Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Cemaatçilikle; adalet, demokrasi, hak, hukuk, bilim buluşamıyor...

05 Ağustos 2017 Cumartesi

Gazetemizin önceki günkü manşe­tinde, “Gazeteci Kaplanoğlu hak­kındaki suçlamalar, iddianamelerin özensizliğini gözler önüne seriyor” üst başlığı ile “3 yaşında bir yazar!” başlığı vardı. Terör örgütü propagandası yaptığı iddiasıyla 3 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan Bursa Çağdaş Gazeteciler Derneği yönetim kurulu üyesi Kaplanoğlu’nun halkı silahlı eyleme yönlendirme suçlamasında kanıt olarak gösterilen kitabın kendisi üç yaşında iken yazmış olduğu, kitapçılarda halen sa­tılmakta olduğu gerçeğinin altı çiziliyordu...
Yargısız infaz niyetine 9 aylık tu­tukluluktan sonra, alay edercesine 24 Temmuz’da, Tanzimat Fermanı ile san­sürün kaldırılış yıldönümünde, ülkemizde askeri-sivil darbeler nedeniyle bayram gibi kutlamayı unuttuğumuz, hak ve özgürlüklerimiz için savaşım günü ilan ettiğimiz günde ilk kez yargı karşısına çıkarılan arkadaşlarımızın 5 günlük ilk sorgulamalarını izleyen okurlar, 2. Silivri sürecinin iddianamelerindeki suçlanan kişiye özel özensizliklere fazlası ile tanıklık ettiler. Sonuç olarak da 7 Cumhuriyetçi­nin 9 ay sonra serbest bırakılması, 4 ar­kadaşımızın Silivri’de tutuklu kalmalarının içeriği üzerinden söyleyebilecek sözümüz yoktu... “Bir yanımız içeride”, “4 arkadaşı­mızı da Silivri’den alacağız” duygularının paylaşılmasından öte... Birgün, Sözcü gazetelerinin kendi tutuklanan, yargılanan arkadaşlarına yönelik haber içeriklerinde de, isimler ve tarihleri, kimi konu, konum başlıklarını değiştirerek çıkan sonuç içe­rikler, birbirlerinin turnusol kâğıdından çıkmış kopyaları sayılabilirler...
15 Temmuz FETÖ’cü darbenin kanıtları ile en çarpıcı sonuçlarının alınması bekle­nen Akıncı Üssü davasının başlaması ile ortaya çıkan sonuçlar, siyasal İslam kim­liği üzerinden, cemaatlerle işbirliği içinde yapılmış, yapılacak siyasetlerin sonuçları anlamında öncelikle ülkemiz, Müslüman­lar, Ortadoğu bataklığında yaşananlar, yaşatılacaklar, dünyamız, insanlık için is­tenirse en öğretici, ders verici gerçeklerin sergilenmesi olacak..
“FETÖ’cülük adına ustalıklı yalanlar, senaryoların en çarpıcı sergilendiği sanık ifadelerine rağmen mi” demeyin sakın. Alınması gereken dersler tam da yalanlar, çelişkili ifadeler üzerinden...

***

İnanmış Müslümanların, siyasal İslam­cıların, hele de cemaatlerin kucağına düşmelerinin, getirdiği karanlık sonuçların sergilenmesinde bundan çarpıcı kanıtlar mı sunulabilir? Akıncı Üssü’nde o gece yaşananların görüntülü kanıtları, cemaat­lerin, siyasal İslamın kucağına düşmüş, inanmış Müslümanların başlarına gele­bileceklerin aynası... En son ahlak dini, kitabının gerçekleri bir yana atılarak, yara­tılabilecek ırklar, mezhepler çatışmaları, iç savaşlar bataklıklarında, İslam dünyasının karanlığa, çaresizliğe çekilmesi, geriye püskürtülmesi, inanmış Müslümanların milyarlarla çoğunluğunun yoksullaşması, yoksunlaştırılmasının formülü... Bilimsel gelişmelerden, gerçeklerden koparılarak, ortaçağı aratacak gerilerde yaşam karan­lığına çekilmelerinin aracı...
İsimleri hiç ama hiç önemli değil... Ya­lancı ama kilit görevde olduğu yakalanmış görüntülere göre kanıtlanmış gibi görünen imam, “O görüntüler bana ait değil, ben orada yoktum” diye ifade veriyor... Meclis’in bombalanması içinde, Ankara bölgesindeki 15 Temmuz sivil şehit ve gazilerinin ölümünde rol üstlenmiş üst rütbeli komutan, “Yalan ben rütbesiz bir imamdan emir mi alırım” itirazını yapabiliyor...
Şeytan dürttü, aklıma Erdoğan Liderliği, cemaat ortaklığında kurulmuş İktidarları itti­fakının, liberal demokrasiye açılım tezleriyle, AB ve de ABD katında çok fazla destek gördükleri günlere gitti. Kamuoyu çok da bir şey anlamadan, ABD’nin kocaman bir yalanla, nükleer silahla donanmış Saddam diktatörlüğünü devirme, demokrasiyi ge­tirme, terörle, kendi 11 Eylül’ü, uçakların gökdelenlerini uçurmasına karşı yerinde mücadele gerekçeli Irak’ı işgal günlerinde, Ecevit koalisyon Hükümeti’nin işgale destek vermemesi nedeniyle devrilmesi günlerine dönelim. Şu ünlü tezkere oylaması günle­rinde barıştan yana ülkemizde de bir cephe oluşmuştu. Bölge barışı, insan hakları için cephe oluşturmak başka, siyasal İslamcı, cemaatçi siyasetlerin kucağına düşmek çok başka...
Biat kültürünün, bilim, insan hakları, adalet, hak-hukuk, demokrasiye, anaya­sal düzene, hele de Laik Cumhuriyet’in kurtuluş, kuruluş, Atatürk devrimleri, değerleriyle, bütünlük içinde ayakta kala­bilmesi gibi bir derdi olabilir mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları