Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Derin(!) provokasyon

11 Haziran 2015 Perşembe

Özünde seçimler öncesi bölge ağırlıklı pek çok kanlı provokasyon üzerine, seçimler sonrası Diyarbakır’da 4 cana mal olan “Derin(!) provokasyon”un, tarafların gerçekten sağduyulu duruşları ile amacına tam ulaşamaması çok değerli olsa da geçiştirilerek hafife alınması yanlış olur... Son olayda da görüldüğü üzere, canları yanan tarafların çok uzun zamandır beslenmiş öfke, cepheleşme, çatışmacı reflekslerindeki şiddeti derinleştiriyor. Seçim süreci içinde yaşatılan, seçimler sonrası da gündemimize giren provoksyonların amacı sorgulanamayacak kadar açık... Sorunların demokrasi, siyaset, Meclis içinde çözülmesi yolunda atılmış yaşamsal adımlar; siyasi tarafların son seçim kampanyalarındaki etkin çabalarının üzerine, seçmen sağduyusu ile gelen çok anlamlı katkılara zarar vermeyi hedef alıyor...
Bu kanlı saldırıları düzenleyen adresler karanlık kalabilseler de, yine tehdit boyutları çok ağır, “Derin(!) provokasyon” eylemleri serisi içinde, Türkiye’nin demokrasiye dönük nefes alması, yürüyüşünün engellenmesi amaçlanıyor... Başlığımdaki “derin” vurgulamasının yanına koyduğum ünlem işareti, aslında provokasyon odakları karanlık kalsalar da, yararlananlar olarak çok da bilinmez olmadıklarının altını çizmek içindir... Kanlı terör eylemleri ile gerçekleştirilen provokasyonların adreslerini zamanında okumak, provoksyonların tuzağına düşmemek için çok ama çok önemlidir... Provokasyonları düzenleyen karanlık odaklar, sonuç alabildikleri, çatıştırmak istedikleri tarafları tuzağa düşürebildikleri ölçeklerde kanlı oyunları, eylemlerini sürdüreceklerdir. Açığa çıkarılabildikleri ölçeklerde de tuzakları tuzak olmaktan çıkacak, hesap verme konumuna düşeceklerdir...

***

Son kanlı provokasyonda ilk öldürülenin tarafına bakılarak, karşı adresten gibi görünen tepkilerde üç canın daha alınması, bir boyutu ile provokasyonun tuzağına ne kadar da kolay düşülebileceğinin göstergesi... Belki de iç içe kurgulanmış provokasyonların da ürünleri... Siyaseten sorumlu taraf liderliklerinin devreye girmeleri, çok net sağduyu çağrıları ile amaçlanan şiddet boyutlarına vardırılamaması sevindirici. Provokasyonların işlevsiz kılınabilmesi, oyunların bozulması için hâlâ çok yetersiz... Öncelikle devletin, hâlâ görev başında olan hükümetin sorumluluğunda güvenlik örgütlerinin, yeni moral değerleri ile parlameto içinde görev alacak siyasi partilerimiz, toplumsal örgütlenmelerimiz, bireyler olarak hepimizin.. sorumluluklarımız ortada...

***

Gazeteci olarak tanıklık edemediğim son provokayonların okunmasına gelince; benzerlerinden, tanıklık yapabildiklerimden örneklemeler verebilirim... Bugün kanlı 1 Mayıs 77’nin genellenmiş değerlendirmelerdeki yeri, “12 Eylül darbesine yürüyüşte en anlamlı, işlevsel provokasyon eylemi” değil mi? Dönemin DİSK örgütlenmesinde etkili uzman kadroları, dönemin ilerlemeci olarak bilinen, Sovyetler’e sempati duyan sol çizgiden olmaları ile bağlantılı, kan uyuşmazlıkları varsayılan yine sol ama Çin’e sempatizan örgütlerin katılımlarına güvenlik kaygısı ile izin vermemişlerdi. Aydınlıkçılar olarak bilnen sol örgütlenmeler de inatla katılmayı seçmişlerdi. Sol içi çatışmacılık geçerliydi...
1990’lı yıllarda Kürtler içinde, İran etkisiyle de beslenmiş Hizbullah-PKK ayrışmaları, iç çatışmalarını anımsayalım... Ya da günümüzde aşiret, Sünni İslam yaklaşımları ağır basan, AKP’ye de oy verme eğilimleri önceki seçimlerde ağır basmış, daha dindar Kürtler ile HDP-PKK-Kandil’e yakın örgütlenmelerin çekişmeleri gibi.. var olan çatışmaların doğasında yaşanan gerilimleri görelim.
Örneklerini verdiğim her üç ortamda geçerli gerilimler, çatışmalar ile, kanlı provokasyonlar ile yaşatılanların, can kayıplarının arasında, asla ve de katiyen doğrudan bir ilişki yok... Canlı tanık olarak, 1 Mayıs 1977’de iki tarafın birbirine girmesi halinde olsa olsa yaralanmalar olurdu... Ölenlerin çoğu dönemin iç-dış odaklı provokatörlerinin, derin devletimizin de katkısıyla polisin doğrudan öldürme kastı olmasa da kitlelerin ayaklarının dibine dibine ateş açmaları sonucunda çoğunun panikte ezilerek öldüğünün altını çizebilirim... 1990’lı yıllarda PKK sempatizanı gençler ile Hizbullahçıların yüz yüze geldiklerinde, birbirlerine uyguladıkları şiddet ve suçları sayabildiklerine, yaşanan katliamların açıklanmasında nasıl yetersiz kalındığına kaç kez tanıklık ettim. Derin devlet ile açığa çıkarılmamış provokatörlerin faili meçhul cinayetleri ise bugün sayılmakla bitirilemiyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları