Sinan Meydan
Sinan Meydan sinan.meydan@hotmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

27 NİSAN SİYASİ DARBESİ '27 Mayıs’ın Ardındaki Gerçek'

29 Mayıs 2024 Çarşamba

“Ordunun politikaya karışmasını istemiyoruz. Ordu ile iktidara gelmek istemiyoruz. Bir baskı idaresini, millet kuvvetiyle yıkmak için mücadele ediyoruz.” (İsmet İnönü, 7 Mayıs 1960)

14 Mayıs 1950’de serbest seçimlerle iktidara gelen Demokrat Parti (DP), 27 Mayıs 1960’ta bir askeri müdahaleyle iktidardan indirildi. Evet, 27 Mayıs’ta, iktidar, serbest seçimlerle değil de askeri müdahaleyle değişti. Ortada bir “darbe” olduğu açık! Peki, ama 27 Mayıs neye, kime karşı darbeydi; demokrasiye mi, yoksa adım adım demokrasiyi yok edip bir baskı rejimi kuran bir iktidara mı? 

BASKI REJİMİNİN AYAK SESLERİ

1957’den itibaren ekonomik sıkıntılar halkın belini büktü. DP, 1957 seçimlerinde umduğunu bulamadı. 1958’deki 9 Subay Olayı (Samet Kuşçu adlı bir subayın ihbarıyla 9 subay, DP hükümetine darbe yapacakları şüphesiyle yargılanıp bırakıldı) ve Irak’ta meydana gelen askeri darbe, DP’de darbeyle iktidarı kaybetme korkusuna yol açtı. İşte bu korku ve başka bazı nedenlerle DP, Türkiye’de bir baskı rejimi kurmaya başladı. 

Adnan Menderes, 1958’de “Kin ve Husumet Cephesi” diye adlandırdığı muhalefete karşı bir “Vatan Cephesi” kurdu. Vatan Cephesi’ne katılanların adları bir DP yayın organı haline getirilen devlet radyosundan halka duyuruldu.

Menderes, 1958’de yurt gezilerinde ana muhalefet partisi CHP’ye yüklenmeye başladı. Balıkesir’de CHP’yi “seçimsiz iktidara gelmek istemekle” suçladı. İzmir’de Fransa’daki De Gaulle rejimini örnek göstererek eğer CHP’liler savcılar üstündeki baskısını sürdürürse “demokrasiye paydos” edileceğini söyledi. Buna karşılık İnönü, kimsenin “demokrasiye paydos” etmeye gücünün yetmeyeceğini söyledi. Sabah böyle bir şeye teşebbüs edenler, akşam “kendilerini zindanda bulurlar” dedi.

Yaptığı bir konuşmadan dolayı 24 Nisan 1959’da İnönü’nün dokunulmazlığı kaldırılmak istendi.

İnönü, 1959 baharında çıktığı yurt gezilerinde planlanmış saldırılara uğradı. Uşak’ta başına taş atıldı. Topkapı’da linç edilmek istendi. Kayseri Yeşilhisar’a sokulmak istenmedi.

İnönü, yayın yasağı nedeniyle basına yansımayan açıklamasında, DP iktidarını “dehşet yönetimi kurmakla” ve “insan haklarına aykırı hareket etmekle” suçladı.

BİR SİYASİ DARBE: TAHKİKAT KOMİSYONU

 DP, doğrudan ana muhalefet partisi CHP’yi tamamen susturmak, muhalif basını ve üniversiteleri tamamen etkisizleştirmek için 18 Nisan 1960’da tamamı DP’li vekillerden oluşan Meclis Tahkikat Komisyonu’nu kurdu. Kararın gerekçesinde amacın, “CHP’nin yıkıcı, gayrimeşru ve kanundışı faaliyetlerini… ve matbuat sorununu… tahkik etmek” olduğu belirtiliyordu. (Karar no: 2247) Tahkikat Komisyonu için iktidar partisinden 15 üye seçildi. Komisyon, TBMM’nin veya hiçbir mahkemenin kararına bağlı olmadan hareket edecekti. (Resmi Gazete, 19 Nisan 1960, s.1178/a.)

Cumhuriyet, 19 Nisan 1960

Tahkikat Komisyonu, 19 Nisan 1960’ta “üç yasak” kararı aldı: 1. Bütün siyasi faaliyetleri, 2. Komisyonla ilgili bütün yayınları, 3. Meclis’teki tahkikat görüşmelerinin yayınını yasakladı. (Cumhuriyet, 19 Nisan 1960, s.1)

Milliyet, 19 Nisan 1960

27 Nisan 1960 tarihli, 7468 numaralı “TBMM Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Faaliyetleri Hakkında Kanun”, 28 Nisan 1960’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Komisyona “yeni yetkiler” verildi. Bu kanuna göre Tahkikat Komisyonu, sorgu hâkimine, sulh hâkimine ve askeri adli amirlere tanınmış bütün hak ve yetkilerle donatıldı. Komisyon, tüm süreli ve süresiz yayınları yasaklamaya ve toplatmaya yetkiliydi. Her türlü belgeye, eşyaya el koyabilirdi. Her türlü toplantıyı ve gösteriyi yasaklayabilirdi. Komisyonun tüm çalışmaları gizliydi. Kimi, neden, hangi delillerle soruşturduğunu açıklamayacaktı. Bunu açıklamanın cezası vardı. Tahkikat Komisyonu kararları kesindi. Kararlara itiraz hakkı yoktu. Yargı süreci de kapalıydı. Kararlara muhalefetin cezası ise hapisti. (Resmi Gazete, 28 Nisan 1960, s.10491, s.1) Böylece DP, adeta bir sivil darbe yapıp anayasaya aykırı bir baskı rejimi kuracaktı.  

Çok geçmeden Tahkikat Komisyonu çalışmaya başladı. Komisyon, sakıncalı gördüğü bazı gazete ve dergileri kapattı. Bazı gazetecileri hapse attı. Örneğin CHP aleyhine yeterince suçlayıcı ifade vermeyen gazetecileri; Kurtul Altuğ ve Cemal Yıldırım’ı hapse mahkûm etti. Komisyon, 12 Mayıs 1960’ta Osman Bağlıoğlu adlı bir hukuk öğrencisinin, CHP’li olduğu gerekçesiyle tüm evraklarına ve postlarına el koydu. Komisyon, 29 Nisan 1960’da düğün ve yaş günü gibi toplantıları bile yasakladı. Komisyon, bir araya gelip çay içen 10-15 kişiyi bile toplantı yasağına uymadıkları bahanesiyle tutukladı. Komisyon, 20 Nisan 1960’ta belediye, muhtarlık ve ihtiyar heyeti seçimlerini durdurdu.

İşte bu 27 Nisan siyasi darbesi, o 27 Mayıs askeri darbesini hazırladı. 

İNÖNÜ’NÜN AÇIK UYARILARI

İsmet İnönü, Nisan 1960’taki Meclis Tahkikat Komisyonu görüşmeleri sırasında DP hükümetini şöyle uyardı: “Bu demokratik rejimi istikametinden ayırıp, baskı rejimi haline getirmek tehlikeli bir şeydir... Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam! Arkadaşlar, şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.”

İnönü’nün bu sözlerini “darbe tahrikçiliği” olarak yorumlayanlar oldu. Ancak bu sözler “darbe tahrikçiliği” değil, lafı evirip çevirmeden yapılmış gerçekçi bir durum tespitiydi. İnönü, yılların verdiği birikimle ülkenin uçuruma sürüklendiğini, çok zor kurulan demokrasinin hoyratça yok edildiğini görüp sorumluları uyarıyordu.

İnönü daha da açık konuştu. Kore örneğini verdi. “Kore Başkanı Syngman Rhee kurtuldu mu? Üstelik onun ordusu, polisi, memuru elinde idi... Baskı tertipçileri bilsinler ki Türk milleti, Kore milletinden daha az haysiyetli değildir.”

Bu sözleri nedeniyle İnönü’ye 12 oturum Meclis toplantılarına katılmama cezası verildi. İnönü CHP’lilerle birlikte Meclis’ten ayrıldı.

KANLI ÖĞRENCİ OLAYLARI

28 Nisan 1960’ta İstanbul Üniversitesi öğrencileri, DP’nin baskı rejimine karşı gösterilere başladılar. Öğrenciler, “Menderes istifa!”, “Kahrolsun diktatör!” diye bağırıyordu. Öğrencileri dağıtmak için güvenlik güçlerine emir verildi. Zeki Şahin adlı bir komiser, üniversite rektörü Ordinaryüs Profesör Sıddık Sami Onar’a yumruk attı; rektör yere düştü, gözlüğü kırıldı, kaşından yaralandı. Rektör Onar, zorla polis cipine bindirilip vilayete götürüldü. Beyazıt Meydanı’nda atlı polisler öğrencilerin üzerine yürüdü. Öğrencilere ateş edildi. Çok sayıda öğrenci yaralandı. İstanbul’da 28-29 Nisan öğrenci olayları sırasında iki öğrenci; Turan Emeksiz ve Nedim Özpulat vurularak yaşamını yitirdi.

Emeksiz ve Özpulat

DP hükümeti bu olaylar üzerine İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan etti. İstanbul Üniversitesi’ni de 15 gün kapattı. 

29 Nisan 1960’ta DP Meclis Grubu olağanüstü toplandı. Menderes, bu olayları, “CHP’nin kışkırtmasıyla” meydana gelen “ihtilal” ve “isyan” olarak adlandırdı. Menderes, sözlerini şöyle bitirdi: “Üniversiteye girmek değil, temelinin altına gireceğiz! Belki bu akşam, belki yarın akşam bir hususi mahkemeyi derhal kuracağız.” 29 Nisan 1960’ta bu sefer Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde başlayan öğrenci olayları Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne sıçradı. Öğrenciler, “Hürriyet, hürriyet!” ve “Menderes istifa!” diye bağırıyordu. Burada da öğrencilerle güvenlik güçleri karşı karşıya geldi. Sıkıyönetim Komutanı Namık Argüç, öğrencilerin bulunduğu Mülkiye binasına (Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne) ateş açtırdı. Sonradan, okula tam 54 askerin 540 mermi attığı anlaşıldı. Hatta bir manga askere öğrencilere ateş etmeleri için emir verildi. Fakat askeri birliğin komutanı bu emri uygulamadı. Sonunda kapılar kırılıp fakülteye girildi. Öğrenciler zorla dağıtıldı. Birçok öğrenci yaralandı. O güne, “Kanlı Cuma” denildi. Bu olaylara yayın yasağı getirildi. 

Bu olaylar üzerine Sıkıyönetim Komutanlığı, İstanbul ve Ankara’da her türlü toplantıyı yasakladı.

MENDERES’İN KAÇIRDIĞI FIRSAT

İşin kötüye gittiğini gören Adnan Menderes, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Ali Fuat Başgil’i Ankara’ya çağırdı. 30 Nisan 1960 akşamı Çankaya’da Adnan Menderes, Celal Bayar, Fatin Rüştü Zorlu ve Atıf Benderlioğlu ile görüşen Prof. Başgil, Tahkikat Komisyonu’na verilen yetkilerin anayasaya aykırı olduğunu söyledi. “Gençliğe karşı sert önlemlere başvurulmamalı” dedi. Bunun üzerine Celal Bayar, “Tenkit zamanı çoktan geçmiştir; şimdi tahrikçileri tenkil zamandır” yanıtını verdi. Menderes, Prof. Başgil’e, “bu çıkmazdan nasıl kurtulabileceklerini” sordu. Prof. Başgil, hükümetin istifa etmesini ve yetki yasasının değiştirilmesini önerdi. Celal Bayar buna da karşı çıktı.

O günlerde İnönü de Menderes’e üçlü bir formül sundu: 1. Başbakanın hemen seçim tarihini açıklaması. 2. Soruşturma komisyonuna verilen yetkilerin kaldırılması. 3. Seçim yasasında bir bilim kurulunca değişiklik yapılması.

3 Mayıs 1960’ta Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, bir mektup yazarak Menderes’e gönderdi. Mektupta, soruşturma komisyonunun kaldırılması, tutuklu gazetecilere af çıkarılması, öğrencilerin serbest bırakılması gibi öneriler vardı.

Ancak Menderes, ne Prof. Başgil’in ne İnönü’nün ne de Gürsel’in önerilerini dikkate aldı. Celal Bayar, “Zayıflık göstermeyelim” diyerek “baskı rejiminde” ısrar etti.

DP, Ankara Kızılay’da bir miting düzenlemek istedi. Ancak bunu haber alan öğrenci grupları “555K” adlı bir şifreyle harekete geçtiler: 5 Mayıs 1960’ta “5. ayın, 5. günü, akşam saat 5’te Kızılay’da” toplanacaklardı. (555K protestosu) Bunu öğrenen Menderes, tek başına göstericilerin arasına girdi. Öğrenciler, “İstifa et!” diye bağırıyordu. Bazı öğrenciler Menderes’i çekiştirdi. Saçı başı dağılan, üstü başı perişan haldeki Menderes, bir arabaya bindirilip güçlükle oradan uzaklaştırıldı.

21 Mayıs’ta Harp Okulu öğrencileri Ankara Kızılay’da sessiz bir yürüyüş yaptı.

27 Mayıs 1960 sabahı radyodan Alparslan Türkeş “ihtilal bildirisini” okudu. Milli Birlik Komitesi yönetime el koydu.

İNÖNÜ’NÜN HABERİ YOKTU

İnönü, 7 Mayıs 1960’ta bir yabancı gazetecinin, “Ordunun hissiyatından bahseder misiniz” sorusunu şöyle yanıtlamıştı: “Ordunun politikaya karışmasını istemiyoruz. Ordu ile iktidara gelmek istemiyoruz. Bir baskı idaresini, millet kuvvetiyle yıkmak için mücadele ediyoruz.” Ancak bu röportajdan sadece 20 gün sonra ordu politikaya karışacaktı.

İnönü, 27 Mayıs sabahı, Ankara’da Ayten Sokak’taki evinde “İhtilal oldu” haberiyle uyandırıldı.

28 Mayıs sabahı Orgeneral Cemal Gürsel, telefonla İnönü’yü aradı. Gürsel, İnönü’ye şunları söyledi: “Size karşı kusurluyuz paşam! Hareketimizi size önceden haber vermedik. Fakat haber verseydik, bizi bundan caydırmak isteyeceğinizi biliyorduk. Yapacak başka bir şeyimiz kalmamıştı. Bizi affetmenizi rica ediyoruz...” Artık olan olmuştu. İnönü, doğal olarak “Mutlu ve uğurlu olsun!” dedi, “başarılar” diledi. Orgeneral Cemal Gürsel, 28 Mayıs’ta bir basın toplantısı yaptı. Gürsel, “Bu hareketi yaparken İsmet Paşa ile mutabakatınız oldu mu?” sorusuna şöyle yanıt verdi: “Asla... Esasen şu kanaatteyim: İsmet Paşa’ya daha önce bu meseleyi açsaydım: ‘Yapma!’ diyecekti.”

İnönü, 1 Haziran 1960’ta 60’tan fazla yabancı gazeteciyle bir basın toplantısı yaptı. Burada kendisine sorulan, “Askeri harekâttan önce, askeri şahıslar tarafından haberdar edildiniz mi” sorusuna, “Hiçbir surette haberdar edilmedim” yanıtını verdi. İnönü, “Eğer siz haberdar edilmiş olsaydınız, General Gürsel’i tasvip eder miydiniz, yoksa mani olur muydunuz?” sorusunu da şöyle yanıtladı: “General Gürsel bu soruya cevap vermişti. Bana haber vermediler. Haber verselerdi tasvip etmezdim.”

İnönü, bir an önce askerlerin sahneden çekilmesini, seçimlerin yapılmasını ve yeniden demokratik düzenin kurulmasını istiyordu. Herkese bunu telkin ediyordu. İnönü, Menderes ve arkadaşlarının idam edilmemeleri için de çok uğraştı. Ancak “kuyudan adam çıkarmak ve idamları durdurmak” maalesef mümkün olmadı. 

***

Gerçek şu ki 14 Mayıs 1950’de serbest seçimlerle iktidara gelen DP, 10 yıl içinde anayasayı ayaklar altına alarak bir baskı rejimi kurdu. DP iktidarı, 18 Nisan 1960’ta kurulan, 27 Nisan 1960’ta yetkileri genişletilen Meclis Tahkikat Komisyonu ile Türkiye’de bir siyasi darbe yaparak baskı rejimini yasallaştırdı. İşte 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi, bu 27 Nisan 1960 siyasi darbesine karşı yeniden demokratik düzeni kurmayı amaçlıyordu. Nitekim “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” vurgusu yapan 1961 Anayasası, bunun en açık kanıtıdır. Yaşasın demokrasi. 

Not: Bu konuda, gazetemizin yazarlarından değerli Prof. Emre Kongar’ın, “Menderes’in 28 Nisan 1960 Tahkikat Encümeni Darbesi” ve değerli Dr. Alev Coşkun’un “27 Mayıs Devrimi ve 1961 Anayasası” başlıklı yazılarını da öneririm.

KAYNAKLAR 

1- Metin Toker, İsmet Paşa’yla 10 Yıl, Ankara, 1964.

2- Ali Rıza Akbıyıkoğlu, Demokrasi ve İsmet Paşa, Ankara, 1986.

3- Mustafa Bilgehan, Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü, İstanbul, 2014.

4- Altan Öymen, Ve İhtilal, İstanbul, 2013.

5- Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi, 4. Kitap, İkinci Bölüm, Ankara, 1999.

6- Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. III, İstanbul, 1999.

7- Bülent Ulus, Hakan Güngör, Parola 555K, İstanbul, 2019.

8- Hürriyet, 2 Haziran 1960.

9- Ulus, 17 Ekim 1966.  

10. Cumhuriyet, 19 Nisan 1960.

11. Milliyet, 19 Nisan 1960.

12. Resmi Gazete, 19, 28 Nisan 1960.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları