Hey, nece konuşuyorsun?

18 Nisan 2024 Perşembe

İslamiyeti kabul eden Oğuz boyları Selçuklu İmparatorluğunu kurunca Ortadoğuda İranlılar ve Araplarla yakınlaşmış, Türkçeyi karartan öykü, 10. yüzyılda başlamıştı. Yönetenlerle din adamları halkı, cennette Arapça konuşulduğuna inandırmışlardı. Türkçeden ilk vazgeçen yönetimde Arapçayı, sanatta Farsçayı yeğleyen Selçuklular olmuş, Osmanlı da bu yolu izlemiş, halk kullanılması çok zor Arap abecesi ve yapay dil Osmanlıca engeliyle “ümmi” kalmıştı. Selçukludan bu yana Türkçeyi Arapça-Farsçanın boyunduruğuna sokan saraylar Türkçeyi hiç sevmemiştir. 

Biraz sert oldu; ama Türkçenin tarihsel akışına baktığımızda gerçek bu.

1950’lerden beri iktidar olan milliyetçilerin de Türkçeyi sevmediğini yaşam öğretti.

Dertleri ne? Osmanlıyı canlandırmak, hilafeti diriltmek... Soralım; Osmanlıyı Atatürk mü borçlandırdı, kapitülasyonları Atatürk mü onayladı? Yurdu işgal eden emperyalisti Atatürk mü çağırdı?

Atatürk, kendi pancarından şekerini üreten bir cumhuriyet kurmuş; özünü yayılmacıya teslim eden imparatorluğu tarihe emanet etmiş... Suç!

Dinsel anlam yüklenen Arap abecesi yerine Türkçenin seslerini karşılayan abece, Türkçeyi boyunduruktan kurtaran Dil Devrimi… Laik eğitim, “kul”luğu kabullenen “ümmet”ten dinin, ırkın baskın olmayacağı bir ulus, yurttaş kimliği... Suç!

1928’deki Harf, 1932’deki Dil Devrimleri düşünce özgürlüğünün, laik eğitimin, bilginin, sanatın, yargı bağımsızlığıyla taçlanacak barışın abecesidir.

Sözde aydınlara, çakma tarihçilere, din adamlarına gaz veren siyasetçiler her ağaç gölgesinde, Harf ve Dil Devrimlerine saldırıyorlar.

Arap abecesi gidince bir gecede cahilleşmişiz!

Abiler, kaçınızın dedesi “sıbyan mektebi, idadi” görmüş de “dârülfünun” bitirmiş? Kaçınızın ninesi “muallim”di de devletin iki satırlık haksız buyruğuna “istida” yazabilmiş?

Halk Mektebinde okuma öğrenenlerle yaşadık, hiç öğrenemedikleri abeceyle, kullanamadıkları bir dille devleti hiç tanımadılar.

O dedeler okuryazar olsa basımeviyle yüzyıllar sonra mı tanışırdık? Onlar çağının tanığı olsa yayılmacı, Osmanlının ekmeğine çökebilir miydi?

Dilde devrim geçmişle bağı koparmış; devletle iletişimi olmayan, mektup yazamayan dedeleri, muskacıya mahkûm eden geçmişle mi? Dedeleriniz eğitimliyse, siz niye bu denli cahilsiniz?

Uzatmayalım...

Evet, bu iki devrim yüzyıllarca ağzı dili bağlanan halkı yobazlara üfürükçülere teslim eden, dinsel itkilerle insanı insanın kulu görenlerin çıkar bağını koparmıştır.

Şimdi ekmeği ithal buğdayla karıyor, Osmanlının batık eğitimine öykünüyoruz.

Kentler köyler İngilizceyle Arapçanın işgalinde.

Dilde devrim “dil celatları”nca “Türkçeye yapılan suikastın sonucu” sayılsa da Nâzım’ın söylediği gibi “Dil yürüyor.” Dini siyasete araç yapan yapmayan herkes dün yasaklanan yüzlerce sözcüğü şıkır şıkır kullanıyor.

“Cahillik” mi, ikiyüzlülük mü?

Dil yenileştikçe düşünce yenileşir; dil varsıllaştıkça düşünce özgürleşir.

Su uyur, karşıdevrim uyumaz!

Önce düşünce özgürlüğüne, ortak dile el atar.

Üç gün sonra 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını kutlayacağız.

Atatürk, Kurtuluş Savaşını utkuyla sonuçlandıran, bağımsızlığın simgesi TBMM’nin kuruluş günü 23 Nisanı dünya çocuklarına armağan etmiştir.

Düşünce özgürlüğü kısıtlı, laik eğitim yaralı olsa da... Bilim, sanat, basın, yargı bağımsızlığı ötelense üniversite sussa da... Dünya peşimize düşse de...

Ne Atatürk’ten geçeriz ne cumhuriyetten!

23 Nisanda TBMM’nin 104’üncü yaşını, çocuklarımızın bayramını coşkuyla kutlayacağız.

Ülkemizi, ortak dilimiz Türkçeyi seviyoruz.

Türkçeyi seviyoruz. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bağışlayabilir miyiz? 12 Aralık 2024
‘Kadim yalanlar...’ 28 Kasım 2024
Kötünün kötüsü... 14 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları