Öztin Akgüç

Borç Yükünün Taşınması

11 Kasım 2011 Cuma
\n

\n

Borçlu ödeme güçlüğü içine düştüğünde, yükümlülüklerini zamanında yerine getiremediğinde, hukuk ve bankacılık diliyle temerrüt, geçikme olduğunda, yükün hangi tarafça taşınacağı veya bölüşüleceği, bölüşümde tarafların payının ağırlığı uzun süredir tartışmalı bir konudur. Yunanistanın ödeme güçlüğü nedeniyle de güncelleşmiştir.

\n

İkinci Dünya Savaşı sonrası dünya ekonomisine yön vermek üzere yenen ülkeler, ABDnin Bretton Woods kasabasında toplandıklarında, dünya ticareti serbestleştiğinde, korumacılık ve fiziki kontroller kaldırıldığında bazı ülkelerin dış açık verebileceği, ödeme güçlüğü içine düşebilecekleri öngörülmüş ve konu da tartışılmıştır.

\n

Bretton Woods ikizleri olarak tanımlanan IMF ve Dünya Bankasının kurulmasının kararlaştırıldığı, ayarlanabilir sabit kur sisteminin benimsendiği, ülke paralarının sabit bir parite ile ABD Dolarına (USD) bağlandığı, doların da altına çevrilmesinin, konvertibilitesinin (bir ons altın: 35 USD) olduğu bir tür altın kambiyo uygulamasına geçilmesinin öngörüldüğü konferansta, İngiliz iktisatçı John M. Keynes Planı ile ABD Hazine Bakanı Başdanışmanı Henry White Planı bir anlamda çekişmiştir.

\n

Çekişme tartışma konularından biri de ülkelerin ödeme güçlüğü içine düşmeleri halinde dış dengesizliğin giderilmesinde tarafların yükümlülüğü, sorumluluğu olmuştur. Daha gerçekçi olan Keynes Planı dış dengesizliğin giderilmesi yükümlülüğünün, fazla veren ülke veye ülkelerle açık veren ülke arasında bölüşülmesini önerirken White Planı, açık veren ülkenin sorumluluğu, yükü taşımasını öngörmüştür.

\n

Keynes Planına göre, dış fazla veren ülke, (1) ulusal parasının değerini yükselterek (revalüe ederek), (2) genişletici maliye ve para politikaları izleyerek, (3) varsa ithalat sınırlarını kaldırarak ithalatı kolaylaştırarak, (4) uluslararası klinig birliğinden olan alacaklarına negatif faiz uygulanarak (Keynes IMF yerine uluslararası klinig birliği önermiştir), açığın giderilmesine katkıda bulunabilir, açığın yükünün bir bölümünü taşıyabilir. Buna karşı White Planında dış açığın giderilmesinde yükün, sorumluluğun açığı veren ülkeye ait olması öngörülmüştür.

\n

Konferansta ABDnin çıkarlarına uygun olduğu için White Planı ağır basmış; Uluslararası Para Fonu (IMF) faaliyete geçtikten sonra da dış açığın giderilmesi yükümlülüğü katı bir şekilde açığı veren ülkenin sırtına yüklenmiştir. ABD net alacaklı durumdan net borçlu duruma geçtikçe, IMFnin katı uygulamalarının göreceli olarak esnekleştiği görülmektedir. Uluslararası ekonomik ilişkilerde gözlendiği gibi ülke riski olarak tanımlanan politik ve ekonomik riskler söz konusu olmaktadır.

\n

Bankacılıkta, özellikle kredi riski, kredinin sözleşme koşullarına uygun olarak zamanında geri ödenmemesi, başka bir deyişle temerrüt olasılığı önemli bir risktir. Bankalar bazen çözüm yolu olarak giderlerden tasarruf, zaman kaybını önlemek, vergi indirimi sağlamak için krediyi silebilirler (write off), ödenecek tutarı azaltabilirler, kredinin bir bölümünden vazgeçebilirler (write down), vadeyi uzatarak, faiz indirimi yaparak geri ödemeyi kolaylaştırabilirler.

\n

Sorunlu kredilerde, oluşacak zarardan alacaklı bankanın da pay almasının etik bir yönü de vardır. Bankanın yanlış değerlendirme yapması, kısa sürede kâr ençoklama güdüsü de kredi riskini arttırmış olabilir; kredinin geri ödenmemesinde hem alacaklı hem de borçlunun sorumluluğu, hataları etkili olabilir.

\n

Yunanistan örneğinde olduğu gibi sorun savaşım, donuk, batık kredilerin yükünün ne ölçüde borçlu, ne ölçüde alacaklılar tarafından taşınacağıdır. Yunanistan, bu yükü taşımamak ya da asgari düzeyde tutmak eğilimindedir. Alacaklı ülkeler de kredinin bir bölümünün silinmesine karşılık bir bölümünün Yunanistan tarafından geri ödenmesini sağlama peşindedirler. Bilek güreşinin sonucunu göreceğiz. Büyük bir olasılıkla yükün önemli bir bölümü alacaklı ülkeler tarafından taşınacak, ABnin dağılması gibi dramatik bir sonuç doğurmayacaktır.

\n

Borç krizinin etik ve siyasal yönleri vardır. Yunan halkı, belki bir bölümü kredilerin katkısı ile gelir düzeylerinin üstünde bir yaşam kalitesine ulaşmış, ülkenin üretim kapasitesinin üstünde sosyal haklar elde etmiştir. Öte yandan kredi veren bankalar, kârlarını arttırmış, belki yüksek kâr payları dağıtmış, borsada hisse senetlerinin değerinin yükselmesinden de yararlanmışlardır. Buna karşılık banka yöneticileri yüksek tutarda ikramiye bonuslar almışlardır. Kazananlar belliyken, haklı nedeni olmayan kazançların bedeli Alman, Fransız halkına, özellikle orta sınıfa ödettirilmek istenmektedir. Bunun ahlaki bir yönü, ekonomik haklı gerekçesi de yoktur.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sorun ve çözüm 20 Kasım 2024
DEM’e gülücükler 6 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları