Perihan Ergun

AKP’nin Kavgacılığı

27 Şubat 2014 Perşembe

İktidar icraatlarını gövdesiyle kavgaya dönüştürdü. Gövdesi kendilerine yüzde 50 oy vererek iktidarlarını sağlayan halktır. Onlara oy verenlerle karşı olanların tümüne millet denir. Hangi gruptan olurlarsa olsunlar iktidarın milletine hizmeti ön görevidir. Buna karşın Sayın Başbakan, söylem ve davranışlarıyla karşıtlarını devamlı suçlu görerek aşağılayıcı, azarlayıcı ifadeleriyle ikilem yaratmayı sürdürdü ve sürdürmektedir. Buna izin vermeyen yasaların kendisine rahatsızlık verdiğini ortaya koymaktan da hiç çekinmemiştir. Öyle ki; Sayın Başbakan RT Erdoğan bir süre önce HSYK’nin yasal olan bir kararı hoşuna gitmeyince “Elimde onlara karşı bir yasa olsa hemen uygularım” diyerek duygu ve düşüncelerini ortaya koymuştu.
İşte 17 Aralık operasyonundan sonra ortaya dökülen rüşvet ve yolsuzluk kokularını üzerinden atabilmek çabasıyla yeni yasalar getirmeğe soyundu... Önce HSYK, sonra internet, giderek MİT kurallarında değişikliğe girişti. Bilindiği gibi HSYK’nin başında Adalet Bakanı, onun da başında Başbakan vardır. Ve tüm bakanlıklar da onun yönlendiriciliğindedir. Bu yetkiler elinde olsa da, her ne kadar “Biz muhafazakâr bir yöneticiyiz” dese de uluslararası anlaşmalara, hele Avrupa Birliği’ne girme arzusu da varsa uyulması gereğiyle istediklerini tam olarak yapamıyor. Şimdi 30 Mart yerel yönetim seçiminde eski oy oranını ve iktidarını koruyabilmek için gemi azıya almış görünüyor.

***

Geçmişte iktidara gelip hükümet kurmasında kendisine destekleriyle güç veren cemaat lideri ve taraftarlarını, hatta elemanlarını müttefik sayarak devletin her mertebesinde görevlendirirken “Paralel Devlet” tanımını hiç ağzına almıyordu. Şimdi ne olduysa kalabalıkları topladıkları kapalı ve açık alanlardaki yurttaşlara “Paralel Devlet” tanımını kendilerine karşı oluşturulmuş bir çete olarak tanımlıyor. Ama hükümet olarak her türlü devlet gücüne sahip olduğu halde dolambaçlı yollar ve söylemlerle bunların çarelerini işleme koymuyor. Örneğin AKP cemaat birlikteliğiyle devleti ele geçirdiklerinde kumpaslarla (danışmanının itirafıdır) Ergenekon, Balyoz ve başka yapay davalarla kanıtsız, tanıksız yıllardır içerde tuttuğun ülkenin asker sivil aydınlatıcılarına “Ben bu davaların başsavcısıyım” derken hiç yüreğin sızlamadı.

***

Şimdi gelin görün ki 17 Aralık’tan sonra foyaların dumanları ortalığı sarınca yukarıda değindiğim gibi belli kurum ve yasaları değiştirmeye girişti. Evvela o operasyonu oluşturan görevlileri makamlarından aldırdı. Yetkiyi tek bakanda, doğal olarak da kendinde topladı. Oysa ne yaparsa yapsın gerçekler er geç ortaya çıkıyor. İki gün önce yandaş olmayan yazılı ve görüntülü medyada Başbakan’ın Ankara’dan İstanbul’daki oğlu Bilal’e 17 Aralık sabahı telefonla “Evdeki paraları kaçırın” dediği ses kayıtlarının internete düştüğü iddiasıyla en yakınım suçlanıyormuş gibi dehşete düştüm. Benim ülkemin, Cumhuriyetimin Başbakanı böyle bir şey yapamaz diye bağırmak istedim. O gün de her gün katıldığı toplantılardaki gibi konuşma yapacağını bilerek bu haberin yalan ve iftira olduğunu açıklamasını bekledim. Beklentim olmadı ve bu beni daha da çok üzdü. Bir de bu haberlerin dışta ve içte Cumhuriyet düşmanlarınca aleyhimize kullanılacağını da düşününce kahroldum.

***

Çareyi de 30 Mart’ta başlayan yerel seçimden sonra bir yıl içinde Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimleri de yaşayacağımızı hatırlayınca ulusça aklımızı başımıza almamızın gerektiğinin şart olduğunu düşündüm. Çünkü bu ülke ve Cumhuriyetimiz öyle kolay elde edilmedi. Binlerce şehit kanıyla -ki iki dayım da bunların içindedir- Başkomutan Atatürk ve kahramanlarımızca düşmanlardan kurtarılan bu memleket ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza dek koruyup yaşatmak her birimizin ön görevidir. Onun gençliğe hitabı yol göstericimizdir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Torbadan Öcü Çıktı 18 Eylül 2014

Günün Köşe Yazıları