Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

En çok kindar ve dindardan kork...

18 Ekim 2016 Salı

İslam dinine olan inancını, özgür, insanca koşullarda, barış içinde yaşamak isteyen, milyarlarca inanmış Müslümanın, artık akıllarını başlarına devşirip, dünyanın her yerinde en yoksul, yoksunlar arasında en ağır bedelleri ödeyenler olmalarını sorgulamalarının zamanı gelmedi mi? Nerede ise her yıl yüz binlerce Müslümanın, en çok aralarındaki ırk-mezhep-inanç-ibadet-şeriat yorum farklılıkları, cemaat çatışmalarının kurbanı olarak, birbirlerinin kanını akıtmaktan doyamadıkları “kindar ve dindarlık..” İslam inancının gereği ve gerçeği olabilir mi?
Hem IŞİD’in artık kendi örgütlenme gücünün reklam aracı olarak da kullandığı vahşet, dehşet, katliamları karşısında “İslam cumhuriyeti” adını kullanmasını reddedecek duyarlılığı gösterecek, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin laik eğitim politikalarına dinsizlik yaftasını takarak, halen sorgulanamaz hukuksal devlet sorumluluğu kapsamında olan Cumhuriyetin eğitim ilkelerini katledeceksiniz... Milli Eğitim Bakanlığı’nı, izansız icraatları, eğitim politikalarının bütününde; imam hatipleştirme kimliğini tek mezhebin öğretisi dayatmasında, evrensel insan hakları, inaçlara, özgür birey yetiştirme, bilime, aydınlanmaya, akla aykırı, çağdışı, ilkel, kendinden olmayanlara düşman saldırgan, hak tanımaz tek tip insan yetiştirme fabrikasına dönüştüreceksiniz...

***

Cemaatle ortak iktidarlarında ülkenin rejimini değiştirme, özlemi çekilen toplumsal düzeni oluşturmada en küçük çelişkileri söz konusu değilken, besbelli Cemaat kadrolarının devletin üstyapı kurumlarını ele geçirmede daha yatkın, hazırlıklı olmalarının sonucu, sınav yolsuzlukları da içinde öncelikli TSK, bağımsız olması sorgulanamaz yargı, eğitim kurumlarının ele geçirilmesinde yarışılmış, en yaşamsal kaleler silahlı güç, yargı, eğitim, para kaynaklarının fethedilmesi yarışında kardeş kardeş yürünmüştü.
Yolların ayrılmasında Cemaatin üstyapı kurumlarında ayrıcalık kazanması aslında tek neden değil. 17 Aralık yolsuzluk odaklı çatışmanın da en çok izlenen iç-dış politikalar startejileri odaklı olduğu artık bilinmez değil. ABD liderliğinde, İslamofobiya yeni dünya düzeni siyasetlerinin bütününde, siyasal İslamcı terör örgütleri ile savaş stratejisinde Irak-Afganistan işgalleri tartışmalı, AKP’nin Fazilet içinden kuruluşu, ortaklık projesinin başarısı gelişmelerini hiç unutmamak da gerek. Sözü verilmiş tezkere Meclis’ten geçirilemeyince, kimi danışmanların ABD siyasetleri katında, Liderliğe yönelik “Sifonu çekmeyin, kullanın” önerilerinin dünya medyasına sızdırılması da unutulmamalı. Asıl yol ayırımında “ılımlı İslam” projelerinde üst akıl eksenli hızlı çıkar-strateji değişimlerinde, stratejik ortaklıktaki istenen uyumsuzluklar belirleyici değil mi?

***

Hızla günümüze geçersek, en çok 15 Temmuz gelişmelerindeki iç içe geçmiş darbeler, acımasızlık, şiddet, düşmanlık dozları ürkütücü... IŞİD, PKK simge, ırkçıdinci tüm radikal İslam kimlikli terör örgütlerinin, vahşeti, şiddeti tırmandırma ataklarının nedenleri, koşulları açıklamada evrensel ölçekler belli... Cemaatin, dış üst akılla bağlantısında en çok İktidarları kaynaklı kesinleşmiş yargıdan henüz geçirilmemiş olsa da ortaya saçılanlar, şiddet, vicdansızlık, izansızlık boyutları ile ürkütücü. Aklı, vicdanı olan, Cemaatin darbe operasyonu karşısında demokratik duruşta İktidarlarının yanında. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğinde mağduriyetlere, hukuksuzluğa karşı durmayı “Fetoculuk” olarak damgalamak, akıl-izan dışı... Erdoğan’ın kullandığı net cümlelerle: “Kusura bakmasınlar kimse mağdur edebiyatı yapmasın... Katillerin yakınları mı mağdur?..”
Kusura bakmayın Cumhurbaşkanı, “İnsanlık tarihinin gerçeğinde en çok ve hep katil yakınları mağdur olmuşlardır”... Karısını ömür boyu döven, köle gibi çalıştırıp parasına el koyan, sonra da öldüren katil babanın en çok çocukları mağdur olmazlar mı? Günümüzde en zalimler, en büyük medya güdülemesi gücü, silahını kullanarak, en büyük gelir kaynakları ile, en ileri teknolojik silahlara en çok en yoksul, en eğitimsiz, en çaresiz halklarını, çoluk-çocuk, siviler de içinde hem canlarını alıyor, hem de en büyük çaresizliklere sürüklemiyorlar mı? İşkence, hukuksuzluk, suçlunun cezasının yakınlarına ödetilmesi, kolaycılıkta sivil ölümlerine göz yumulması.. bildiğimiz en ağır insanlık suçları...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları