köşeye sığdırabilmenin olanağı yok. Ama sonunda Irak’taki Musul odaklı politikalarımızda başarıyla yürümekte olduğumuza kanıt olarak, bizim silahlı güçlerimizden topçu desteği istendiğinin altı çok kalın çizilirken dış odaklar, hele de onların temsilcisi sosyal medya yayınlarında Musul’a yönelik kıpırdayamamamıza yönelik Irak güçlerinin silahlı tampon kuşatma gerçekleştirdiklerinin öne çıkarılması incitici değil mi?
Bölgede ABD-Rusya, sayıları giderek kabaran başka ülkelerin müdahaleleri, askeri güçleri, kirli sonuç güç, çıkar hesaplarına, oyunlarına yönelik haberlerdeki çelişkiler de yenilir yutulur ölçeklerde değil... Sonuçta hâlâ aynı toprakları birlikte paylaşmak zorunda olan halkların, ırkların, hele de ağırlıklı İslam dini üzerinden mezhepler, aşiretlerin bu yaşananlardan ders çıkarmaktan uzak oluşları en acıtıcısı...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları