Olaylar Ve Görüşler

Despotik yönetimlerde toplumsal yapı - Doç. Dr. Ayşe Atalay

20 Mart 2025 Perşembe

Bir toplumun demokratik gelişmişliğini ülkenin en başta hukuk devleti ilkelerine göre yönetilmesi, bağımsız ve tarafsız bir yargının varlığı, yöneten ve yönetilenler arasında evrensel değerlerin yaygınlık kazanmış olması, sosyal devlet aracılığıyla yönetilenlerin temel hak ve görevlerinin özellikle ekonomik açıdan güvence altına alınması, fırsat eşitliğinin sağlanmış olması, düşünce özgürlüğü belirler.

Saydığımız bu özellikler bir toplumun demokratik olgunluğunu oluşturur. Demokratik olgunluğa sahip toplumlarda yönetenlerin hesap verilebilirlik, şeffaflık ilkelerinin öne çıkmasıyla birlikte her türlü nepotizm, rüşvet, zimmet gibi yolsuzluk türleri en aza indirgenmiş olur. Bu türden toplumlarda herkes din, dil, cinsiyet, ırk ayrımı yapılmaksızın yasalar önünde eşittir. Bu bakımdan demokrasi ile yönetilen toplumlarda eşitlik ve özgürlükten korkulmaz, sakınılmaz. İnsanlar gelecek kaygısı olmadan, yaşama sevinciyle dolu, dinamik, çocukların parklarda sevinç çığlıkları atarak neşe içinde oynadığı, haklarının yenmeyeceğinden emin, adil bir düzen içinde varlık gösterirler. Dolayısıyla demokratik olgunluğa erişmiş toplumlarda toplumsal dayanışma, işbirliği de yüksektir.

KİŞİ KANUNLAŞIRSA…

Despotluk ile yönetilen toplumlarda ise yönetici, yönetilenlere güdülmesi, yönlendirilmesi gereken yığınlar olarak bakar.Dolayısıyla kendisini yönetilenlerden üstün, ayrıcalıklı görmek eğilimindedir. Despot yöneticilerin kişilik özelliklerinden biri de narsist eğilimlere sahip olmalarıdır. Kendilerine hayrandırlar ve bu hayranlığı körükleyecek şakşakçılara gereksinim duyarlar. Demokratik bir toplum yapısı için gerekli olan şeffaflık ve hesap verilebilirlik bu tür yöneticilerin çok uzağındadır. Kanun kendisidir. Böylece yargı bağımsızlığından ve evrensel hukuk kurallarından, kişisel hak ve özgürlüklerden hiç hoşlanmaz.

Toplumu mantık ve adalet ilkelerine göre değil halkın en ilkel içgüdülerini başka bir deyişle kolektif bilinç altını körükleyerek yönetmeye çalışır.. Bunun için kullandığı payandalar din ve milliyetçiliktir. Kitlelerin sadece duygularına seslenerek onları yönlendirmede ustadır. En büyük korkusu ise özgürlüktür. Aslında kendi kendisinin tutsağıdır. Yaşama bakışında at gözlüğü takar ve kitleleri de bu doğrultuda düşünmeye yönlendirir.

ULUSU İÇERİDEN ÇÖKERTMEK

Bu tür yönetimlerde yurttaşlar her an başlarına kötü bir şey gelecek korkusuyla tedirgin ve huzursuzdur. Bu tedirginlik ve huzursuzluk gitgide toplumsal paranoyaya yol açar. Böyle toplumlarda herkes birbirine kuşkuyla bakar. Artık herkes birbirinin kurdudur. Sevginin yerini nefret ve kin, dayanışmanın ve işbirliğinin yerini her koyun kendi bacağından asılır ya da gemisini kurtaran kaptan anlayışı alır. Artık herkes paçasını kurtarma peşinde koşar. Böylece her türlü etik değer çiğnenerek kişisel çıkarını toplum yararının üstünde tutan bencil insanlar türer. Fırsat eşitliğinin ortadan kaldırılması ve sınıflar arasında adaletsiz gelir dağılımı da eklenince ahlaki erozyon kaçınılmaz olur. Karşılıklı güven, dayanışma, hoşgörü, ahde vefa gibi unsurlar yok edilir. Böylece güçlünün haklı görüldüğü, amaca giden her yolun geçerli kılındığı Makyavelist bir toplum yapısı oluşur.

Despotik yönetimler, bir ulusu, bir toplumu ya da bir topluluğu içerden çökertmek için ideal yönetimlerdir. Bu tür yönetimlerde dış düşman aramaya gerek yoktur. Ancak dünya tarihinin akışı içinde insanlığın demokrasi ve eşitlik özlemine hiçbir despotik rejim set çekememiştir ve çekemeyecektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları