Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Özal’dan Fidan’a Kimin Adayı?..

10 Şubat 2015 Salı

Erdoğan’dan başlayarak, siyasi-sivil İktidarlarının yandaşlar korusuna sorun, sivil iktidar dönemine geçişte Özal’ın adaylığının 12 Eylül darbe yönetimine rağmen sivil iktidar oluşumu olduğunu anlatacakladır. Özal’ın seçimler öncesi Evren yönetimince adaylığının veto edilmesi öylesine medyatik algılama paketlemesinde allanıp pullanmıştır, bugüne kadar gelinen süreçte tartışılmaz olguymuş gibi pazarlanmıştır ki... Tarihi geçmişin gerçeklerini akıl süzgecinden geçirerek sorgulayamamış çoğunluk için gerçeklik payı var sanılır. Oysa tek gerçek Özal’ın ideolojik önderliğini yaptığı serbest piyasa düzeni, 24 Ocak kararlarının Türkiye’nin sol, sendikal örgütlülük dinamikleri, sosyal gelişimi içinde bu topluma dayatılamaması nedeniyle 12 Eylül askeri darbesi, ABD onaylı olarak bu ülkeye dayatılmıştır..
12 Eylül askeri darbesi, yasaklı anayasal ve yasal düzenlemeleri bugünün İktidarları tarafından vitrinde çok eleştiriliyor olsalar da.. Varlıklarını 12 Eylül darbesi sonuçlarına borçlu olmanın ötesinde,paket olarak Özalizmin devamı oldukları, kendi ideolojik tezleri... Emperyal çarklar içinde, serbest piyasa düzenine geçişte Türkiye’ye biçilen rollerde uyum sorunları yaşanıyordu... 1961 Anayasası, 63 sendikal yasaları, basın özgürlüğünün güvence altına alınması, sivil toplumsal örgütlenmelerin önlerinin açılmasıyla Türkiye, çağdaş demokrasiye, evrensel insan hakları, sosyal devlet, paylaşım dengeleri, sol örgütlenmeler gücünde çok kısa bir zaman dilimi içinde çok büyük bir gelişme, toplumsal patlama yaşamıştı... 1960’lı yıllardan sağ liberal iktidarlar, Demirel hükümetleri tipik örnek, Türkiye’nin ekonomik-sosyal-siyasal gelişim dinamiklerinden korkulmuş, “Lüks anayasa, demokratik, sol, sendikal örgütlenme haklarını budama atakları ile derin devlet provokasyonları, dış destekli olarak çatışmacı yaşam..” gündemimize yerleştirilmişlerdi...

***

En son emperyal güç odaklarınca dayatılan 24 Ocak kararlarının yürürlüğe sokulamamasıyla, 12 Eylül darbesi, iç-dış odaklı derin devlet provokasyonları sayesinde “anarşi ve terörü durdurma” gerekçeli gerçekleştirilmişti. Gazetecilik tanıklıklarımla hiç unutmadım, Özal işveren örgütlenmelerinin tepe noktalarında, serbest piyasa ideolojisinin ilkelerini savunmada öncü lider, 12 Eylül darbecilerinin danışmanlığına terfi ettirilmişti. Darbenin ilk haftasında, baş yardımcılarından Pakdemirli önceden çağrısı yapılmış basın toplantısında, sendikalar başta toplumsal örgütlülüklerin, solun direngenliğinde Türkiye’de sağlanmış paylaşımcı gelir, ücret dağılımını şiddetle eleştirmiş, liberalizmin aza çok, çoğunluğa çok az gelir öngördüğü ünlü “piramit sistemine” hızla, hemen döneceklerini ilan etmişti.
Üç yıllık askeri darbe dönemi, liberalizm adına istenen anayasal, yasal, sendikal, örgütlenme haklarına ilişkin tüm değişiklikleri gerçekleştirmiş, askerlerin birebir emek-sermaye ilişkilerinde taraf olamamaları bağlantılı istenen sonuçlar alınamamıştı. 1984 Özal İktidarı döneminde hızla emekten yana kazanımlar geriye alınmış, serbest piyasa düzeni, Özalizmin icraatlarında, askeri darbenin yarattığı birikimler tüketilene kadar, keskin piramidin yaratılmasında istenen yol, gelir uçurumları yaratılmıştı. Siyasal vitrinde Özal’ın gelişinin, sivil siyaset, iktidar olarak pazarlamasının incelikli manevrasında; Özal’ın 12 Eylül ideolojisinin başdanışmanı olduğu gerçeği, vitrinden, veto oyunu ile çıkarılmıştı...

***

Bugünün İktidarlarının ayakta tutulması ça-balarında, Kürt açılımında, Erdoğan’ın liderliği, cemaatin ortaklık paylaşımından dışlanmasında, Fidan’a biçilen rolün anlamı üzerinden yeterli bilgili olduğumuzu düşünmüyorum. Askeri darbeninideolojik danışmanlığını yapmış Özal kadar önemli olduğunu savlayacak değilim. Sadece İktidarla-rının 13 yıllık icraatlarının devamını isteyen iç ve dış odaklar için anlamlı rol verilmek isteniyorsa, Erdoğan’a sadık, Kürt açılımının etkin uygulayıcısı kimliğinin ötesinde vitrine gereksinim duyulmuşolabilir. O dönem Özal için 12 Eylül darbesinin ideolojik yol göstericisi kimliğinden kurtarılma, sivil siyasi lider vitrini yaratma nasıl ki önemli idiyse, veto vitrinine gereksinim duyulduysa, bugün Fidan için de çok kapıya açık yeni bir vitrin yaratma gereği duyulmuş olabilir.
Daha gerçekçi yalın olasılık, Türkiye’de pazarlananın aksine, 13 yıllık İktidarlarının örgütlenme yapısının içindeki büyük kırılmalar, dünya dengeleri kırılmalarındaki daha boyutlu sonuçlar bağlan-tılı derin çalkantılarda, Fidan’ın kendisi, kişisel güvenliği açısından milletvekilliği korumasınagereksinim duymuş olabilirler. Özellikle kamu üst kadroları içinden toplumda az da olsa şaşkınlık yaratan AKP içinden milletvekili olma yarışı için istifalara da aslında aynı pencereden bakmalıyız... AKP İktidarlarında önceleri cemaatle paylaşarak Erdoğan İktidarlarının, dünya sivil iktidarları tarihi içinde de çok çarpıcı rekorlar kırdığı, özerk olması gereken kamu kurumlarını, biat kültürü içinde ele geçirdiği ortada... İktidar içindeki gelecek krizi, kamu görevlileri için de risk olunca, Meclis’e atlamak tek kurtuluş yolu gibi...
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları