Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kısasa Kısas.. KötüDünya.. Ümitsizlik...

05 Şubat 2015 Perşembe

İslam dünyası uzmanları, Mezopotamya kültüründe yerleşik “kısasa kısas” kavramının, şiddetin şiddeti üretmesi olgusunun açıklanması anlamına geldiğini söylüyorlar. Sözde insanlığın, uygarlığın gelişmesinin önlenemez olduğu bir dünyada, insanlıktan çıkma hallerinde, insanın insana yapabileceği kötülükler, acımasızlıklar, işkencelerin boyutlarında sınır tanımazlığın, dudak uçuklatan korku filimlerinin senaryolarının aşılacağını öngöremezdik.
Önceki gecenin son haberlerine hâlâ Ürdün’ün İŞİD’in elindeki pilot ile cezaevindeki iki tutuklunun takasında uzlaşma olamadığı bilgisi vardı. Sabah ilk haber, pilotun infazının dehşet görüntülerini kısaltarak veren haberin ayrıntısıydı. Önceden yapılan ağır işkenceyle yetinilmiyor üzerine moloz yıkılarak bedeni dümdüz ediliyordu... Ürdün’de halk sokaklara düşüyor, tepki olarak da iki pazarlık konusu İŞİD’li tutuklunun idam infazlarının gerçekleştirildiği haberi veriliyordu. Ek yapılan habere göre ise de IŞİD zaten pilotu bir ay öncesinden infaz ettiği için, pazarlığın yarıda kaldığı bildiriliyordu.
İslam dünyası içinde, Mezopotamya topraklarında, Müslüman çoğunluk eksenli yaşanan çatışmaların, şiddet dozu, kaosunun boyutları üzerinden insan aklını durduracak gelişmeler, insanlık dışı şiddetin tırmanışı, İŞİD terörünün propaganda aracı olarak kullandığı vahşetin teşhirinin anlamından, yaşanan şiddet tırmanışının her boyutuna ilişkin bilim insanlarını, gerçek uzmanları konuşturmanın dışında söz söylemenin bir anlamı kalmamıştı. Onları dinlerken de yaşananları anlamak, sağlıklı yorumlamanın ötesinde, beslenen duygularımız çaresizlik, umutsuzluk üzerinden oluyor.

***

Kuran’ın, İslam inancının, hele de felsefesinin insanın insana kötülük, işkence yapmasını yasakladığını, din bilimci olmamıza gerek kalmadan, dinin anlamını düşünerek ayrıca din bilimcilerinin net açıklamalarını dinleye dinleye öğrendik. Ancak İslam inancı adına, şeriatı yaşatma teziyle ortaya çıkan terör örgütünün militanlarına öğretilerinin başında, şeriata karşı çıkanları öldürme emri verildiğini de duyduk.Örgütün ister İslamın farklı inançlarında, isterse başka dinlerden çatıştıkları, düşman bellediklerine, esirlerine işkence yapma yöntemleri üzerinden dersler verdiğini de görüntülü yayınlarından biliniyor. En etkin propoganda aracı olarak da ölüm infazlarının durmadan çeşitlendirilerek daha da vahşi işkence boyutlarının eklendiği görüntülerin yayılması olarak kullanılıyor. Dehşete düşürme yoluyla teslim alma, direnişi kırma amacı olarak açıklanan bu propaganda yöntemleri, aynı çizgide olmakla övünen diğer radikal İslamcı terör örgütleri için de geçerli..
İslama dinin gerçek öğretileri içinde bağlanmış çoğunluk üzerindeki olumsuz etkilerini, toplumlarda, hele de genç kuşaklarda yarattığı yaraları saymaya gerek var mı? Öte yandan İslam dünyasının haklı olarak çok yakındığı, günümüzdeki çatışmacı, başka din ve inançlardan insanlarla Müslümanlar arasındaki çatışmacılığı besleyen “İslamofobiya” üzerindeki olumsuz katkılarını görmezlikten gelmek olanaksız. Emperyal çıkarların pek çok projesinin uygulanmasında siyasal İslam, elbette en çok bu çığrından, insanlıktan çıkmış radikal İslamcı terör örgütlerinin amaçlarındaki söylemlerin tersine olarak katkıları tartışılmaz. Yaşanan besbelli yakın tarihlere kadar öngörülememiş şiddet, dehşet boyutları ile ise artık emperyal çıkarlar için de tehdit boyutlarının önlenemez tırmanışları, yaşanan şiddet eylemlerinin onlara dönük boyutları ile ortada.
Ülkemiz için Anadolu toprakları üzerinde yaşanmış çok kültürlülük, sayısız kurulmuş devletlerin deneyimlerinden beslenmiş uygarlıklar, Osmanlı tarihlerinin bileşkesinde oluşmuş Anadolu Aydınlanmasında... Hele de İslam dünyası içinde demokrasi deneyimi, uygarlaşma projesi, Atatürk devrimleriyle, laik Cumhuriyetin donanımlarıyla hâlâ bataklığa saplanıp kalmama şansımız var... İçimize çöken umutsuzluk, tehdit algılamalarını besleyen, bize özgü koşullar olmasa... Dünyadaki ağırlıklı İslam ve yoksul Güney topraklarında yaşanan, zengin Kuzeye de sıçramış alt kimlikler ayrımcılığının kullanıldığı çatışmaların tuzağından kurtulmada siyasal partilere, demokratik sivil toplum örgütlenmelerine düşen sorumluluklar yaşamsal...
İktidarları, Cumhuriyet tarihi içinde sandık çoğunluğunu en uzun soluklu yakalamış erk olarak ne yazık ki ülkemizin çağdaş insan hakları, demokrasi, barış ve uygarlık yolunda yürümesinde en şanslı liderliği yakalamış olmalarına karşın, çatışmacılığı besleme, toplumsal uçurumlar, düşmanlıkları katlayan icraatlar rekorlarını kırmakta, gözü kara siyasette diretiyorlar. Kendine biat etmeyen, yaşam tarzları, değerleri, inançları farklı, oy vermeyen seçmenleri, yandaş olamayan medyayı, tüm demokratik kurumları düşman ilan etmenin ötesinde, ezme, yok etme siyaseti güdülüyor.. Ne pahasına olursa olsun, her tür kirlilikle atbaşı, iktidarı elde tutma, hesaplaşmama uğruna, sivil diktatoryal gidişte öylesine gözü kara yol alış var ki.. Anadolu Aydınlanmasının dengelerini, bileşke gücünü yok etme, kırma... İktidar gücünün projesine dönüşebiliyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları