Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Silivri’den Bir Çığlık; Hilmioğlu...

09 Ocak 2014 Perşembe

Bakanlık izni olmayınca, İstanbul’dan açık görüş yapılamıyor. Kapalı görüş koşullarını anlatarak yerimi harcayamam... Sonuç; elimde not alacak bir kalem ve kâğıt bile olmadan, cam arkasından telefon aracılığı ile, selam niyetine;
“Hocam son olup bitenlere nasıl bakıyorsunuz?” diye söze girince... Çok uzun yıllar içerde tutsak, en ağır suçlamalarla yargılanıp mahkûm edilmiş, savunması bile özel yargının sayısız haksızlık hukuksuzlukları içinde dakikalara sığdırılmış, dedikleri de medya sansürüne takılmış... Düşünen, sorgulayan bir insanın isyan ettiği haksızlıklar karşısındaki çığlığını algılayabilir misiniz
Kuruluşundan güçlü varoluşuna rektörlüğünü yaptığı üniversitenin, Malatya’dan, dünya çapında 2., Avrupa’da 1. sırada karaciğer nakli operasyonlarında merkez olmasını sağlamışken... Hâlâ zaman zaman sayısız sağlık sorunu ile yatırıldığı hastanelerden kendi tedavisi yarım bırakılarak cezaevine geri gönderilirken, üniversite hastanelerinden dahi Malatya’da kurduğu merkeze hasta gönderildiğine tanık olmanın onurunu yaşarken... Her taşında emeği olan, Anadolu’nun çorağındaki üniversitenin, bilimsel çalışmaların ölçütü yayınlarda ülkenin bir numarasına yükselişine, yöre insanına katkılarını gündeme getirmenin zamanı olmadığı, içinde bulunduğu haksızlıklar zinciri ile ilişkilendirilemeyeceğini de gözeterek; balıklama, soluksuz, bugün üzerinden Eregenekon davası, darbecilikten mahkûm, tutuklu olarak, kendisini en çok isyan ettiren durumlara, satır arası cümlelerle soluksuz girmeye çabalıyor...
Bu ülkede yaşatılan haksızlık, hukuksuzluklara bir ışık tutmak üzere Sevgili Hoca’nın soluksuz bir saate sığdırdığı saptamalardan, çok azı, çok eksiğini ancak sizlerle paylaşmak zorunda olduğum için kusurlarım af ola...
? Suçsuz bir insan için cezaevi, diri diri gömüldüğü bir tabuttur. Dışardakiler bu gerçeği görmeye, anlamaya çalışmalıdır. Her yargılamanın bir hukuku vardır elbet. Diktatörlükler, askeri, sivil darbeler düzenlerinde, yaşamın her alanında geçerli bir hukuk düzeninden söz edebiliriz. Bizim yaşadıklarımızda da hukuk var ama adalet yok. Suçsuz, haksız, insan haklarınızın her anlamda katledildiği koşullarda cezaevinde olmak, insan onurunu, sonuç olarak sağlığını çok farklı, olumsuz etkiliyor. Bu nedenlerle de yargısız infaz içerikli uzun tutukluluklar, suçla ilişkisiz ağır mahkûmiyetler, içinde bulunduğum Ergenekan davası gibi benzer davalarda çok fazla insanın, haksızlıklara isyanları ile birlikte, sağlıklarını yitirmelerinde, ölümlerinde etken oldu...

***

?Gündeme giren bu işin içinden nasıl çıkılacağına, haksızlıklar, hukuksuzlukların nasıl giderileceği, adaletin sağlanacağına ilişkin hukuk tartışmaları üzerinden söz söylemek istemem. Öncelikle hukukçu değilim. Beni sonuçları ilgilendiriyor. Yıllardır içerde, haksız, adaletsiz, diri diri gömülmüş biri olarak kendime ilgili değil sadece, benim gibi olanların tümü için, hangi dava kapsamında olurlarsa olsunlar çok acil, öncelikli tahliye istemim var. Yanlış anlaşılmasın, yargılanmayalım demiyorum. Hele de aftan hiç söz etmiyorum. Tam tersine bu kadar uzun süreli haksız tutuklu kalmış, diri diri cezaevine ölüme mahkûm gibi sokulmuşlar arasında olarak, bu kadar uzun süre suçsuz mahkûm edilmişler olarak, adalet istiyor, adil yargılamayı beklemenin ötesinde kesinlikle istiyorum... Adil yargılamanın sonunda, iddianamedeki darbecilik suçlamasını hak etmenin ötesinde anlamlı suçlu çıkmam halinde verilecek cezama razı, sehpamı kendi ayağımla çekerim...
? Acil serbest bırakılma istemimiz, öncelikle adil olmayan bir yargılamada, insan haklarına aykırı haksız infaz içerikli uzun tutukluluklardan, adil olmayan yargılamalardan, çok ağır bedeller ödemiş olmamızla ilişkili, adalet için en acil verilmesi gereken ilk karar olması ile ilişkili bir durum... Özel hukuku içinde adaletin olmadığı bizim davamızdan örnek alırsak Ergenekon adlı darbeci terör örgütü suçlamasından yola çıkarsak... Yargılama süreci içindeki sayısız hak, hukuk ihlallerini hiç saymadan akıl ve mantıkla bir düşünün; ortada, iddianameye göre iki yıl içinde gibi görünen bir darbe teşebüsü varsa, on yılı aşan bir süreci, darbe teşebbüsünün sürekliliği olabilir mi?
?TSK içinden, yüz binlerce kişilik silahlı güce dayalı Genelkurmay Başkanı’nı da içine alan bu darbe teşebüsünün çoğu sivil, tümü '69le silahla ilişkilendirilememiş, çoğu birbirini de tanımayan, sayıları 300’ü bulamayan örgüt üyesi, darbecilikten mahkûm edilmeye çalışılan suçlusu var. Benim gibi olanıksız bir darbe teşebbüsü eyleminin, darbe örgütü üyeliğinde, tek tek sanıklar üzerinden gösterilmiş deliller, kamuoyuna yansıyamayan gerçeklere, suçlamalara girmeden, sadece algılama yönelik bir örnek olsun diye... Bir lokantada karşılaşma ile bir araya gelen rektörler ve komutanların yemek sohbeti, iddianamede darbe örgütü gizli toplantısı. İşin bir başka garabeti, bu yemekte bulanan çoğu komutan, çoğu rektör bu davanın sanıkları arasında bile değiller, sorguya dahi çağrılmamışlar. Hak, adalet, hukuk ölçüsü ne?..   



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları