Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dış borçların yapılandırılması - 3
Önceki iki yazımda Türkiye’nin geçen ay içine girdiğimiz daralan küresel likidite ortamında dış borçlarını çevirmesinin gittikçe güçleşeceğini, bu durumun ekonomiye ayak bağı olacağını, bir ödemeler dengesi krizine, hatta moratoryuma yol açabileceğini, bu ihtimallerden kaçınmak için Türkiye’nin dış borçlarını yapılandırması gerektiğini, uluslararası ortamın da yakında buna uygun hale geleceğini yazmıştım. Nitekim bu hafta Sri Lanka, elinde ancak petrol ve gıda gibi zorunlu ihtiyaçların ithalatına yetecek kadar döviz kaldığı için dış borç ödemelerini askıya aldığını duyurdu, yani moratoryuma gitti. Elbette Türkiye Sri Lanka değil, ama sonuçta geçen haftaki yazımda söz ettiğim süreç başlamış oldu, küresel likidite daralması ilk kurbanını aldı.
Türkiye’nin dış borçlarını kendi inisiyatifiyle yeniden yapılandırabilmesi için yalnızca uluslararası ortamın uygun olması yeterli olmaz. Ekonominin rotasının da kreditörlerin beklentilerine uygun olması gerekir. Bunun temel şartı, Türk ekonomisinin ilk aşamada cari açık vermeden, orta vadede ise cari fazla vererek büyüyebilir hale gelmesidir çünkü ancak bu takdirde Türkiye, dış borçlarını gerçek anlamda ödeme kabiliyetine kavuşabilir. Borcu yeniden yapılandırmak istediğinizde alacaklıyı yapılandırma sonrasında alacaklarını tahsil etme şansının daha yüksek olacağına ikna etmeniz gerekir, aksi takdirde alacaklı buna yanaşmaz. Türkiye için bunun tek yolu cari açıkla dolayısıyla dış borcu çoğaltarak büyüme modelinden cari fazlalı dolayısıyla dış borcu azaltarak büyüme modeline geçmektir.
Türk ekonomisinin içinde bulunduğu enkaz tablosundan dolayı bu artık çok zor bir iştir; ancak partiler üstü, siyaset üstü uzun soluklu bir milli seferberlikle başarılabilir. Bu amaçla yapılması gerekenler şunlardır:
Tüketimi kamçılayan konut, taşıt, ihtiyaç vs. her türlü bireysel banka kredisinin durdurulması.
DÜŞÜK FAİZLİ KREDİ
Devletin inşaat sektörüne verdiği her türlü doğrudan ve dolaylı desteğin kesilmesi, TOKİ’nin faaliyetlerinin durdurulması.
Yeni banka kredilerinin ihracat ve ithal ikamesi yapma potansiyeline sahip sektör ve şirketlere yöneltilmesi. Bunlardan bir an önce geliştirilmesi gerekenlere kamu bankalarının düşük faizli/sübvansiyonlu kredi vermesi.
2003’ten bu yana TL’nin dövize karşı aşırı değerlenmesiyle dış rekabet yüzünden faaliyetini durdurmak zorunda kalmış olan binlerce KOBİ’nin sahipleri veya yöneticileriyle temas kurularak bu şirketlerin yeniden faaliyete geçmesi için her türlü desteğin verilmesi.
AB ile görüşülerek Gümrük Birliği’nin tüketim malı ithalatını engelleyecek ve geliştirmek zorunda olduğumuz sektörleri koruyacak şekilde 20 yıllığına tâdil edilmesi. Borç yapılandırmada başlıca muhatap Avrupa bankaları olacağı için bu noktada AB’ye “Eğer Türkiye’nin kalkınmasına destek olursanız alacaklarınız tıkır tıkır ödenir. Eğer destek vermezseniz bankalarınız ve ekonominiz bunun bedeline katlanır” demek gerekir.
Türkiye’nin Avrupa’da en çok borçlu olduğu ülkeler sırasıyla İspanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve Almanya’dır. Dünya ekonomisinin içine girdiği süreçte Avrupa Merkez Bankası da yakında sıkı para politikasına geçmek zorunda kalacak. Bunun uzaması halinde 2011’deki PIGS krizini Avrupa Merkez Bankası’nın desteğiyle atlatmış olan İspanya ve İtalya Euro sisteminden çıkmak zorunda kalabilir. Bu durumda ekonomileri çalkantıya gireceği için bu iki ülkeyle daha uygun şartlarda pazarlık etme imkânı doğabilir.
Bu süreçte Türkiye jeopolitik ağırlığını da masaya koymak zorunda. Türkiye son dönemde Doğu Akdeniz’de Fransa-Yunanistan ittifakına karşı İspanya ve İtalya ile yakınlaştı. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasına karşı Batı direnişinin öncülüğünü yapan İngiltere de Türkiye ile yakınlaşma peşinde. Geçen hafta İngiliz ve İtalyan savunma bakanlarının İstanbul’da Hulusi Akar ile buluşmaları bunun göstergesi. Savunma alanındaki yakınlaşmaların sağladığı avantajı bu ülkelere olan borçlarımızın yapılandırılmasına yansıtabiliriz.
Türkiye’nin belki borçlarını yapılandırmasına değil ama cari açık vermeden büyüme stratejisine sonuna kadar karşı çıkacak ülke ise Almanya’dır çünkü Almanya ihracatla ayakta durabilen (cari fazla/milli gelir oranı yüzde 8) bir ülke ve Türkiye, Almanya’nın önemli bir pazarı. Bu yüzden Almanya’nın, Batı’nın Rusya’ya karşı Ukrayna’ya destek verme politikasına katılmak istemeyerek ABD ve İngiltere’nin tepkisini çekmesi ve Batı içinde izole olmaya başlaması bizim için avantaj. Eğer Euro Bölgesi parçalanırsa Almanya’nın sistemdeki diğer ülkeler üzerindeki tahakkümü de ortadan kalkar, bu da bizi Avrupa ile ekonomik ilişkilerde daha avantajlı konuma sokar.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret ve emekli maaşı hakkında önemli iddia!
- Asgari ücret kaç TL olmalı?
- Yarısı mesleği bırakmayı düşünüyor!
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
En Çok Okunan Haberler
- Meyve suyu devi konkordato ilan etti
- Erdoğan'dan 'emekliler' açıklaması
- Can Grubu'ndan 'şimdi ne olacak' sorusuna yanıt!
- CHP'nin cumhurbaşkanı adayı kim olmalı?
- Belgrad Ormanları yapılaşmaya mı açılacak?
- Özel: Hepimizin vicdanlarını sızlattı
- Kuzey Altuğ'dan korkutan haber! Çağla Şıkel paylaştı
- 'Erdoğan’ın programıyla ilişkisi var mı?'
- 'Bahçeli efendi yeni uyandı!'
- 'Kürt dostlarımız tarafından...'