Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

En tehlikeli salgın: Panik (13.03.2020)

13 Mart 2020 Cuma

Gerçi gazetemizin dünkü manşeti koronavirüsün dünyayı sarsan, artık ülkemizi de çıkılması çok zor bir sarmalın içine alan, sıcak gündemi, yaşanan gelişmelerin çarpıcı, birbirinden travmatik boyutlarının anlatılabilmesi üzerinden atılmıştı. Ancak gerçeğinde dünya için de genelinde geçerli olduğu üzere, ülkemiz için ise en azından bizim yaşamımıza dönük kaçınılmaz boyutları ile çok daha can yakıcı sonuçlar üreten, geçerli bileşik kaplar kuralları içinde yaşanan ekonomik-sosyal-siyasal olumsuzlukların topunun birden üstümüze üstümüze gelen sonuçları ile yaşadığımız cenderenin şiddetini dillendirebilmenin yolu yok..

Virüslerin ölümcül tehdit boyutları ile at başı yaşanan, insan hakları, hak-hukuk-adaletin insanlık dışı işleyişlerinde, ekonomik, sosyal, siyasal krizler üzerinden ortalığa saçılan gerçekliklerden hangilerini güncel sorunlar olarak öne çıkarmaya kalkışsanız, topunun birden içimizi karartan gelişmeleriyle ortaya çıkmış katlanılmazlıklardan ortaya çıkan resmi bütünlük içinde sergileyebilme, algılayabilmenin olanağı yok..

Olamadığı için de en olmayacak durumlarda, en olmayacak akıldışı tepkiler ile yüz yüze kalıyoruz..

Küçücük kimi ayrıntılar ya da kocaman kocaman sonuçları olacaklar üzerinden, kimi en aklı başında, bilinçli insanların, bütünlük içinde de kamuoyunun ya da tekkişinin iradesi, son kararına bırakılan, akıldışı gibi de değerlendirilebilecek eyleme dönüşmüş sıcak gündemli kimi örneklere, gerçek davranışlara.. bakalım mı?

***

Bu yazıyı yazmak zorunda olduğum saatlerde, Saray’dan, Tekadam rejiminin iradesi üzerinden verilecek kararla, okulların açık ya da kapalı kalması tartışmaları üzerinden çıkacak sonuç henüz bilinmiyordu. Sonucu üzerinden yakın günlere dönük bir değişiklik yaşanamayacağına, kararın mutlak irade niteliğini taşıyor olması gerçekliğinde, öncesinden yapılmış abuk sabuk tezler, tartışmaların iki tersine değerlendirme sonuçlarıyla yetineceğim..

Her kesimden gelen bir yanlı panikten beslenen çıkış çığlıklarında “Hâlâ okullar neden kapanmadı” sorusuyla haykıranlar elbette ki sonuçta virüs salgını karşısında kaygı duyulan çocuklarımızın kurtarılmasını istiyor, savunuyorlardı.. Okulların salgın büyümeden kapatılmasına karşı çıkanlar ise virüsün asıl yaşlılar, en çok da çeşitli sağlık sorunları olanlar üzerindeki öldürücü etkilerinden yola çıkarak, okulların çocuklar için büyük tehdit oluşturmadan kapatılmalarıyla, tehdit altında olanlara dönük öldürücü sonuçlarına yüklenecek olumsuz katkılardan yola çıkıyorlardı. Evlere taşıyıcıları yollamak sadece salgını ters yönde katlamak da değildi. Çalışmak zorunda olan anne-babalar çok zor yakalanmış iş, yaşam koşullarının da çok gerisine düşmeyecekler miydi?

Hasta olmayanların tersine zararlı olduğu duyurula duyurula maske takma takıntılarını nasıl açıklayacağız? En ucuzu elleri sık sık sabunla yıkamak çabası varken, işyerinden sokağa çıkışta, en pahalısından kimyasal koruyucularla el silenleri nerelere koyacağız? 

Bilindiği üzere Tekadamın iradesine terk edilmiş okulların açık mı, kapalı mı kalacağı kararı Saray’da, kuşkusuz bilim insanlarının da görüşleri alınmış olarak görüşülürken, Meclis’te milletvekilleri yine bu kez Türk-İslam sentezi vurgusu ortaya çıkmış, özünde yine kararnamelerin eseri yasa değişikliklerini şeklen görüşüyor, tartışıyorlardı. Çünkü hiç şaşmaz kural olarak Meclis’in seçimlerden bu yana tek yanlı çalıştırılması, asla ortak görüş, hiç değilse en genel, yaşamsal sorunlar, gündemler için dahi, dahası “beka” olarak dayatılanlar da içinde, akılcı sonuçlar için asla uzlaşma aranmaması geçerliydi.

Bazen milletvekillerinin en azından kendilerine düşen görevleri siyaseten yaptıklarının tanıklığı adına da olsa çabalarına, sabırlarına saygı da duymadan edemiyorum. Bazen muhalefet cephesi için hiç değilse kendi cephelerinden gerçekleri kamuoyuna duyurabilme çabasını avantajlı konum olarak görüyorum. Saray cephesi, durum vaziyetlere göre kimi satır aralarında değişiklik zorunluluğu da yaşanan söylem farklılıklarını da barındırıyor olarak, kuşkusuz kimilerinde gönüllerinden aksini, gerçeği de görüyor olarak, tek tip söylemde direnebilmek sanki daha bir zor.

Kişisel bir küçük merak sorusu.. “Çocuk yaştaki evlilikleri savunmuyoruz ama çoluk çocuğa karışmışları kurtarmak için bir defalık daha tecavüzcüleri affedelim” diyebilmek nasıl bir utanmazlıktır?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları