Selim Somçağ
Selim Somçağ selim@selimsomcag.org Son Yazısı / Tüm Yazıları

Yanlış teşhis iyileşecek hastayı öldürür

07 Ocak 2022 Cuma

Merkez Bankası 24 Eylül ile 19 Kasım arasında üç kere faiz indirimi yaptı. Nisan-ağustos dönemini sakin geçiren döviz ise eylülle beraber hareketlendi, TL dolara karşı eylülde yüzde 7, ekimde yüzde 8 ve kasımda yüzde 37 değer kaybetti. Bu tablo karşısında pek çok kişi ekonomi allamesi kesildi, “Hükümet faizi indirip dövizi patlattı, bizi fakirleştirdi” diyerek “işlerin düzelmesi için” politika faizinin yeniden yükseltilmesini talep etmeye başladı.

Bilindiği gibi eşzamanlılık veya korelasyon her zaman nedensellik anlamına gelmez. Acaba eylül-kasım döneminde döviz kurlarını Merkez Bankası’nın faiz indiriminin patlattığı tespiti doğru mu? Acaba bugün 14 olan politika faizi yeniden 19’a çıkarılsa dolar kuru 23 Eylül’deki 8.77 değerine dönecek mi?    

Yakın geçmiş bize ışık tutabilir: Merkez Bankası 26 Temmuz 2019 - 21 Mayıs 2020 arasında politika faizini 24’ten 8.25’e kadar, yani 15.75 puan indirdi,  buna karşılık 26 Temmuz 2019’dan faizin yeniden yükseldiği 24 Eylül 2020’ye kadarki 14 aylık dönemde dolar kuru sadece yüzde 34 arttı (Aylık ortalama devalüasyon yüzde 2.1). Bu son turda ise Merkez Bankası faizi sadece 5 puan indirdi, buna karşılık 23 Eylül’den bugüne, yani üç buçuk ayda dolar kuru yüzde 58 arttı. Keramet Merkez Bankası faizinde ise neden bunun tersi olmadı?

Eğer bazılarının iddia ettiği gibi mesele politika faizinin enflasyonun altında kalması ise yukarıda zikrettiğim 14 aylık dönemin son 10 ayında da politika faizi yine enflasyonun altındaydı.

Demek ki devalüasyonun geçen eylül-kasım döneminde çok hızlanmasının temel sebebi Merkez Bankası faizinin 4 puan inmesi değilmiş çünkü öyle olsa bu faizin 15.75 puan indiği Temmuz 2019 - Eylül 2020 döneminde çok daha büyük bir devalüasyon olması gerekirdi ama olmadı.   

KÜRESEL LİKİDİTEYE BAKMALI

Politika faizinde büyük çapta indirim yapılmasına rağmen kurun ılımlı bir tempoda değer kaybettiği birinci dönemle politika faizinde küçük çapta indirim yapıldığı halde kurun kopup gittiği ikinci dönem arasındaki farkı anlamak için küresel likidite hareketine bakmamız gerekir. Merkez Bankası’nın Temmuz 2019’da ilk faiz indirimini yapmasından bir buçuk ay sonra, bir süredir bilanço küçültmekte olan Fed, New York repo piyasasında ortaya çıkan sıkışmayı gidermek için yeniden para basmaya başladı ve Eylül 2019 - Şubat 2020 arasında para piyasalarına USD 400 milyar pompaladı. Mart 2020’de ise küresel pandeminin patlak vermesiyle Fed para musluklarını sonuna dek açtı ve Mart 2020’den bugüne kadar tamı tamına USD 4.6 trilyon para bastı. Merkez Bankası’nın 2019-2020’deki agresif faiz indirimi hamlesi küresel likiditenin hızla bollaştığı ve yakında daralmasının da beklenmediği bir döneme denk geldiği için TL bu dönemde dolara karşı sınırlı ölçüde değer kaybetti.

Ne var ki Fed’in bu kadar kısa sürede bu kadar çok para basması emtia fiyatlarındaki spekülasyonu azdırarak 2020 sonunda bir küresel enflasyon dalgası başlattı. Sonuçta Fed, 27 Ağustos 2021’deki Jackson Hole Toplantısı’nda yakında azaltıma başlayacağını, yani para basmayı kademeli olarak azaltıp sona erdireceğini duyurdu. Kısacası, Eylül 2019’da başlayan son küresel likidite tufanı da bitiyordu, yakında sular çekilmeye başlayacaktı.    

HATALI TUTUM OLUR

Küresel likidite daralma fazına girdiğinde finans sermayesinin gözünde Türkiye gibi kronik cari açıklı, dış borcu yüksek gelişen ülkelerin risk algısı artar ve sıcak para buralardan çekilmeye başlar. Bu otomatik bir reflekstir. Nitekim ağustosta dolar TL’ye karşı yüzde 1.5 değer kaybettiği halde, Jackson Hole duyurusundan sonra dolar TL’ye karşı derhal değer kazanmaya başladı. Merkez Bankası 24 Eylül’de ilk faiz indirimini yapana kadar TL zaten eylülün ilk 23 gününde dolara karşı yüzde 5.5 değer kaybetmişti.

Toparlarsak, TL’nin geçen eylülden beri dolara karşı çok hızlı değer kaybetmesinin temel sebebi Merkez Bankası’nın faiz indirimleri değil, Fed’in geçen ağustosta parasal sıkılaştırmaya geçme kararı almasıdır. Faiz indirimlerinin buradaki rolü ikinci derecededir.

Fed’in parasal sıkılaştırma planı kasımda yürürlüğe girdi, yeni yılda ise hızlanarak devam edecek. Küresel likidite seviyesinin birkaç ay sonra iyice daralmış olduğunu göreceğiz. O aşamada Merkez Bankası faizinin 19’a ya da daha da yukarıya çekilmesi Türkiye’ye yeniden sıcak para girişi sağlamaya yetmeyecek. Dolayısıyla, hükümetin ekonomi politikalarının eleştirisini 2021 sonundaki 4 puanlık faiz indirimi eleştirisine kilitlemek hatalı bir tutumdur. Bu hataya saplananlar, birincisi, Türk ekonomisinin dinamiklerinden bihaber olduklarını ortaya koymakta, ikincisi iktidara yol gösterme görevlerini yerine getirememekte, üçüncüsü iktidara gelmeleri halinde tetiği çekilir çekilmez kurusıkı olduğu ortaya çıkacak bir silaha kendilerini mahkûm etmiş olmaktadırlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları