Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Kim kime, neyin hesabını soruyor?

03 Mart 2020 Salı

Başkan Erdoğan dün Saray’dan, Türkiye’nin sınır çıkış kapılarını açması ile mülteciler sorununda yaşananlara ilişkin dünyaya seslenişinde, kapılardan girişte yığılanların yakında milyonları bulacağından söz etti. İşlenen insanlık suçlarına ilişkin, Mülteciler Komiserliği üzerinden hesabını soracaklarını söyledi.

Amerika, Avrupa sınır kapılarının girişlerinde, işlenmiş insanlık dışı suçlarının, insanlara kitlesel uygulanmış, can, mal, işkence, onur kırıcı suçlarındaki sınır tanımazlık boyutlarının..gerçeğinde belgelenmiş insanlık suçlarının, bilinmez ölçeklerde katlayan boyutlarda olmasının sayısız örneği geçmişte de birçok kez yaşandı, hesaplaşılamadı.

Bizden bir tür çıkış vizesi gibi sergilenen uygulamanın ürküten boyutları, sınır kapılarına yığılmaya dikkat çekilmesi, teknoloji sayesinde, en çok AB ülkelerini korkutan sonuçları karşısında da.. Bir yanı ile, sınırların zorlanmasından vazgeçilmesi, caydırıcı olması adına, gözü kara şiddet kullanılması ile işlenen insanlık suçlarındaki pervasızlıkla, şiddetin bilinçli olmasa da kasıtlı sergilenmesi..

Mülteciler üzerinden can pazarı savaşında, kim kimden, neyin hesabını soruyor? Askeri güç, şiddetin caydırıcı en vahşi uygulamalarıyla yaşatılan insan, can kıyımıyla, insanlığın kırımının en vicdansız vahşet sahneleriyle, kim kimden neyin hesabınını soracak?

***

Türkiye, vicdani boyutları ile insanlığımız adına ne kadar övünürsek övünelim ve de haklı olalım, sonuçta Suriyeli milyonları, siyasi liderliğimizin izlediği siyasetlerin kapsamında, siyasal irademizle sığınmacı olarak kabul etmişiz. Kuşkusuz başka ülkelere gönderme hak ve hukukumuz yok. Zaten çok özenli sığınmacıları gitmeye zorlamıyoruz. Sadece önceden üzerimize aldığımız sorumlulukla sınır kapılarını kapatmakta titiz davaranmıyoruz..

Kucakta taşınan çocuk bozuk Türkçesi ile Yunanistan’dan ötesini göstererek “Baba burada, yanına gidiyoruz” diyor. Çaresiz, aç, jiletli teller, patlatılmış plastik botlar gerçeğinde üç bilemediniz dört gün dayanılabiliyor, geri dönüş ya da başka yollar için çözüm aranıyor. Vicdansız şiddetin boyutları olsa olsa ancak hâlâ vicdanlarını yitirmemişlerin yüreklerini yakıyor.

Vicdansızlığın, şiddetin belgeleri bir yanı ile Türkiye’yi derdini anlatabilme adına siyaseten haklı çıkarsa da, işler gün gün sarpa sarıyor? Sorumlu bakanlar şimdilik yüz binlerle, Başkan Erdoğan milyonlarla, korkudan, mültecilerin artmasından tir tir titreyen Batı dünyasını tehdit etme silahı ile yeniden kapımıza iteklenmiş yeni milyonlara ilişkin uyarmayı hesaplamışlarken.. Ya sınır kapılarında uygulanan vahşet, şiddet suçları karşısında öngöremediğimiz acıların boyutları tırmanırsa? Ya soğuktan, şiddetten, insan onuruna aykırı, açlıktan, çilelerden öte yeni yeni mülteci çocuklar da içinde ölümler yaşanırsa? Vicdanlı, titiz ölümden kurtarma operasyonlarımız işe yaramazsa? 

Önlerini sonuç olarak açtığımız Afganistanlı, Afrikalı kayıtlara göre kaçak geçişler de çoğunlukta, içinde, doğrudan sorumluluğumuzda olan Suriyeli sığınmacıların ölümle sonuçlanan felaketler zinciri yaşanırsa? “Biz göndermedik, kendileri bize sormadan yola çıkmışlar” demek bizi aklar mı? Aynı kirli vicdansızlığın suç ortağı durumlarına düşmez miyiz?

Amerika’ya, AB’ye ders vermek, işlenen insanlık suçları için hesap sorabilmek, kanıt oluşturma adına, yeni yeni göç dalgalarına kapı açmak yoluyla aynı kirli vicdansızlığın hesabını vermek durumlarına düşmez miyiz? 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları