Sinan Meydan
Sinan Meydan sinan.meydan@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Atatürkçü mü?

24 Mayıs 2023 Çarşamba

“Laik Cumhuriyet… Benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur.” (Atatürk, 12 Ağustos 1930)

28 Mayıs seçimlerine sadece 4 gün kaldı. Montaj videolar, gerçek dışı söylemler havada uçuşuyor. Örneğin, siyasal İslamcı Cumhur İttifakı bileşenlerine ve Erdoğan’ın geçmişteki söylemlerine ve uygulamalarına rağmen siyaseten bir “Atatürkçü Erdoğan!” portresi çizilmeye çalışılıyor. Ancak bu doğru değil. Erdoğan’ın “dava” dediği şey, Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti’ni “Yeni Türkiye” (Yeni Osmanlı) adlı başka bir yapıya dönüştürmektir. Oysa “Laik Cumhuriyet” Atatürk’ün siyasi hayattaki kırmızı çizgisidir. Laik Cumhuriyet karşıtı bir siyasi hareket ve lider “Atatürkçü” olarak adlandırılamaz.

ATATÜRK VE CUMHURİYET KARŞITLIĞI

AKP iktidarı, bilinçli ve sistemli biçimde Atatürksüz yeni bir yakın tarih yazmaya çalıştı. II. Abdülhamit’in ön plana çıkarıldığı bu yeni tarih yazımında Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki önderliği ve başkomutanlığı önemsizleştirilmek, Vahdettin ve İskilipli Atıf gibi işbirlikçiler aklanmak istendi. Atatürk’ün yaptığı devrimlere açıktan saldırıldı. Okullardaki “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük” dersleri olabildiğince azaltıldı ve işlevsizleştirildi. Yandaş kadrolarca üniversitelerde, okullarda, TV ekranlarında, gazete köşelerinde, çeşitli dergilerde Atatürk ve Cumhuriyet karşıtlığı pompalandı. Milli bayramların coşkusu törpülendi. Korunup-kollanan tarikatlarda ve cemaatlerde açıkça “Atatürk düşmanlığı” yapıldı. Diyanet milli bayramlara denk gelen hutbelerde Atatürk’ün adını anmadı. Açılım sürecinde devlet dairelerinden TC’ler söküldü. Statlardan “Atatürk” adı kaldırıldı. Atatürk Havalimanı kapatıldı. “Andımız” yasaklandı. Türk bayrağı, Türkiye adı bile tartışmaya açılmak istendi. FETÖ eliyle TSK’nin Atatürkçü niteliği değiştirilmeye çalışıldı. Habur rezaleti yaşandı. PKK tanık TSK sanık yapıldı. Askersivil Atatürkçüler kumpaslarla Silivri’ye atıldı. Nutuk suç delili sayıldı. AKP ileri gelenleri her fırsatta –yazı ve dil devrimleri başta olmak üzere- Atatürk’ün yaptığı devrimlere saldırdı. (En son geçen yıl dil devrimine saldıran Mahir Ünal’a yanıt vermiştim.) Başkanlık sistemine geçilerek Meclis’in etkisi azaltılıp ülke tek adama teslim edildi. Son olarak laik Cumhuriyet düşmanı Hizbullah terör örgütünün uzantısı HÜDA PAR Meclis’e sokuldu.

Cumhuriyete “90 yıllık reklam arası” diyen milletvekili, 19 Mayıs’ta Atatürk’ün adını anmaktan çekinen Meclis Başkanı, milli bayramlarda Atatürk’ten söz etmeyen Diyanet İşleri Başkanı, Dil Devrimi’ne saldıran grup başkan vekili, İzmir Marşı’ndan rahatsız olan belediye başkanları, Atatürk’ün heykellerini leş gibi sürüklemekten söz eden, “Keşke Yunan galip gelseydi” diyen Atatürk düşmanı fesli tarihçiye duyulan muhabbet ve daha fazlası… Özetle 20 yıllık AKP iktidarı döneminde “Atatürk karşıtlığı” adeta “resmi ideoloji” haline getirilmek istendi.

Bugün kimilerince “Atatürkçü” ilan edilen Erdoğan’ın tarih anlayışı da Necip Fazıl ve Fesli Kadir’in Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı tezleriyle biçimlenmiştir. Erdoğan yıllar boyunca, bu isimlerin tarih tezlerini savunmuştur. İşte birkaç örnek:

LAİKLİK

Erdoğan, 1994’te laiklik konusunda çok radikal açıklamalar yapmıştı. “Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Yahu, bu millet istedikten sonra tabii elden gidecek! Sen bunun önüne geçemezsin ki! Yani zorla bu milletin elinde tutmaya gücün yetmez… Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma yapar…” (Erdoğan’ın bu tür konuşmaları için bkz. “İşte Tayyip 94”, Milliyet, 21 Ağustos 2001, s.16; “Bu Sözler Tayyip’in”, Milliyet, 21 Ağustos 2001, s.1)

Sonuçta Erdoğan’ın AKP’si, Anayasa Mahkemesi’nce “Laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olarak adlandırıldı.

Erdoğan, 28 Mayıs 2013’te partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada bir yasayı dinsel gerekçelerle şöyle savunmuştu: “İki tane ayyaşın yaptığı yasa sizin için muteber oluyor da inancın emrettiği gerçek niçin reddedilmesi gereken bir olay haline geliyor” dedi. Bir yasanın dinsel gerekçelerle savunulması laikliğe aykırıdır. Ayrıca Erdoğan’ın burada kullandığı “iki ayyaş” sözü o günlerde kamuoyunda büyük tepki çekmişti.

Erdoğan, başkanlık sistemine geçildikten sonra da laikliğe aykırı adımlar attı. Ülkenin en önemli kurumlarının tarikatlara ve cemaatlere teslim edilmesi, eğitimin dinselleştirilmesi, festival yasakları vb. Erdoğan, bugün ekonomik politikayı belirlerken piyasa kuralları yerine “naslara” (dinsel kurallara) dayandığını açıkça ifade ediyor.

CUMHURİYET

Erdoğan, 1994’te - egemenlik konusundaki klasik siyasal İslamcı görüşe sahip çıkarakşöyle demişti: “Müslümanın yaratıcısı Allah, kesin hâkimiyet sahibidir. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, koskoca bir yalan. Egemenlik kayıtsız şartsız Allah’ındır.” (”İşte Tayyip 94”, Milliyet, 21 Ağustos 2001, s.16)

2002’de AKP iktidara geldikten sonra bu ve benzeri söylemleri kendisine hatırlatılınca “Mili Görüş gömleğini çıkardım!” diyen Erdoğan, 21 Haziran 2006’da TRT1’de yayımlanan Enine Boyuna programında “Dün neysem bugün de oyum, değişmem, değişmedim” demişti.

TÜRK MİLLETİ

Erdoğan, yıllarca ümmetçi anlayışla ulus devleti eleştirdi. Örneğin 1993’te Almanya’da yaptığı konuşmada “Sen yıllarca ‘Ne mutlu Türküm diyene’ dersen, kaidedir, etki tepkiyi doğurur, öbürü de ‘Ne mutlu Kürtüm diyecek’…” demişti. (“Tayyip Unutmuş” 27 Nisan 2002, s.19) Erdoğan 2013’te “Bu süreçte kimse bizim karşımıza Kürtlükle de Türklükle de çıkmasın. Biz her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız…” demişti. (“Erdoğan, Milliyetçilik Ayak Altında”, Hürriyet, 18 Şubat 2013) Erdoğan, yine 2013’te bu sefer de anayasadaki “Türk milleti” tanımı yerine “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı”nı önermişti: “Türk, Kürt, Çerkez, Laz herkes TC vatandaşı olsun…” demişti. (“Erdoğan’ın Kimlik Önerisine BDP’den Tam Destek”, www. haber7.com, 26 Ocak 2013.) Erdoğan, aynı yıl eyalet sistemini de savunmuştu. Şu sözler Erdoğan’a ait: “Bunlar dünyaya bakmıyorlar. Gelişmiş ülkelere baktığınızda eyalet sistemi korkusu yok… Eyalet sistemi tarihimizde vardır… Osmanlı, Kürdistan, Lazistan demiş…” (“Erdoğan’dan Eyalet Sistemi Açıklaması”, www.haber7. com, 29 Mart 2013)

ATATÜRK VE İNÖNÜ

Erdoğan, Atatürk’ü ve İnönü’yü genellikle Tek Parti dönemi üzerinden eleştirmiştir. Örneğin, 24 Nisan 2012 tarihli grup konuşmasında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na “Tek Parti Dönemi” üzerinden şöyle yüklenmişti:

“Tek parti döneminin zulmü yazılı belgelerde de mevcuttur. Camilerin nasıl kapatıldığını, kılık kıyafete nasıl müdahale edildiğini milletimiz iyi hatırlıyor. Karanlık geçmişinizle gurur duyabilirsiniz. Buna bir şey diyemeyiz. Ama zulümle ve baskıyla dolu geçmişinizi meşrulaştırmaya kalkarsanız belgelerle gereken cevabı veririz.”

Görüldüğü gibi Erdoğan, Atatürk ve İnönü dönemini “karanlık geçmiş”, “zulümle ve baskıyla dolu geçmiş” diye adlandırmıştır.

Erdoğan, Kurtuluş Savaşı ve Lozan kahramanı, Atatürk’ün silah arkadaşı, 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye birçok defa doğrudan saldırmıştı. Örneğin, 25 Haziran 2013’te de İnönü’den“faşist diktatör” diye söz etmişti.

CAMİLER, KURAN, EZAN

Erdoğan her fırsatta Atatürk ve İnönü dönemi CHP’sini “Camileri ahır yaptılar!” “Kuran’ı yasakladılar!” “Ezanı susturdular!” diye suçlamıştır. “Biz bunların tarihini, cemaziyülevvellerini biliriz. Bunların Anadolu topraklarında camileri nasıl ahır yaptıklarını iyi biliriz.” (R.Tayyip Erdoğan, 2011, 2012, 2013) “1940’lı yıllar boyunca milletin değerlerine, milletin kutsallarına karşı bir savaş yürütüldü. Kuranı Kerim'i öğrenmek de, öğretmek de okumak da yasaklandı. Ezan aslına aykırı bir şekilde çevrildi.” (R. Tayyip Erdoğan, 30 Eylül 2012)

DİL DEVRİMİ

Erdoğan, her fırsatta yazı ve Dil Devrimi’ne saldırmıştır. 2018’de şöyle demişti: “Dil Devrimi adı altında Türkçemiz, tatsız tuzsuz, ruhsuz, renksiz kelimelerin tasallutuna sokularak milletimizin kadim medeniyetiyle arasındaki bağ zayıflatılmaya, hatta koparılmaya çalışılmıştır. Yani bizim aslında damarlarımız kesilmiştir. Tarihten olan bağımız kesilmiştir...” (R. Tayyip Erdoğan, 15 Mart 2018)

TUNCELİ 1937-38

Erdoğan, 2011 yılında, 1937-38 harekâtını “Dersim katliamı” diye adlandırmıştı. 14 Ağustos 2010’da şöyle demişti: “Vergi vermediler diye Dersim’in köylerini kim bombaladı? CHP bombaladı. İsmet İnönü CHP’nin başındaydı… 20 bin, 30 bin, 40 bin, 50 bin kişinin yargısız infaz edildiği söyleniyor…” Erdoğan, 23 Kasım 2011’de bu konuda devlet adına özür dilemişti.

ALİ ÇETİNKAYA

Erdoğan, Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında devlete önemli hizmetleri olan Ali Çetinkaya’ya da şöyle saldırmıştı. “Ali Çetinkaya yüzü kapkara bir katildir! İskilipli Atıf Hoca’yı düzmece bir mahkemeyle idam etti.” (R. Tayyip Erdoğan, 23 Kasım 2011)

DEMİRYOLLARI

Erdoğan her fırsatta Cumhuriyeti kuranları “dikili ağaçları yok” diye eleştirmiştir. Örneğin bir ara o dönemdeki demiryollarını diline dolamıştı: “Biliyorsunuz, 10. Yıl Marşı’nda geçer; demir ağlarla ördük falan… Neyi ördün? Hiçbir şey örmüş falan değilsin! Ortada duranlar belliydi. Demirağlarla şimdi Türkiye’yi biz örüyoruz!” (R. Tayyip Erdoğan, 17 Ağustos 2012)

ANTROPOLOJİ ÇALIŞMALARI

Erdoğan, Atatürk ve İnönü dönemi antropoloji çalışmalarını -siyasal İslamcı tarih okumasıyla- “ırkçı” diye adlandırmıştır: Bu çalışmaları yaptıran Atatürk ve İnönü hakkında şöyle demişti:

Reisicumhur olarak o zaman Mustafa Kemal, başbakan olarak İsmet Paşa’nın imzası var… Bu insani midir? Bu vicdani midir? Bunun bizim dinimizde inanç dünyamızda yeri olabilir mi? Kendi soyunun diğerlerinden üstün olduğunu iddia eden hiç şüphesiz şeytanın izindedir.” (R. Tayyip Erdoğan, 26 Şubat 2013)

LOZAN

Erdoğan, her fırsatta -Türkiye’nin bağımsızlık belgesi- Lozan’ı eleştirmiştir. Hatırlayacaksınız, 2016 yılında şöyle demişti:

1920’de bize Sevr’i gösterdiler, 1923’te Lozan’a razı ettiler. Birileri bize Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştılar. Şöyle bağırsan sesinin duyulacağı adaları biz Lozan’la verdik... Lozan’da da 3 milyon kilometrekarede bir yerler tırmıklandı, 780 bin kilometrekareye düştük… Lozan kutsal bir metin değildir, elbette tartışacağız… Bizi Lozan’a hapsetmeye çalışıyorlar, kusura bakmayın.

MONTRÖ

Erdoğan, 19 Aralık 2019’da “Montrö’de bize tanınan bir hak yok!” diyerek Montrö’yü tartışmaya açtı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, “Cumhurbaşkanı Montrö’den çekilebilir!” diyerek Montrö tartışmasını alevlendirdi. Yandaş basın birkaç yıl Montrö’ye saldırdı. 2021’de AKP’nin Montrö politikasını eleştiren 104 emekli amiral “darbeci” ilan edilip hızla gözaltına alındı.

Erdoğan’ın dile getirdiği bu tarih tezlerinin çoğu, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı Necip Fazıl’a ve Fesli Kadir’e aittir. (Bu tezlere geçmişte “El-Cevap”, “Panzehir”, “Cumhuriyet Tarihi Yalanları” adlı kitaplarımda ve çeşitli yazılarımda ayrıntılı yanıtlar verdim.)

Atatürk, emperyalizme karşı tam bağımsızlık, saraya/sultana karşı ulusal egemenlik mücadelesi vermişti. Meclis üstünlüğüne inanmıştı. Başkanlık sistemine karşı çıkmıştı. “En hakiki mürşit ilimdir, fendir” diyerek akıl ve bilimle çağdaş, laik bir Cumhuriyet kurmuştu. “Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler mensuplar memleketi olamaz” diyerek tarikat ve cemaatleri kapatmıştı. “Yeryüzünde gördüğünüz her şey kadının eseridir” diyerek kadına insanlık onuruna yakışan haklar tanımıştı. Sanata ve sanatçıya yüksek değer vermişti.

Atatürk, 10 Ağustos 1930’da, siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığı ve arayacağı temelin “LAİK CUMHURİYET” olduğunu söylemişti. Erdoğan’ın böyle bir arayış içinde olmadığı çok açıktır.

Atatürkçü mü? Hadi canım sen de!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları