Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Dink sanığı öldürüldü

17 Mart 2020 Salı

13 Mart Cuma günkü Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yayımlanan bu haberin başlığını, koronavirüse ilişkin sıcak gündemin yorgunluğunda ilginizi çekmek üzere almış değilim. Sıcak gündemdeki önemi, anlamına dikkat çekmeden unutulmaması, olayın altının çizilmesinin gereğine inandığım, paylaşmak zorunda olduğumu düşündüğüm için, önü, arkası kimi bilgilerle birlikte sizlerle de paylaşmak istedim..

Kuşkusuz Dink davasında yargılanan emekli istihbaratçı astsubay Şeref Ateş’in silahlı saldırıda öldürülmesi yeterince dikkat çekici. Ateş’in Dink cinayeti öncesi keşif yapan ekiple irtibatlı olduğu iddia edilmişti. İnfazın,1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerin işlendiği Sapanca-Hendek-Düzce üçgeninde gerçekleşmiş olması ayrıca dikkat çekici. Ateş, Dink davası kapsamında 2016’da tutuklanmış, 10 Ekim 2017’de görüntülerde yer alan sanıklarla uyuşmadığı sonuçlu bir rapor sonrası, tutuklu kaldığı süre de göz önüne alınarak serbest bırakılmıştı.

İnfaz sonrası yakalanan şüphelilerin telefon kayıtlarında ise randevu mesajları ile birlikte para konusunun konuşulduğu bilgisi de yer almış.. Haber üzerinden, sınırlı bilgilerle yorum yapmaya kalkışmak elbet haddimiz olamaz. Ancak gazeteci meslektaşımız Dink’in katledilmesini protesto, dayanışma adına pek çok duruşmayı izlediğim ve üzerine de pek çok yazı yazmış bir gazeteci olarak ilk yıllardan unutmuş olabileceğimiz kimi ayrıntıları da anımsatmak zorundayım..

AKP iktidar ittifakında, Gülen cemaati ile ortaklık ilişkilerinin güçlü olduğu yılllardan söz ediyoruz. Yargılamanın söz konusu olduğu uzun süreçli yıllarında, Dink cinayetinin Ergenekon davasına bağlanması için ne kadar çok çırpınıldığını unutmuş olamazsınız. Kamuoyunda kendilerini Ergenekoncu olarak tanıtmış bazı kişilerin, Dink yaşıyorken açılmış davalarda yaptıkları densiz protestolar gerekçe yapılmıştı.

***

Densiz protestocular algısı üzerinden, Ergenekon davasında, şimdilerde ortaya çıkmış çarpıcı gerçekler, hukuk kanıtlarıyla, FETÖ’cü yargıyı ele geçirmiş kadrolar ve medyatik gücün provokasyonlarıyla 1. Silivri sivil darbe hukukunun insanlık dışı yargısı ile yapılanlar çok başkaydı.. Giden canlar, ödetilen bedelleri bugün yadsıyabilecek olamaz demekle iş bitmiyor.. Ergenekon sanığı ilan edilmiş, başta İlhan Selcuk, Cumhuriyet aydınlanmacıları, Genelkurmay Başkanı da içinde üst kademe ve en kritik görevlerdeki komutanların, Danıştay tetikçileri de içinde, Cumhuriyet gazetesine bomba atmış infazcılarla birlikte, Ergenekon davası kapsamında yargılanmaları gerçekleriyle yüzleşmenin henüz çok uzağındayız.. 

Kendi adıma birçok köşe yazımda, yeri geldiğince konuşabildiğim televizyon oturumlarında da altını çok çizdim. Yalanlayan, itiraz eden çıkmadığı gibi, kamuoyuna gerçeğin yansımaması için üzerine perde çekildi. Ergenekon yargılamalarına uğramış olanlar, ruhsal durumları iyi olmadığı, her fırsatta Ergenekon davası sanıklarına saldırmaya kalkıştıkları için aynı davanın sanığı yapılmış, jandarma ablukasında duruşmalara getirilip götürülen, Cumhuriyet gazetesinin bahçesine de bomba atmış iki saldırgan genci hatırlayacaklardır. Tam da davanın en üst yargının kararı ile düşürüldüğü günün akşamı Beyoğlu’nun bir arka sokağındaki meyhanede çapraz ateşle infaz edilmişlerdi. Besbelli konuşabileceklerinden, itiraflarından kaygı duyulmuş, temizlik yapılmıştı..

Dünya bazen çok küçük, kırk yılda bir yakın, acil yetişmek üzere, metro çıkışı kısa mesafe taksiye atlamıştım. Üstünden bir ay geçmemiştir, sarıklı, uzun sivri sakallı, kahverengi şalvarlı genç şoförün, gülümseyerek selamlaması dikkatimi çekmişti. Özellikle Cumhuriyet gazetesinden çıktığımı, trafikten kaçmaya dönük karşı caddeye geçtiğimi anlattım ki, sıcak karşılamanın anlamını okuyabileyim. Yanılmadım bizim gazetenin önünün uzun soluklu polis kordonuna alınıp kapatılmasından söze girdi. “Sizi kimler protesto ediyordu” sorusunu aynı sıcak sesle yöneltti. Ben de kestirmeden “Polisin dediğine göre Genç Osmanlılarmış. Ben cemaatleri yakından tanımıyorum..” yanıtını verdim.

Gülümsemekten vazgeçmeyerek “Size bomba atanlar infaz edildi. Birisi ilkokuldan çocukluk arkadaşımdı. Annesi hâlâ ağlıyor” dedi. “Biliyorum ben de infazın konuşmamaları için davanın düşürüldüğü gün yapılmasının saklanmasına her fırsatta karşı çıkıyorum. Sorguluyorum duyan, aldıran yok..” dedim. “Çok oyun, çok tuzak var. İnsan geç anlıyor..” anlamına gelen birkaç cümle kullandı. Üstüne gitmedim, sorgulamadım.. Okuldan almak için koşturduğum torunumu kastederek “Onun dünyası inşallah daha güzel olur..” dileği ile sevecenlik içinde uğurladı.. Galiba kimi gerçeklere uyanmıştı..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları