İktidar Değil, Devletin Cumhurbaşkanı

04 Ocak 2014 Cumartesi

Anayasal düzenimiz, demokrasimiz iktidarın değil, devletin cumhurbaşkanı kimliğini öngörür. Yani Erdoğan iktidarları sürecindeki hükümetle uyumlu cumhurbaşkanı algılaması, işlevi doğru değil, anayasal hukuk devleti düzeni işleyişi için olumsuz bir sonuçtur. Cumhurbaşkanlığı zabıt kâtipliğine benzer bir onay makamı değil, tam tersi iktidar icraatlarının anayasal hukuk devleti düzeni işleyişi, güçler ayrılığı, kamu yararı, devlet adına denetimini öngörür. Ne yazık ki Cumhurbaşkanı Gül’ün İktidarları ile kopmayan bağları, İktidarları cephesi adına övünç kaynağı olduğu kadar, devlet, kamu yararı adına denetim sorumluluğunun yerine getirilmesi eksikliğidir. Ne yazık ki, İktidarlarının demokratik yetki sınırlarını aşan, Meclis çoğunluğunun yasama gücünün ele geçirilmesi olarak kullanılması icraatlarında, mağdur taraflar adına muhalefet, sivil toplum örgütlenmelerinden gelen Cumhurbaşkanı’nın imzalamaması başvurularına büyük çoğunlukla kulaklar tıkanmıştır...
AKP’nin 12 Eylül referandumu ile Cumhurbaşkanlığı’nın yarı başkanlık sistemine uyarlama içerikli yetkilerini artırma düzenlemeleri, tek dereceli seçim sistemi dahi yukarıda sözünü ettiğim Cumhurbaşkanlığı’nın genel sorumluluk, işlevlerini ortadan kaldırmamış, ancak İktidarlarına bağlı, sadık üslupla farklı toplumsal algılamalar oluşmuştur. Hâlâ biat kültürünün algılama bozuklukları ile onay makamı Cumhurbaşkanı beklentilerinde önyargılı medyatik pazarlamalar geçerlidir...
En sık, piyasacılar ağırlıklı kullanılan gerçekleri çarpıtan örnek, Cumhurbaşkanı Sezer’in anayasa kitapçığını fırlatması olayı üzerinden piyasaların çökmesi efsanesi üzerindendir. Sayın Sezer’in üslubunu beğenin, beğenmeyin, Anayasa Mahkemesi’nden gelmiş bir hukukçu, Cumhurbaşkanlığı yetkilerini en azından bağımsız kimlik ve değerleriyle, devlet sorumluluğu algılamaları üzerinden titizlikle kullandığı gerçeğini kabul etmek noktasındayız... O dönemin medya yıldızlarının acımasız eleştirilerine karşı, “Nereden çıktı İktidarlarının anayasal düzen, hukuk devleti, bağımsız yasama-yürütme-yargı düzenine aykırı, kamu yararı, devlet sorumluluğu ile yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı denetimleri, onay kararlarında, iktidar beklentileri doğrultusunda onaylanması beklentisi..” sorgulamasını okur gündemine taşıdığımı anımsıyorum...

***

Söz konusu tartışmalarda, TGS Başkanı olarak Cumhurbaşkanı ile Türk-İş yöneticisi sendikacılar arasında yapılmış bir görüşmenin içeriği üzerinden polemikler nedeniyle de uzayan medya tartışmalarında, çok sayıda görüşlerine saygı duyduğum hukukçu, gazeteci de aynı tartışmanın içinde aynı önemli gerçeklerin altını çizmişlerdi. Belleği zayıf toplumumuzda birilerinin çok ucuz siyaset aracı olarak, anayasal sorumluluklarını yerine getirmeyi “Piyasalar krizine yol açan cumhurbaşkanı” olarak pazarlamaları elbet rastlantı değildi. Sistemin hele de günümüzde; devlet adına anayasal yetkilerini kullanan, iktidarı denetleme sorumluluğu olan Cumhurbaşkanlığı algılamasını unutturma, iktidar uzantısı, iktidarla uyum içinde onay makamı cumhurbaşkanı algılamasını yerleştirme çabaları hafife alınmamalı. İktidarlarının demokrasinin özüne aykırı sivil diktatoryal iktidar gücü kazanmasına katkıları azımsanacak gibi değil...
Gündemimize giren Cemaat-Erdoğan İktidarları arasındaki iktidar paylaşım ortaklığı, kankalık ilişkilerinden bir diğerini gücünün yettiğince tasfiye operasyonu sürecinde yaşanan akıl almaz denetim dışı güç savaşlarında, operasyonlarda, devletin başı olarak cumhurbaşkanına devlet adına yetkilerini kullanması anımsatmalarına, göreve çağırma güncel tartışmalarına gelirsek... Gerekirse Erdoğan’ın Köşk’e çıkması, Gül’ün yerini alması, birlikte yola çıkmış dava arkadaşları, ayrılmaz kanka oldukları vurgulamaları yapılıp durulurken, nasıl olur da birinin İktidarlarının başı olarak AKP, iktidar çıkarlarını, diğerinin tarafsız devleti kollama sorumluluğunu yerine getirebilecekleri sorgulaması, elbette aklın, mantığın gereği olarak gündemimizde, kuşkuların odağında kalacak...
Hukukun yetkili kurumu barolardan, özel yargının mağduru cezaevlerinde yatanlar adına savunma yapanlar, yakınları, TSK çevreleri, siyasi mağdurların önünde Baykal gibi isimlerden gelen çıkışlar; Cumhurbaşkanı’nın kişisel konumundan gelen beklentileri dillendirmeden çok, anayasal düzen içindeki sorumluluklarını anımsatmak, kamuoyunun, son gelişmeler karşısında Cumhurbaşkanı’nın suskunluğu da dahil, durumun çarpıklığına dikkatleri çekmek olacak... İpin ucu öylesine kaçık ki, en iyi niyetli beklentilerle Cumhurbaşkanı’nın, devletin en üstünde en yetkin makam olarak işlevinin gereğini yerine getirebileceğine ilişkin beklentim, inancım yok...
İktidarlarının anayasal hukuk devleti düzenimize aykırı iktidar cephesi oluşumlarındaki haksızlık, hukuksuzluk, çarpıklıklar bir bir açığa çıkıyor. Çıkar çatışmasında kolaylıkla rakiplerin tasfiyesi ile işin içinden çıkma operasyonları, tek merkezli iktidar gücü oluşturma çabaları daha bir anlaşılır olabiliyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları