Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Demokrasi - Diktatörlük; İnce Değil Kalın Çizgi

02 Haziran 2013 Pazar

Sandıktan çıkmış çoğunluk iradesi, İktidarlarının icraatlarında, polis devleti, faşizan, militarist düzen ile demokrasiye, hukuk devleti düzenine uyum çizgisi; kırılganlıkta sanılandan çok daha ince, insan yaşamına, haklarına yönelik sonuçlarıyla çok çok kalın...
Medyamızda askeri darbe yönetimlerinde uygulanmamış boyutlarda gizli otosansürle, Taksim üzerinden yaşananlara örtülen sis perdesi altında, günler içinde çoğunluğu çok genç on binler değil yüz binlerin direnişlerinin, hedef oldukları polis şiddetinin görünmesi, algılanması, katılımın, desteğin büyümesinin durdurulması hesaplanmıştı. Basınçlı su, gaz saldırısına karşı uzun soluklu ayakta kalabilecek, durabilecek, dayanabilecek insan yapısı yok... Hesaplanamayan en sıradan demokratik tepkilerini koymaya kalkıştıklarında, orantısız polis gücüne hedef olan, canı yanan insanların, bedel ödeye ödeye, dayak yiye yiye belki kendileri de ayırdına varmadan, doğa yasası sayesinde, kazanabilecekleri, kazandıkları direnç.. güce ezilmenin de bir kırılma noktası oluyor. Uzun gazetecilik, sokak eylemleri, direniş deneyimleri.. toplumsal kırılma noktalarını, direnme bağışıklıklarının kazanılması tanıklıklarını çoğaltıyor...
İsterseniz dün sabahtan, koyu medya sansürü, sisi altında, katılanların ya da sosyal medyada yaşadıklarını çok sıkı paylaşanların dışında kalanların, çoğunluğun tanık olamadıklarının kimi satır araları ile başlayalım... Başbakan
Erdoğan’ın ağır suçladığı topluma ulaşma güçleri sınırlı bir-iki kanalı saymazsak direniş bölgesinin polis kuşatmasında direnişin teslim alındığı bir sabaha uyanmıştık. Oysa sosyal medya çalkalanıyordu... İstanbullular yüz binlerle uyumadan geceyi protesto eylemlerine katkı yaparak geçirmişlerdi. En pasifi ile sabaha kadar uyumayarak, tencere-tava vurulup, mahalle içlerinde yürüyüşler, klakson, düdük.. çok yaratıcı seslenişlerle duygularını, isyanlarını, polisle çatışarak bedel ödeyenlere desteklerini paylaşmışlardı...
Yayın yapmamakta, olup biteni yansıtmamakta direnen büyük medyaya karşın, satır aralarından on binlerin sosyal paylaşım sitelerinden haberleşerek sokaklara döküldükleri, her tür kamu ulaşımının kesilmesine karşın yürüyerek iki yaka arasında birbirine ulaşmaya, direnmeye çalıştıkları ortaya çıkıyordu. En azından her kesimden, çevre, futbol taraftarları, dernekler, meslek örgütleri, sendikalar, küçük büyük tüm siyasal örgütlenmelerin ortak çalışma yapmadan, olayın sürüklediği direniş gücü içinde,
“biz de varız” diyerek sokağa dökülmeleri sonucunda irili-ufaklı yürüyüş, protesto kollarını oluşması... Şiddetli polis müdahalesi, katlanan sayılarla basınçlı su, gaz, ötesi insanların yaşamını tehdit eden bilye-bomba atışlarının ağır yaralıları... Bu kez kitlelerin sinmesi değil, korku duvarını aşma noktasına geçişlerini sağlamıştı...

\n

***

\n

Taksim’den çok uzakta çalıştırılan metroya doluşmuş gençler, gecenin bir yarısında Taksim’e sızabilecekleri yolların arayışında arkadaşları ile haberleşiyorlardı... Korku öylesine kırılmıştı ki, her yaştan mahalleli, iş arkadaşı toplanmış, ellerinde en fazlasından su şişesi, simit, daha donanımlı limon, süt.. en donanımlı, uyduruk maskeler, yedikleri gazdan tükenmiş polisin işgal alanından çekilmek zorunda kalanların yerlerini doldurmaya gülerek gidiyorlardı... Yaş, gaza dayanıksızlık; Taksim’e uzanan tüm ara yollardan yeni gelenlere baka baka eve gidip sızdığımdan, açık bıraktığım televizyondan sabah alacakaranlığında verilmeyen haberlerin satır aralarını okumaya çalıştığımda, yeni destek gelenlerle kalabalıkların eksilmediğini, Beşiktaş-Beyoğlu ağırlıklı çatışmaların aralıksız sürdüğünü kestirebiliyordum. Fırlayıp yola koyumuştum ki...
Otobüsle yeniden gidebildiğim kadarı ile gitmek üzere yola çıkmıştım ki, gecenin çoğunu yaralı tedavisinde geçirmiş bir doktorun insanlık isyanı ile yüz yüze geldim... Bana ve otobüs yolcularına, gece tedavilerini yaptığı insanların yara yerlerini gösteren çektiği fotoğrafları haykıra haykıra anlatıyordu...
“Beline nişan almışlar, felç olmaması büyük şans. Yarayı görüyor musunuz? İnsan düşmanına yapamaz...” Şaşkındım, çünkü otobüsün yolcuları da akıl almaz bir öfke ile kendinden geçmiş doktora destek veriyorlardı... Çok şey değişmişti...
Galatasaray bölgesine yaklaştığımda daha iyi algıladım. Çok sayıda yabancı da olmak üzere her yaştan, her cinsten gaza, basınçlı suya dayanamamış insanlar, sürüne sürüne geliyorlardı. Yerlerine daha da büyük sayılarla, toplanma görüntüsü vermeden gitmeye çalışan yeni gruplarla ters yönde karşılaşmalarda gösterilmeyen bir bakışla dayanışma zor anlaşılıyordu. Polisin dengesi iyice bozulmuştu. Grupçuklara öfke kontrol edilemez olmuştu... İtiraf ediyorum, öylesine şiddetli, nefes kesici, gözleri şişiren gaz akışı karşısında Beyoğlu’nun ana caddesine girmeyi göze alamadım... Saatlerle, gözlemlerimi ara sokaklarda, Şişli’ye, gazeteye kadar gelişte sürdürdüm... Kaç grupçuğa, kaç acımasız polis saldırısına tanıklık ettim sayamadım...
Ve saat 16’ya gelirken İktidarlarının iradesi ile polise çekilme emri verildiği anda medyamız Taksim’den canlı yayına geçti. Bir anda meydanı on binlerin nasıl doldurduğunu anlayamamıştık. Çekilen polislerle meydanı dolduranların yeniden canlı yayın çatışmalarını izlememizde bir sakınca görülmemişti...

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları