Olaylar Ve Görüşler

Atatürk ve tarım politikası - Hikmet Kurnaz

20 Kasım 2024 Çarşamba

İnsan, toprak üzerinde ayakta durup, yürümeye başladığında uygarlığa ilk adımını atmıştır. İnsan, avcılığı ve toprağı kazmayı öğrendi, ateşi buldu, hayvanları ehlileştirdi, toprağı ekip sürmeyi ve ertesi güne kalacak fazla üretim yapmayı başardı. Artı üretim insana zihinsel faaliyetlerini geliştirecek zamanı sağladı. Uygarlığa ve buluşlara giden yolun da ilk adımı oldu.

Atatürk, uygarlığın önündeki engellerin tarımın geliştirilmesi ile aşılacağı düşüncesi içinde H. G. Wells’in “Dünya Tarihi” kitabında “Tarım uygarlık demektir. Uygarlığın başlangıcı buğday ile oldu” satırlarının altını çizerken bir yandan da II. Abdülhamid’in istibdat rejimine kalem muhalifliğiyle bilinen Demetrius Georgiades’in “Günümüz Türkiye’si” kitabında anlatılan “dünyada en çok yoksulluk çeken Türk köylüsü ve çiftçilerinin” durumlarını düşünüyordu. Dahası “Dünya Tarihinin Müstakbel Safhası” adlı kitapçık üzerine “... uyuşma usulleri ve parasal işler kurnaz ve namussuz unsurların müdahalelerinden korunmazsa devlet için siyasi ve iktisadi sıhhat tasavvur edilemez” notunu düşüyordu. 

SANAYİLEŞME GEREKLİ

Atatürk 1 Mart 1922’de TBMM’deki konuşmasında, “Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üreticisi olan köylüdür. Herkesten çok bolluk, mutluluk ve varlığa hak kazanan ve buna layık olan köylüdür. Hükümetin ekonomik politikası bu önemli amacın sağlanmasına yönelik olacaktır” sözleri aslında içinde bulunulan iktisadi yapının da tespitiydi. Aynı konuşmasında “Milletimiz çiftçidir. Milletin çiftçilikteki çalışmasını çağın ekonomik tedbirleri ile en yüksek düzeye çıkarmalıyız” derken kara saban yerine çağın gerektirdiği tarımda makineleşmeyi dolayısıyla sanayileşmenin gerekliliğini de işaret ediyordu. 

ULUSAL ZENGİNLİK

Atatürk’ün çiftçiye verdiği önem, iktisadi bağımsızlığın simgesi sayılan Cumhuriyet Türkiye’sinin Merkez Bankası kurulmadan ve Harf Devrimi’nden önce yıpranmaya dayanıklı para basacak kalitede matbaa olmadığı için Londra’da eski yazı ile basılan ve 5 Aralık 1927’de dolaşıma çıkarılan 1 liralık ilk kâğıt paranın ön yüzünde buğday ekimi için çift süren genç bir köylünün çizilen resmiyle karakterize edilmişti.

Atatürk’ün çiftçiye ve tarıma verdiği önem, kimilerinin ileri sürdükleri gibi ulusal zenginliğin kaynağını tarımda gören fizyokrat iktisatçıların görüşlerini benimsemesinden değil, Osmanlı’dan devralınan ekonomik yapının yoksulluğa mahkûm ettiği nüfusun çok büyük bir çoğunluğunun köylerde yerleşik olmasından ve toprakların ancak yüzde 20’nin ekilmesinin sonucundan kaynaklanan akılcı bir politikadan ileri gelmektedir. 

Atatürk, iktisadi kalkınma hamlesi için sermaye birikiminin yetersiz olduğunu ve iktisadi değişim kadar zihinsel bir değişim sağlanmadan uygar bir Türkiye ilerleyişinin gerçekleşmeyeceğini bilmekteydi. Bunun için milli ekonominin temeli ziraat diyerek tarımda zihinsel bir değişim için kooperatifleşme hareketleri ile akılcı bir şekilde makineleşmenin ve tekniğin yolunu göstermiştir. Devamında çok geçmeden sanayileşmeyi teşvik ve koruma amacıyla 1927 yılında Teşviki Sanayi Kanunu’nu çıkardı. 

‘ÜÇ BEYAZLAR’ PROJESİ

Atatürk her zaman iktisadi kalkınma ve gelişmeyi; ziraat, ticaret, sanayi, madencilik ve bayındırlık işlerini bir bütün olarak görmüş, ticaret ve finans işlerinde gayrimüslimlerin hâkimiyetine karşı, hem tarımı hem de sanayiyi destekler şekilde tarıma dayalı ithal ikamesi sanayileşme tercihi ile başlatılan “üç beyazlar” projesi, zamanın rasyonel bir iktisat politikasıdır. Zira Atatürk sanayileşmek için gereken yatırımların ancak kapitülasyon zincirinden yeni kurtulan tarımın geliştirilmesiyle elde edilecek gelirlerle ödenebileceğini çok iyi analiz etmişti.

Örneğin çitlembik ağacından aşı ile fındık ağacı elde edileceğine kadar bilgi sahibi olan Atatürk, fındığın Türkiye ekonomisinde önemli bir yer tutacağını ve fındık üreticisini kaderi ile baş başa bırakmamak kaygısıyla fındık ihracatını ellerinde tutan gayrimüslimlerin tekelinden kurtarmak için milli bir ihracat teşkilatı olarak bir satış kooperatifinin vücuda getirilmesini öngörmüştü. Ne var ki Fiskobirlik bu amaçla 1938’de kurulmasına karşın bugün de olduğu gibi hiçbir zaman ihracat organizasyonu olmayı becerememiştir. 

Bir zamanlar paranın üzerine fındık toplayan genç kadınların resimlerini basan Türkiye’de, bugün, fındık üreticileri destekleme alım fiyatlarını birkaç yabancı şirketin ihracat imkânlarından yardım bekler durumda bırakıldığı gibi, fındık bahçelerini ya kokarca ya da maden şirketlerinin istilalarından koruma mücadelesindeler. Atatürk tarımda bitkisel salgın hastalıklarına karşı mücadeleyi bir devlet politikası olarak öngörmüştü. Bitkisel salgın hastalıklarla mücadele her bir çiftçinin kendi bahçesi ölçeğinde yürüteceği bir iş olmayıp topyekûn devlet mücadelesini gerektiren bir iştir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları