Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Lozan, Türkiye’nin bağımsızlığı
Lozan Antlaşması, Türkiye’nin uluslararası arenada bağımsız bir devlet olarak tanınma belgesidir. Yaşamları boyunca ülkeye olumlu bir katkıda bulunmamış kişilerin Lozan Antlaşması hakkında yanlı eleştirilerini önemsemek yerine, Türkiye’nin günümüzdeki durumunu, Lozan Antlaşması çevresinde değerlendirmek gerekir. Türkiye, amaçlandığı gibi günümüzde tam bağımsız mıdır? Karşılıklı bağımlılık aldatmacasını bir yana bırakarak tam bağımsızlığımızı kısıtlayan etkenleri irdelemek gerekir.
Kapsamlı tartışmaları bir kenara bırakıp, ABD ile ikili ilişkilerin, AB’ye aday üye olmanın, gümrük birliğinin, NATO üyeliğinin Türkiye’ye sağladığı yararları, getirdiği kısıtlamaları, siyasal etkileri nesnel olarak değerlendirilmeli; Türkiye yeni bir yol haritası çizmelidir.
Türkiye’nin bağımsız devlet belgesi Lozan Antlaşması’nı onaylamayan, Sevr ile dönemin ABD Başkanı W. Wilson’a büyük Ermenistan, büyük Kürdistan sınırlarını çizme yetkisi tanınan ABD, hiçbir zaman Türkiye’nin gerçek dostu, müttefiki olmamış, kendi çıkarlarını gözetmiştir. Marshall Planı da, büyük ölçüde ABD’nin askeri gücüne lojistik destek için Avrupa’ya getirmiş olduğu, kullanım süreleri dolmaya yakın malzeme teçhizatın, geri taşımak daha maliyetli olduğundan, yardım diye dağıtılmasıdır.
ABD, Ortadoğu üzerindeki emellerini yansıtan Büyük Ortadoğu, ardından da Kuzey Afrika ülkelerini de içerecek şekilde genişletilen GOP’tan vazgeçmiş değildir. Amaç Kuzey Afrika Atlantik kıyısından Hazar’a kadar olan bölgeyi siyasal ve ekonomik açıdan ABD’nin arka bahçesi haline getirmektir. Türkiye ve İran bu planı bozabilecek güç olarak görülmekte, İran açıkça düşman olarak ilan edilmekte; Türkiye stratejik dost söylemi ile uyutulmaya çalışılmakta, zaman zaman da yaptırım tehdidi ile aba altından sopa gösterilmektedir.
İlk Körfez hareketinden sonra 36’ncı paralel kısıtlamasıyla Kuzey Irak’ta büyük Kürt devletinin nüvesini oluşturma; ülkede etnik ayrıştırma, PKK ve uzantılarına her tür lojistik destek, hatta FETÖ olayı ABD’nin ülkemiz üzerindeki niyeti hakkında ne yazık ki yeterli uyarıcı olmamıştır. Ülkede hâlâ ABD desteği ile iktidarda kalabileceğini uman politikacılar, kişisel çıkarlarını ülke çıkarı gibi gösterip, ABD’ye ödün vererek ilişkileri sürdürme peşinde olan iş insanları, STK’ler var.
AB, o zamanki ismi ile Avrupa Ekonomik Topluluğu ile ilişkiler, Türkiye’nin başvurusuyla 1959 Temmuzu’nda başlamış; 12 Eylül 1963 Ankara Anlaşması ile tam üyeliğe ulaşabilmek için üç aşamalı otuz yılı aşkın bir dönem öngörülmüş; ülkemiz, tam üyelik beklentisiyle 1996 yılında gümrük birliğine girmiş; 2001 yılında tam üyelik başvurusu yapılmış; 2005 yılında da tam üyeliğe giriş şenliklerine karşın; altmış yıl boyunca ilişkilerde ileriye değil, geriye gidilmiş; üyelik müzakereleri birkaç göstermelik dosya açılması dışında sonuçlanmamıştır. Türkiye AET’ye başvurduğunda altı üyeli topluluk, günümüzde yirmi sekiz ülkeye ulaşmış ancak Türkiye’ye bir türlü sıra gelmemiştir. Türkiye’nin, istiskale uğrayarak, yaptırım küstahlıklarına katlanarak, fiilen kapalı kapı ardında sıra beklemesinin akılcı bir yönü yoktur.
Dokuz yüz elli yıllarının ortalarında dünya iki kutupluyken, SSCB tehdidi varken, ülkenin NATO üyeliği yerinde görülebilirdi. Günümüzde Rusya ile ilişkiler normalleştiğine göre, NATO şemsiyesinin Türkiye’yi kimin saldırısına karşı koruyacağı sorgulanmalıdır. NATO Antlaşması’nın 4. ve 5’inci maddeleri üyeliğin devamı için yeterli gerekçe olamaz. NATO Antlaşması olmasa da Batı kendi yararını görüyorsa, olası bir saldırıya karşı Türkiye’nin yanında yer alır; yarar görmüyorsa 5’inci maddeyi dilediği gibi yorumlayarak kaçış yollarını arar.
Zaman zaman Shanghay İşbirliği Örgütü (SCO) bazı çevrelerce Batı’nın alternatifi olarak ileri sürülmektedir. Çin Cumhuriyeti, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan, NATO ve AB’ye alternatif olarak 1996 yılında Shanghay Beşlisi’ni oluşturdu; 2001 yılında da Özbekistan’ın katılımıyla birlik, SCO adını aldı. Türkiye’nin SCO’ya uyum sağlaması olanaksız olduğu gibi, bir cephede yer almak karşı cepheye karşı da tavır almayı gerektirir. Türkiye’nin zaman zaman taraflar arasında zikzak çizmesinin de yararlı bir yönü yoktur. Türkiye tüm ülkelere ve örgütlere karşı mesafeli, bağımsız, tarafsız davranmalıdır.
Arap ülkelerinden Türkiye’ye gelebilecek dostluk desteği söz konusu dahi olamaz.
Türkiye ikili ilişkilerine, üyeliklerine karşın fiilen yalnız bir ülkedir. Yalnız bir ülke olarak ekonomik ve siyasal bağımsızlığını gözetecek politikalar izlemek zorundadır.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi
- Muharrem İnce’den sert yanıt!
- Oktay Kaynarca’dan ‘Selahattin Demirtaş’ açıklaması
- İYİ Parti'de Akşener krizi