Özgür Mumcu

Milli muhalefet

17 Şubat 2016 Çarşamba

Parti çıkarları, iktidar hırsı devletin milli politikası olarak pazarlanmaya çalışılıyor. Giderek bir parti devletine dönüşen Türkiye’de bu pazarlamaya aldananların sayısı da hiç az değil. Sayın Davutoğlu’nun, Deniz Baykal’ın askeri operasyonları destekleyen ve Halep’i Şiilerin eline düşmemesi gereken bir Sünni İslam şehri olarak tanımlamasını alkışlaması şaşırtıcı değil. Başbakan’ın “milli muhalefet” isteği aslında bir “AKP muhalefeti”. Parti devletlerinde sıklıkla rastlanan kozmetik bir muhalefet simülasyonu.
Haziran yenilgisinden sonra milliyetçiliğe sarılarak ülkücülerden ve istikrarsızlıktan ürkenlerden oy alındı. Şimdi sırada yine milliyetçi hisler okşanarak, sahte bir antiemperyalizmle soslanmış bir söylemle CHP’nin karıştırılması hedefleniyor.
Öyle olsun ki baraj sınırında seyreden HDP riski azaltıldıktan sonra CHP de zayıflatılsın ve yeni seçimlere ya da referanduma bu ortamda girilsin. Söz konusu olan milli çıkarlar, devletin bekası değil.
Söz konusu olan iktidarı yitirirse bir daha toparlanamayacağını bilen bir siyasi hareketin kendi davasını kurtarma çabası.
Süleyman Şah türbesini PYD denetimindeki Eşme Köyü’ne taşımadınız mı? Öcalan, iktidarın izniyle meydanlarda okunan Nevruz mektubunda “Eşme ruhunu” “halklarımız arasında yeni tarihin sembolü olarak” selamlamadı mı?
PYD lideri konuk edilip kendisiyle müzakerelerde bulunulmadı mı?
Kobane’ye destek için peşmerge güçleri Türkiye içinden devletin koordinasyonuyla Kobane’ye savaşmaya girmedi mi?
Bugün PYD’nin eline geçtiği için bombalanan Miniğ Hava Üssü, iki sene önce cihatçılarla IŞİD tarafından zapt edildiğinde kimsenin sesi çıkmış mıydı?
Cenevre görüşmeleri 25 Şubat’a kadar ertelendi. Belli ki sahadakiler o tarihe kadar alan hâkimiyeti kurmaya girişti. Türkiye ise ılımlı cihatçılarıyla arasındaki son bağlantının kapanması ve Kürt koridorunun tamamlanmasına karşı çabalıyor.
Bunu yaparken de Rusya tehdidi sebebiyle hava kuvvetlerini kullanamıyor. Topçu atışıyla güvenli bölge kurulmasının imkânsız olduğu açık. Amaç en azından bir süreliğine PYD ilerleyişini durdurmak, olası bir mülteci akınını engellemek ve bu arada Batı’nın desteğiyle Cerablus-Azez hattının “ılımlı” cihatçıların elinde kalmasını sağlamak. Demek ki en azından 25 Şubat’a kadar bu siyaset devam edecek. Dün PYD bayrağının altına Süleyman Şah türbesini getirecek kadar işbirliğinde bulunulan örgüt bugün Rusya’nın paralı askeri ilan edilecek. PYD, Rusya’ya yanaştırılıp Batı koalisyonunda Türkiye’nin ağırlığı arttırılacak.
Sonra gelsin Suudi jetleri ve dahi İsrail’le yakınlaşmalar.
Kürt meselesine alerjilerinden olup biteni kavrayamayanlar ise bunu antiemperyalist bir politika olarak yutacak.
Efendim, onlar sabit duruyormuş ve AKP onların pozisyonuna gelmiş.
AKP’den bahsediyoruz. Bir yerde ısrarla durursanız o zaten bir ara sizin yanınıza da gelir. Tutarsızlık ve keskin dönüşler AKP’nin alameti farikası.
AKP bu. Bir ara sizin oraya gelir, sizi kullanır atar ve yoluna devam eder.
Cemaatçilere, Kürt siyasi hareketine, liberallere sorabilirsiniz.
Eşme ruhundan PYD’yi bombalamaya ne kadar kısa sürede geçildiğine bakılırsa bugünün “milli muhalefet” heveslilerinin siyasi kullanım ömrünü de gösteriyor.
Unutulmasın. İktidar jargonunda “milli ve yerli”, ne milli anlamına gelir ne de yerli. İktidar jargonunda “milli ve yerli”, “AKP’li ve reisçi” demektir.
Gerçek “millilik” toplumun çıkarlarını kollamaktan çıkar. Bunun yolu da herhalde Suudi jetlerinin kanatlarının altından geçmez.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları