Pınar Öğünç

Bunun adı "kartopu davası" değil

07 Ağustos 2015 Cuma

Duruşmayı izlemeye gelenlerin bazıları "Nuh Köklü burada bizimlesin" yazan tişörtler giymişti. Tuhaf, hakikaten başka biri böyle bir cinayete kurban gitseydi Nuh orada olurdu. Ikinci bir tuhaflık daha var, insanın arkadaşının katilinin yargılandığı duruşmayı yazması. Bu ülke böyle soğukkanlılıklar bahşetti bize zaman içinde.

Başından beri "kartopu davası" olarak anılıyor. Bir insan kartopu oynadığı için nasıl canından olabilir? Buna kimse bir akli zemin bulamıyor tabii. Nuh bile gitmezden evvel "bu bir rüya olsa" demiş. Haklı. O kadar saçma.

Aslında hiç saçma değil. Aslında bunun adı kartopu davası falan da değil. Ailesi, dostları, gözlemci avukatlar, yine lüzumundan küçük bir salonda tıklım tıkış iddianameyi dinliyoruz. İfadelere göre bütün kalabalığa basbas "Hepinizi s... Hepinizi öldürürüm, raporum var, anında çıkarım" diyen adam, sanık Serkan Azizoğlu gri takım elbiseleri içinde süt dökmüş kedi gibi. Evinden işe, işinden evine giden biri olduğunu söylüyor defalarca, çocuklarını, ailesini sıkıştırıyor araya. Kendi ilk ifadesini bile değiştirerek "hatırlamıyorum"cular güruhuna katılmış. İlk ifadesinde çöpten bulduğu bir metal parçasını savurduğunu söylüyordu, şimdi bıçağı kabul ediyor ama şöyle: Bıçağı ben saplamadım, kendi üzerine düştü. İlk aklına geldiğinde "Şahane fikir, böyle yırtarım" diye mi düşündü acaba? Salon homurdanıyor.

Kasten insan öldürmek suçundan yargılanan sanık Azizoğlu hiçbir şeyi hatırlamıyor, içeri kaç kez girip çıktığının, bıçağı temizleyip biriyle telefonla konuştuğunun birçok tanığı, hatta görüntüleri varken... Bir de kavga sırasında ayırmaya girdiğini söyleyen ama hareketleriyle Azizoğlu'nun tekrar bıçağa ulaşmasını sağlayan kadın kuaförü Nazım Coşanar var. O da "işimde gücümdeyim" diyor, her esnaf gibi. Bunun yeteceğini onlar da biliyor.

Evet bu hikayenin içinde kartopu var. Ama olayın tanıkları sesleri titreyerek, küfürleri yinelemekten utanarak konuştukça bunun her mevsimin davası olduğunu anlıyorsunuz bir kez daha. Bir kere Azizoğlu'nun baharatçı dükkanının camına kartopu isabet ettiren bu grubu asla tanımadığı bilgisi doğru değil. Diyelim Nuh'un kedi-köpek için aldığı kuru mamalar aklında kalmadı. cinayetin en yakın tanıklarından olan Tamer Doğan, avukat olmasının da etkisiyle çok net ve akılcı detaylarla anlatıyor. O gün kartopu oynayan herkes Gezi sonrası oluşan mahalle inisiyatiflerinden Yeldeğirmeni Dayanışması'nın üyesi ve bir süre önce yerel esnafı desteklemek üzere yapılan "AVM'den alışveriş etme" kampanyasının afişini, koca Yeldeğirmeni'nde camına asmayan birkaç esnaftan biri de sanık. Mahalle takımı için yapılan esnaf ziyaretlerini de ekleyince Doğan, kim olduklarını bilmemesinin imkansız olduğunu söylüyor. Yine şikayetçi, tanık Elif Kireşçi'nin Ali Ismail Korkmaz Parkı'yla ilgili afişi dükkanının yakınlarına bir direğe asarken sanığın yaptığı itiraz var. Çevresindeki jandarmalar az açıldığında onları dinlerken suratını görüyorum Azizoğlu'nun. Milim kadar dudaklarını oynatarak içinden bir şeyler geçiriyor. Küfür ediyor belki. Belki mi? Bütün bunlar bir mektupla daha da anlamlı olacak.

Cumhurbaşkanım yardım et

17 Şubat tarihli cinayetin ardından 10 Mart'ta aslen Başbakanlık'a şikayet servisi olan BİMER'e Barış Azizoğlu  imzalı fakat Cumhurbaşkanı'na hitaben bir mektup düşüyor. Sanığın abisi olan şahıs, Nuh Köklü'nün "Gezi olayının öncülerinden" olduğunu ve AKP milletvekili Metin Külünk'ün çoktan haberdar edildiği bu davayla onun da ilgilenmesini istiyor. Bağlı olduğu şeyhin adını da anıyor, gönül verdiği Erdoğan'a. Belli ki bir faydası dokunacak.

Bu mektubun müdahil avukatlarca bulunduğunu tahmin etmiştim, yanılmışım. Böyle bir rica mektubu, BİMER'den bir yetkili tarafından davayla ilgili dosyaya birden ekleniveriyor. Bu şu mu demek? Gereği yapılsın. Köklü'nün avukatları zaten bu kişi hakkında adil yargıyı etkilemekten suç duyurusunda bulunacaklar. Bir de Azizoğlu'nun bıçaklama sonrası kimi aradığı meselesi var. Gülümsediğini gören var konuşurken.

Yine kafalara takılan bir soru, böyle "kendi halinde" bir aktarın gece yarısı bulduğu ilk avukatı, daha evvel Sedat Peker'in avukatlığını yapmış, AKP'den milletvekili aday adayı olmuş biri, Halil İbrahim Serbest. Şimdi mahkemede "benim ne alakam olur siyasetle" minvalinde konuşuyor.

Tamam insanlar şaşkınlığından ve çağrıştırdığı naiflikten dolayı "kartopu davası" diyor ama bu son yılların en özet, en politik davalarından biri. Gezi sonrası hükümet ve özellikle de Tayyip Erdoğan'ın düşmanlaştırıcı, kışkırtıcı dilinin cinayet aleti bulmuş hali bu dava. "Gerekirse polistir" dediği esnafın vazife ifası. "Niye polis çağırmadın madem şikâyetçiydin kartopu oynayanlardan?" diye soruyorlar, adam "Polisin gelmesi yarım saat sürerdi" deyip önce sopasını, sonra bıçağını alıyor. İşini kendi halledecek gibi, yarım saat beklemeye lüzum yok gibi.

Görüntülerin de izleneceği bir sonraki duruşma 21 Ekim'de.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir tava bir kepçe 19 Nisan 2017

Günün Köşe Yazıları